Bölüm 152
'Sonunda Kara Orman karşımızda ve hiç değişmemiş.'
Riraru heyecanla uçmaya başlayıp hızlıca etrafa göz attı ve sonra bağırdı.
'İleri!!!'
Onun komutuyla ormana girdik ve normal bir hızda ilerliyorduk Riraru'nun heyecanı giderek artıyor gibiydi ve ilk defa onun bu kadar uzun süre uçtuğuna şahit oluyorum. Normalde hep kafamda oturur ve uçacaksa da sadece saniyeler sürer ama ormana geldiğimizden beri bir kez bile durmadı ve durmaya niyeti yok gibi. Ormanda yaşayan Ghoul'lar bizi oldukça güvenli bir mesafeden izliyorlardı ve yaklaşmaya niyetleri yok gibiydi gerçi bu burada ki her canlı için geçerliydi. Riraru'yu takip ediyordum ve tanıdık bir yerden geçtik. Bu ormana ilk girişim de bir Ghoul'ların gelişmişi olan Mistes tarafından neredeyse öldürülüyordum ama tam o ağacın kenarında beni hayatta tutan biri vardı evet Reiko'ydu. Üzerinden çok zaman geçmedi ama nedense sanki çok uzun yıllar geçmiş gibi hissettiriyor ama bu kötü bir his değil tam tersi iyi bir his.
Riraru'nun ilginç şarkısı eşliğin de ağaca doğru ilerliyorduk.
'Geliyor, geliyor ve geliyor.'
'O geliyor, adlandırılamayan geliyor.'
'Gidiyor, gidiyor ve gidiyor.'
'Tüm boş ümitlerim, yarım yamalak yaşadığım hayatım, çocukça hayallerim gidiyor.'
'Tıpkı hiç var olmamış gibi'
'Tıpkı kanadı kırık bir kuş gibi'
'Asla iyileşemeyecek'
'Başa saracak ve tekrar edecek'
'Geldiği gibi gidecek'
'Tıpkı benim gibi'
'Tıpkı senin gibi'
'Tıpkı hiç var olmamış gibi'
'Tıpkı adlandırılamayan gibi'
Sesi her ne kadar güzel olsa da şarkı sözleri oldukça ürkütücü olunca olay basitçe müthiş çekici gözüken bir zehre benziyor. Sonunda ağacın yanına vardık. Üzerinde sadece birkaç tane yaprak kalmıştı. Gövdesinde çürükler vardı ve rengi grileşmişti ayrıca bu gri giderek siyaha dönüyordu. Ormanın tek aydınlık yeriydi burası, muhtemelen bu hale gelmeden önce onu ilk kez görenler beyaz bir inciye benzetiyordu. Benim içinse karşımda ki şey siyah bir inci gibi ve Ada'da bulunan ağaç Belaume'nin aksine ondan hissettiğim sadece derin bir yalnızlık ve soğuk o kadar. Riraru nazikçe kanatlarını çırpıp ağacın dibine kadar gitti ve sevimli küçük ellerini ağaca yasladı.
Öylece birkaç saat bekledi. Ben de bir şey diyemedim ve sadece sessizlik içinde işini bitirmesini bekledim. Sonunda ağacı bırakıp bana döndü. Küçük yeşil gözleri parlıyordu ama heyecanla değil derin bir hüznün getirdiği göz yaşlarıyla parlıyordu. Sağanak bir yağmur misali küçük gözlerinden yaşlar akmaya başladı, küçük elleri titriyordu. Kendimi oldukça kötü hissettim neden bilmiyorum ama Reiko ağladığın da böyle hissetmemiştim. Göz yaşlarının eşliğin de konuşmaya başladı ve sesi titriyordu.
'Hüzün, acı, öfke, ulaşmayan son sözler ve daha birçok bunlara benzer şeyler. Hepsini aynı anda her saniye hissediyor. Üzgünüm Mera çok üzgünüm elimden hiçbir şey gelmediği için çok üzgünüm.'
Onu ilk kez bu kadar üzgün görüyorum ve göz yaşları hiç dinmeyecek bir sağanak gibiydi elimden gelen bir şey yoktu sadece yanına gidip onu iki elimle nazikçe sardım ve onu tekrar saçlarımın üzerine koydum. Sonraysa ellerimi ölmekte olan ağaca dayadım. Riraru'nun aksine bir şey hissetmiyordum sadece soğuktu ama garip bir şekilde hafif bir sıcaklık yayıyordu sanki canlanmak için bir şey arıyordu ama o neyse ben ya da Riraru buna sahip değildi. Ellerimi yavaşça çektim ama sanki ağaç beni bırakmak istemiyordu sanki ellerimi sıkıca tutuyordu korkudan birine sarılmış küçük bir çocuk gibiydi. Ona yardım etmek istiyordum aynı zamanda Riraru'ya da ama elimden gelen bir şey yoktu. Şimdi anlıyorum ne kadar güçlenirsem güçleneyim bu her şeyin çözümü olamayacak peki her şeyi çözmek isteyen ben tam olarak ne yapmalıyım?
Bu soru zihnimde dönmeye başladı.
En güçlü büyücü olsam bile bu her şeyi çözmeyecekse anlamı ne ki?
Hemen yanı başımda ağlayan bu küçük periye yardım edemeyeceksem bu güç ne işe yarayacak ki?
Söylene bana benim güçlü kılıcım neden bu kadar üzgün ve zayıf hissediyorum?
Riraru yüzünden mi? Ağaç yüzünden mi? Yoksa sadece zayıflığım yüzünden mi?
Sorumu cevapsız bırakmayı seçti, en iyisi buradan ayrılmak olacak ne kadar düşünürsem düşüneyim bir cevap bulabileceğimi sanmıyorum bu yüzden cevap bulma işini gelecekte ki kendime bırakıyorum zamanı geldiğin de bir çaresine bakacaktır. Riraru'nun onayını aldıktan sonra Kara Orman'dan ayrıldık nazik güneş ışığının altında ilerliyorduk normalde ışınlanacaktım ama biraz sessizliğin içinde yavaşça yürümek ikimiz içinde iyi olacağını düşündüm.
Yolumuza devam ederken Riraru üzgün bir ses tonuyla bir şeyler anlatmaya başladı.
'Daha önce söylediğim perileri benim öldürdüğüm hikaye tamamen gerçekti hepsini ben öldürdüm çünkü tek yolu buydu karşı koymamızın tek yolu buydu. Ben doğduğumda oldukça zayıf bir periydim neredeyse hiç büyü yeteneğim yok bile denilebilirdi. Ailem zamanla bunun değişeceğine inanmışlardı ve bende öyle ama zaman geçmesine rağmen bende hiçbir değişiklik yoktu. Bilge periler gizli bir potansiyelim olduğunu söylüyorlardı ama ne kadar büyük bir güç olduğunu onlarda bilmiyorlardı. Yıllar hızla akıp gidiyordu ben doğalı çoktan yüz yılı geçmişti. Sakın sen kaç yaşındasın gibi bir şey sorma sizin zaman algınızla bizim ki farklı, her neyse yaşlı bir peri son anlarını yaşarken hepimiz onun etrafına toplanmıştık onu son anında yalnız bırakmamak için ve onun hayatı son bulduğunda bütün deneyimi, bütün büyü gücü hızla bana akmaya başladı işte o gün öğrendik ki benim gücüm ölen perilerin sahip olduklarını özümsemeydi. Kendi başıma güçlenmem imkansızdı, güçlenmem için ya başka bir perinin ölmesini bekleyecektim ya da bir periyi öldürecektim. Tabii ki kimseyi öldürmedim ama ister istemez diğer periler benden korkmuşlardı ki onlara hak veriyorum. Teyton'lar bizi yok etmeye karar verdiğinde elimizdeki her şeyle karşı koyduk ama tamamen ezildik ve sonra basit bir mantıkla madem öleceğiz o zaman bizi sen öldür ve gücümüzü topla sonraysa geri kalan perileri kurtarmak için bu gücü kullan dedi yaşlı ve bilge periler. Dediklerini istemeden de olsa yaptım ve çok büyük bir güç kazandım sonra bunu Teyton'lara karşı kullandım onlardan birkaçını öldürdüm ve bunu yapmaya devam edebileceğimi hissediyordum ama bir tanesi ortaya çıktı. Diğerlerinden tamamen farklıydı ama ben gözümü bir kere karartmıştım gücün sarhoşluğuyla umursamadan saldırdım ama ezici bir şekilde yenildim. Kalan gücümü bir portal açmak için kullandım ama bu öyle basit bir portal değildi başka bir dünyaya açılan portaldı ve bedeli de büyük oldu elde ettiğim gücün çok büyük bir bölümü silindi. Ben de bu sayede diğer perileri arkamda bırakarak kaçtım evet benim hikayem böyle tanrıcılık oynayan acınası bir peri evet ben buyum. Yine de kendimden nefret etmiyorum çünkü tüm olanların sorumlusu oldukça açık. Tüm nefretim, tüm öfkem, tüm kinim hepsi o ırka karşı ve bir gün yaptıkları için hepsini cezalandıracağım. Nasıl yapacağım bilmiyorum ama bir gün yaptıklarının bedellerini onlara ödeteceğim. Bütün periler üzerine yemin ediyorum.'
Derin bir nefes aldım ve sadece kısa bir cümleyle karşılık verdim.
'Bunu yaptığında yanında olacağım ve bende bunun için her şeyim üzerine yemin ediyorum.'
Riraru kanatlarını çırpıp yükseldi ve o gülümseyen ifadesiyle tam karşıma geçip alnıma bir öpücük kondurdu.
'Teşekkürler ilk kulum'
'Hadi ama böyle güzel bir anı berbat etme.'
'Ne dedim ki?'
'Tamam tamam bir şey demedin hadi devam edelim.'
Yüzündeki hüzün silinmişti ve kafamın üzerine geri konup ellerini ileri doğru kaldırıp bağırdı.
'Evet, İLERİ!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!'...
Devam Edecek
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..