Bölüm 138
'Bu yatak oldukça rahatmış. Sonunda biraz yalnız kalabildim ama sabah olduktan sonra neler olacak kim bilir, buradan bir şekilde kurtulmam lazım ama büyü bile yapamıyorum buna ek olarak neden yapamadığımı da bilmiyorum. Berlin hakkında da hiçbir şey öğrenemedim, çay partisinden sonra bütün günü şapka yapmayı öğrenmeye zorlandım. Ayvayı yemiş durumdayım. Akıl sağlığımı da kaybetmek üzeriyim ki bu oldukça normal çünkü bu yer adeta birilerini delirtmek için tasarlanmış. Her şey oldukça farklı ve bana kalırsa saçma bu yüzden bir an önce buradan kurtulmanın bir yolunu bulmalıyım.'
Vel bu düşüncelerle günlerini geçirmeye başladı. Her gün tavşan Vel'i tam sekiz saat boyunca eğitti. Bir hafta kadar bir süre geçtiğini düşünen Vel bir süre sonra ilginç bir detay fark etti, tavşan her zaman ki gibi saatine bakarken Vel'de göz ucuyla saate baktı ve saatin çalışmadığını gördü. Bir anlık duraksamanın ardından tavşana bağırdı.
'Çalışmayan bir saatle mi beni çalıştıracağın zamana karar veriyorsun!!!'
Tavşan kulaklarını dikti, yavaşça cebinden bir havuç çıkardı ve Vel'in yüzüne fırlattı. Vel ellerini kaldırıp havuçtan korunmayı başarmıştı ama tavşan ortadan kaybolmuştu. Vel öfkeyle evin dışına çıktı ve tavşanı zıplayarak kaçarken gördü. Kahkahalar atarak peşinden koştu tam onu yakalayacakken tavşan aniden ortaya çıkan Alice'nin kucağına atladı.
'Hey Alice o tavşanı bana ver.'
Alice tavşanı iki eliyle kavramıştı onu nazikçe tutuyordu.
'İyi misin benim tatlı tavşanım, bu kötü adam sana zorbalık mı yapıyor?'
'hey aptal tavşan öldün sen'
Tavşan cebinden bir havuç daha çıkartıp Vel'e fırlattı. Vel havucu havada yakaladı ve tutup bir tane ısırdı.
'Alice o tavşanı bana ver'
'Sen iyi misin Vel? Oldukça farklı davranıyorsun'
'Ben iyiyim'
'Öyle mi? Dün çayına tuz atıp içtiğini gördüm'
'Hayır öyle bir şey yapmadım, kesinlikle yapmadım, yapmadım öyle değil mi?'
'Yaptın'
Alice tavşanı nazikçe yere bıraktı, tavşan hızla ormana dalıp ortadan kayboldu.
'Biraz gezintiye ne dersin belki daha iyi hissedersin'
'Gezinti mi? Evet neden olmasın bir haftadır o evden başka bir yer görmedim'
'Bir hafta mı? Hayır bir aydır oradasın'
'Neden bahsediyorsun sen, günleri en başından beri sayıyorum.'
'Sanırım o bir hafta aklının başında olduğu günler oluyor.'
'Ne? Benim aklım sürekli başımda'
'Ayrıca evden başka bir yer görmediğini söyledin ama üç gün önce tırtılla beraber nargile içip kafayı bulmuştun.'
'Hayır bu imkansız tırtıl beni sevmiyor'
'İşte bu yüzden onun için gidip dut yaprağı buldun biliyorsun ki bütün tırtıllar dut yaprağını çok sever'
'Öyle mi yaptım?'
'Evet öyle yaptın'
'Alice sanırım kafayı yedim'
'Hayır, hayır bu daha başlangıç aşaması henüz çılgın şapkacı olarak çağrılacak kadar kafayı yemedin gerçi küçük bir tavşanla kavga edecek kadarda kötü bir durumdasın'
'O tavşan bir şeytan'
'Evet, evet hadi gel seni şelalenin yanına götüreyim.'
Bir süre beraber ormanın içinde yürürler, geçen zamanın ardından şelalenin yanına varırlar.
'Bu tuhaf değil mi Alice?'
'Bence oldukça normal'
'Alice bu şelaleden çay partisinde yediğimiz atıştırmalıklar akıyor'
'Evet ne sanmıştın ağaçta falan yetiştiklerini mi?'
'Haklısın benim hatam Alice tabii ki de şelaleden gelmeliler.'
Alice'le beraber konuşarak zaman geçirdiler akşam olunca Vel eve geri dönüp yatıp uyumuştu. Sabahın ilk ışıklarında Alice'in sesiyle uykusundan uyandı.
'Hadi uyan'
Vel sersem bir suratla yatağının yanı başında duran Alice baktı.
'Ne yapıyorsun hadi kalk artık'
'Asıl sen ne yapıyorsun daha ne kadar uyudum ki?'
'Altı saat uyumuş durumdasın neden şikayet ediyorsun ki? Hem ben hiç uyumuyorum. Nasıl bir his olduğunu bile bilmiyorum aslında uyumak bana epey korkunç geliyor çünkü tamamen savunmasız oluyorsun.'
'Daha gözümün sadece bir tanesini aralayabiliyorum ve sen gelip bana böyle derin anlamlar içeren bir cümle kuruyorsun gerçekten harika'
'Değil mi? Ben harikayım'
'Evet harikasın bana birkaç dakika ver kendime gelip hazırlanayım'
Geçen birkaç dakikanın ardından Vel hazırlanıp evin önünde onu bekleyen Alice'nin yanına gitti.
'Eee neden beni erkenden kaldırdın yoksa sabah çayı partisi falan mı yapacağız?'
'Tabii ki de hayır böyle saçma bir şeyi nereden çıkardın?'
'Anlıyorum artık saçmalayan kişi benim her neyse ne yapacağız? '
'Aslında aklımda bir şey yok sadece biraz sıkıldım bu yüzden senin yanına geldim'
'Neden şeytan tavşan, psikopat kedi veya kankam tırtıl ile takılmıyorsun da bana geldin. Hem Aria ile de zaman geçirebilirsin'
'Onlar pek konuşkan değiller hem yaratıcımla asla bir araya gelmem'
'Neden?'
'Söyledim ya onlar konuşkan değil'
'Hayır hayır onu sormadım yaratıcınla bir araya gelmediğini söyledin onu soruyorum'
'Bu onun tercihi sadece bunu biliyorum, istesem de onun olduğu yere gidemiyorum'
'Bu oldukça ilginçmiş peki ne yapıyoruz?'
'Sabah çayı partisi'
'Ne? Daha demin bunu söyledim ve bana saçmalıyorsun dedin'
'Hayır öyle bir şey söylemedin'
'hayır söyledim eminim yani söylemiş olmalıyım'
'Yine kafan gidip gelmeye başladı hadi gel seni kendi evimde ki çay partisine götüreceğim'
'Peki nasıl istersen'
Beraber ormanın derinliklerinde ilerlediler ve yarım saat sonra açık bir alana vardılar.
'İşte burası benim evim nasıl beğendin mi ?'
'Burada hiçbir şey yok '
'Hmmmm gerçekten mi? Biraz daha dikkatli bak'
'Sana söyledim bura---'
Alice birden Vel'in dibinde biter ve kocaman gözlerini Vel'in gözlerine diker. Vel karşısında Alice'nin suratından çok bir ayna görüyordur. Aynada ise korkunç gözüken kendi yansımasını görüyordur, gözlerinden çıkan bir kırkayak ve kafasını kemiren bir akbabayı görünce çığlık atarak yere düştü.
'Hey iyi misin Vel?'
Vel'in rengi bembeyaz olmuştu nefes alışverişi dengesizdi. Alice dizlerinin üstüne çöker ve Vel'i tutup göğsüne yaslar.
'Sorun yok iyisin burada sana zarar verecek bir şey yok'
'Ben iyi miyim?'
'Evet iyisin bak artık evimi görebiliyorsun öyle değil mi?'
'Evet görebiliyorum, tavşan şeklinde öyle değil mi?'
'Evet hadi gel sana en güzel çayı yapacağım tabii ki atıştırmalıklar da var bu arada evin tasarımını yarı-insanlardan esinlendik'
Eve girdiler ve Alice Vel'e övdüğü çayı yapıp önüne koydu daha sonra ise atıştırmalıkları getirdi.
'Vel en son ne yemiştin?'
'En son hmmm tavşanın bana fırlattığı havucu yedim'
'Peki ondan önce?'
'Çay partisinde ki atıştırmalıklardan yedim'
'Anlıyorum, eee çayı beğendin mi?'
'Evet tadı güzel ve tuz atınca daha da güzel oldu'
'Elbette sonuçta ben yaptım'
Bütün günü Alice ile beraber harcadıktan sonra Vel evine dönmek için yola koyulmuştu, yolda gülümseyen kedi ile karşılaştı.
'Bir süredir seni görmemiştim kedi'
'Sadece sana eşlik etmek istedim ayrıca sen beni görmesen de ben seni izliyorum'
'Demek öyle ne kadar güzel'
'Peki buraya nasıl geldiğini hatırlıyor musun?'
'Ben ımmmm, ben, en başından beri buradayım'
'Anlıyorum, işte evine geldik iyi geceler'
Kedinin klasik kayboluşundan sonra Vel evine gidip uyumuştu. Artık geçen zamanın, kendinin ve daha birçok şeyin farkında değildi çünkü cadı böyle istemişti.
Uyandıktan sonra artık tek yaptığı şey şapka yapmak oluyordu, başka hiçbir şeyle ilgilenmeden şapka yaparak günlerini geçirmeye başlamıştı ve uzun bir süre Alice görmemişti.
İşini bitirdikten sonra kapının önüne çıktı. Etrafa biraz baktı ve tam içere dönecekken tavşanı gördü. Tavşan cep saatini çıkarıp baktı.
Vel nostaljik bir hisse kapıldı. Tavşan hızla uzaklaşmaya başlayınca farkında olmadan tavşanın peşine takıldı. Aralarında ki mesafeyi koruyarak tavşanı takip ediyordu.Tavşan bir ağacın yanında geçip Vel'in görüş açısından çıkmıştı ve ortadan kaybolmuştu.
Vel tavşanın döndüğü ağacın yanına geldi, ağacın yanında bir şapka(kovboy şapkası) vardı. Vel şapkaya baktığında bir şeyler hissetmeye başladı ve ona dokunduğunda unuttuğu her şey bir an da beynine hücum etmeye başladı. Vel iki eliyle başını tutuyordu büyük bir acı çekiyordu.
'Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!'
Dizlerin üstüne çöktü ve öylece dakikalarca bekledi. Sonra yavaşça ayağa kalkıp şapkayı yerden aldı. Elinde taşıması zahmet olacağı için şapkayı kafasına taktı.
'Şimdi o sürtüğe haddini bildirme zamanı'...
Devam Edecek
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..