Bölüm 172
Parça 1
Kızıl Cadı ayaklarının dibin de bilincini kaybetmiş olan Melia'ya baktı.
'Öldürsem mi? Öldürmesem mi?'
Birkaç saniye boyunca düşünmeye devam etti.
'Öldürmemi gerektirecek bir şey olduğunu sanmıyorum ileri de problem oluşturabilecek bir potansiyeli olduğu açık ama bu benim problemim değil Azul'un problemi. Hem ustam her zaman gereksiz yere öldürmenin israf olduğunu söylerdi.'
Bakışlarını gökyüzüne çevirdi.
'Gitme zamanı geliyor daha fazla baş belasıyla uğraşmak istemiyorum.'
Kızıl alevleri kullanarak kendini yükseltti ve yine alevlerden oluşturduğu ankaya binerek hızla ortadan kayboldu. Kısa bir süre sonra bir yıldırım edasıyla Melia'nın bulunduğu yere bir ejderha indi. Ejderha indikten hemen sonra üzerinden iki kişi aşağı atladı. İkisinin oldukça güzel ve uzun sarı saçları vardı ama birinin ki çok daha uzundu. Diğerine göre daha kısa saçlı olan endişe içinde Melia'nın yanına koştu ve güçlü bir iyileştirme büyüsü uygulamaya başladı. Kısa bir süre sonra Melia gözlerini araladığın da tanıdık bir yüzün ağlamaklı bir şekilde ona baktığını gördü. Yavaş yavaş da olsa geri kazandığı gücünü kullanıp sol elini kaldırıp ona ağlamaklı bakan kişinin yanağına koydu.
'Ağlama Reiko.'
Sözlerini zor da olsa yapmayı başardığı gülümsemeyle sonlandırdı.
Reiko göz yaşlarını silip gülümsedi.
Melia'nın gözleri diğer kişiyle buluştu.
'Vinilia'
Evet beyaz tahtın sahibi Vinilia'ydı. Vinilia'da Melia'nın başına gidip onu iyileştirmek için büyü yapmaya başladı. Bu sırada gerçek bir ejderha boyutunda olan Revika yavaşça küçülmeye başladı. Vinilia'nın yardımıyla bir süreliğine yetişkin haline bürünmeyi başarmıştı ama şu an da etkisi geçiyordu. Vinilia Melia için yapabileceği her şeyi yaptıktan sonra ayağa kalktı ve etrafına baktı. Hissedebiliyordu binlerce ruhun acı içinde burada dolaştığını ve savaşın ateşini. Sert bir ifade takınıyordu ve gözleri bakanı öldürecek kadar keskindi. Kendi kendine mırıldandı.
'Geç kaldım'
Kendine iyice gelen Melia yıpranmış vücudunu ayağa kalkmaya zorladı ve başardı da. Her şeye rağmen hayatta olduğu için şanslı olduğunu düşünüyordu. Kollarını kaldırıp zincirlerden kalan izlere baktı. Bu izlerin kaybolmayacağını biliyordu neyse ki yüzüm de yok diye aklından geçirdi ama yüzü dışında her yerinde vardı. Bu izler canını yakmıyordu ama hem kimseyi koruyamamanın verdiği acı hem de çok değerli şapkasının yanıp kül olması kalbine bir iğne gibi batıyordu. Üzerinde ki toprağı ve elbisesinin kopmak üzere olan kısımlarını silkeledi. Dağınık saçlarını arkaya attı. Reiko'ya dönüp konuşmaya başladı.
'Diğerlerinden haber var mı?'
Reiko kafasını salladı.
'Anlıyorum. Bilgiye ihtiyacımız var. Neler olup bittiğini öğrenmeliyiz ve şu gök yüzünü saran gri bariyerin ne olduğunu da öğrenmeliyiz.'
Konuşurken Melia'nın saçları rüzgardan dolayı uçuşmaya başlamıştı. Reiko yavaşça Melia'ya yaklaştı ve gri cadının zindanından aldıkları ve giymekte olduğu cadı şapkasını çıkartıp Melia'nın kafasına taktı. Melia şaşırmıştı ve Reiko gülümseyip konuşmaya başladı.
'Haklısın bilgiye ihtiyacımız var ama önce sen kendine gelmelisin ve bu şapka buna yardımcı olacaktır. Ayrıca sana benden daha çok yakışıyor.'
Melia içten bir gülümsemeyle karşılık verip, şapkanın ucundan tutup önünü biraz aşağı indirdi. Şapkanın gölgesiyle beraber daha da belirgin bir şekilde parlayan gözleri sakin ve güçlü bir havaya sahipti. Melia tam konuşmak üzereyken uzun süredir hissetmediği birinin varlığını hissetti ve hızla arkasını döndü.
'Düşündüğümden daha iyi görünüyorsun Melia'
Melia şaşkındı ama çabuk bir cevap verdi.
'Benim iyiliğimi düşündüğünü bilmiyordum, anne.'
Aiko'nun mor gözleri parlıyordu. Şaşkınca ona bakan Reiko'ya gözlerini çevirdi. Reiko irkilmişti tam o sırada Vinilia Reiko'nun omzuna nazikçe dokundu ve konuşmaya başladı.
'Sakin ol Reiko korkmana gerek yok.'
Reiko güçlü bir şekilde gülümseyip cevap verdi.
'Korkmuyordum sadece eğer bir düşmansa onu yenmemizin biraz zaman alacağı düşüncesi hoşuma gitmedi.'
Beklenmedik cevabı yüzünden Aiko dışında ki herkes ona şaşkınca bakıyordu. Reiko sakin adımlarla Aiko'nun üzerine yürümeye başladı. Üzerinde ki gri cadının zindanından aldıkları cadı elbisesi hafif bir büyü saçmaya başlamıştı ve Melia'nın taktığı şapka içinden aynı şey geçerliydi. Reiko adımlarını devam ederken konuşmaya devam etti.
'Yani uzun süredir hissettiğim gözler sana aitti.'
Aiko gülümsedi.
'Muhtemelen'
Reiko Aiko'ya iyice yaklaştı ve artık burun burunaydılar. Reiko'nun parlak ve nazik mavi gözleri yerini soğuk ve karanlık bir maviye bırakmıştı. Aiko'yu gördüğü an içinde bir yerlerde bir şey tetiklenmişti. Gözlerini Aiko'nun mor gözlerine dikerek konuşmaya devam etti.
'Gözlerini ve ellerini üzerimizden çek'
Soğuk bir büyü Reiko'nun bedeninden yükseliyordu. Aiko'nun mor gözleri delilikle parlamaya başladı.
'Vahşi bir karanlık bedenini sarıyor ve anlaşılan buna direnmeye bile çalışmıyorsun ya da tamamen senin kontrolünde mi? Cevap her neyse şimdilik boş ver anlaşılan grinin büyüsü bile beni sevmiyor. Anlaşılan gri intikam denen derin deniz de boğulmaya devam ediyor. Yine de sarışın büyücü denizin derininden gelen seslere kulak vermemeye bak.'
Bakışlarını Melia'ya çevirip konuşmaya devam etti.
'Melia cesaretle kibri birbirine karıştırmışa benziyorsun. Kim olduğunu sanıyorsun da cadılardan birini yenebileceğini düşünüyorsun? Aradan yüz yıl hatta bin yıl geçse dahi kazanamazsın. Ben sana asla nasıl kazanacağını öğretmedim Melia sadece nasıl hayatta kalacağını öğrettim. Aptal Kazeru'dan etkilenip aptallık yapmayı bırak. Kimseyi kurtarmana gerek yok, kimseye yardım etmene gerek yok sadece ve sadece hayatta kal benim aptal kızım.'
Sözleri de bakışları kadar soğuktu. Melia yavaş adımlarla annesine yaklaşırken Reiko kenara çekiliyordu. Melia annesinin karşısına dikildi annesinden hafif daha kısaydı. Öfkenin ateşine kapılmış gözlerini bakanı donduracak kadar soğuk olan annesinin mor gözlerine dikip cevap verdi.
'Sana her zaman saygı duydum. Ne kadar bana karşı acımasız olsan da asla senden nefret etmedim ve edeceğimi sanmıyorum ama şu an seni yakıp kül etmek istiyorum anne.'
Aiko kahkaha atmaya başladı.
'AHAHAHAHAHAH İşte aynen böyle olmalısın benim aptal kızım. Bir kahraman gibi değil bir kötü adam gibi davran ve bir korkak gibi yaşamaya devam et. Kimseye el uzatma ayrıca sana daha önce de söyledim o küçük ellerin kimseyi koruyamayacak. Ellerin de sıkıca tuttuğun her şey küçük ellerinin arasından kayıp gidecek. Onları tutacak gücün yok. Kimseyi koruyamazsın benim aptal kızım ama onları yaşamak için kullanabilirsin ve sana gelecekle ilgili bir spoiler.'
Aiko sözüne başlamadan önce sırıttı ve sözlerine devam etti.
'Hangi yolu seçersen seç,
Nasıl gidersen git,
Kimle gidersen git,
Ne denersen dene,
Ulaşacağın tek sonuç cesetlerden oluşan bir yol olacak ve yolun sonunda cesetlerden oluşan bir dağ seni bekliyor.'
Sözlerinden sonra Aiko'nun bedeni kısım kısım kaybolmaya başladı en son ise bütün yüzünü kaplayan gülümsemesi kayboldu.
Parça 2
Yeni bir çağ başlamak üzere ancak önce biri kapanmalı.
Yakında her şey değişecek.
Yeni çağ rehberlik edebilecek kişilerden kaçı hayatta kalacak bilmiyorum ama en azından kızımın yani Melia'nın hayatta kaldığına emin olacağım.
Kimi ya da neyi feda ettiğimin bir önemi yok.
Cadıların çağı çoktan bitti, avcılar çağının sonu yakın peki sırada ki çağ neyin ya da kimlerin çağı olacak? Meravir eski ihtişamına sahip değil ve şu an da eskiden kalan ihtişamın gücüyle ayakta ama artık herkes ne kadar zayıfladığının farkında. Yine de Azul dışında kimse yaklaşmaya cesaret edemiyor ki bu iyi bir şey. Eski zamanlar da griyle beraber yüreklerine işlediğim korku hala hayatta. Bu korku bizi koruyan tek şey yine de benim dışımda sadece birkaç kişi Meravir'in gerçeklerini biliyor işte tam da bu yüzden bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz. Bu savaş bittiğinde daha da zayıflayacağız ama yeni çağ başladığında tekrardan güçleneceğimize eminim ama hiçbir zaman eskisi kadar güçlü olamayız. Belki de griyi serbest bırakmak oldukça işe yarayabilir ama o benden bile daha deli. En azından gerçek Yuu'ya sahip olsaydık işlerin iyi gideceğinden emin olabilirdim ama ona bile sahip değiliz. Sadece bu da değil Ejderha Kral Melrog yaşasaydı çok iyi olurdu. Ama şu an elimiz de sadece Berlin, Vel, Vinilia ve güçleri neredeyse sönmüş eski kızıl var.
'Benden böyle kaba bir şekilde bahsetmezsen sevinirim.'
'Sesli mi düşünüyordum?'
'Evet'
'Her neyse neden buradasın Eski kızıl cadı Avenir?'
'Bu soruyu benim sormam lazım neden evimdensin Aiko?'
'Bilmiyorum ama şu an evde durup benimle konuşman için pek doğru bir zaman değil sanırım. Savaşın ateşi burayı da sarmış durumda.'
Avenir gülümseyip karşılık verdi.
'Sorun değil büyük bir güçle saldırmadılar bana ihtiyaçları yok ayrıca benim daha iyi bir planım var.'
Parça 3
Kızıl alevlerin yükseldiği bir yerde vahşi bir kız kısa kılıçlarını etrafında ki insanımsı canavarlara savurup onları öldürmeye devam ediyordu. Tek başına değildi kardeşi kardeşinin arkadaşları ve çocukluk arkadaşı Aceline'ye ek olarak askerler de onun yanında savaşıyordu. Ezici bir farkla onlara saldıranlara karşı kazanıyorlardı. Olivya adeta savaş alanında açan ateşten bir çiçeğe benziyordu ve her adımıyla daha da açan bir çiçekti. Savaş alanından üstünde aşağıyı süzen biri vardı. Kendi kendine mırıldandı.
'Demek bu kralın bahsettiği tehdit. Olivya Westford ve onun kısa kılıçları. Onu öldürmek epey zor olacak. AAAA Neden bu işi ben yapmak zorundayım ki. Böyle baş belası birine karşı savaşmak istemiyorum.'
Giydiği gri pelerinin altından normal görünüş kılıcını çekti. Kılıç tamamen sıradan gibiydi. Soluk mavi gözlerini kılıca dikmişti ve bir iç çekti. Pelerinin şapkasını açtığın da uzun saçları rüzgarda dalgalanmaya başladı.
'Benim gibi tembel bir erkeği böyle bir yere göndermek oldukça acımasızca. Bu vahşi kız yerine ülkemizde ki manyakla savaşmayı tercih ederdim. Gerçi şimdi düşününce o da aşırı tehlikeli biri ve onu öldürebileceğimi sanmıyorum. O manyak kadının bakışları bile beni korkutmaya yetiyor. Kral Azul bile ona sataşmamamız konusunda bizi uyardı. Neyse hedefime odaklanmalıyım ama önce işe yaramazlardan kurtulmalıyım.'
Gök yüzünden aşağı tam savaş alanın ortasına bir yıldırım edasıyla indikten sonra seri bir şekilde Rias'a yani Olivya'nın kardeşine yaklaşıp onunla kılıç çarpıştırmaya başladı. Rias anlık karşılaşma yüzünden şaşkındı ama kendini çabuk toplayıp saldırılara karşılık veriyordu. Eşit gibi gözüküyorlardı ama rakibinin giderek daha baskın bir hale geldiğinin farkındaydı. Işık büyüsüyle rakibinin gözlerini kamaştırıp saldırdı ama rakibi kolayca kendini savundu. Anlaşılan kendini ışık büyüsünden bir şekilde korumuştu. Kılıçları çarpışmaya devam ederken Aceline düşmanın arkasından ince uzun kılıcını saplamak için harekete geçirdi ama düşman Rias'a güçlü bir darbe indirip onu sarstıktan sonra Aceline'ye doğru dönüp onun saldırısını da bloklayıp karşı saldırıya geçti. Aceline ve Rias aynı an da saldırmaya başlamışlardı ama rakipleri ikisini de rahat bir şekilde idare ediyordu. Sanki rakiplerinin kendini bilerek tuttuğunu düşünmeye başlamışlardı ama bir savaşta neden böyle bir şey yapsın ki düşüncesi daha baskın hale gelmeye başlamıştı. Rias saldırmayı bırakıp birkaç adım geri çekildi turnuva da kullandığı kaplan moduna geçmek için odaklanıp kılıcını hazırladı.
Aceline durumu anlayıp rakibiyle kılıçlarını çarpıştırıp onu geri etti ve kenara atılıp bağırdı.
'Senin sıran'
Rias vahşice gülümseyip bir kaplan gibi atılıp pençelerini yani kılıcını savurdu. Rakibi kılıcıyla kendini savunduğu an sağ ve sol omuzunda ki derin kesikleri fark edebildi ve hızla geri çekildiği sırada arkasından sessizce yaklaşan Aceline seri kılıç darbeleriyle rakibinin vücuduna bir sürü yara açmıştı. Yaralarına aldırmadan kılıcını yere doğru savurdu ve bir güç patlamasıyla ikisinin de geri çekilmesi sağladı. Vücuduna bakıp aklından 'bunu beklemiyordum.' diye geçirdi. Bu sırada Rias tekrar saldırıya geçti. Pençeleri kana aç bir şekilde kaldırdı ve savurdu ama kestiği tek şeyin hava olduğunu sol yanını kesip geçen kılıcı gördüğünde anlayabildi. Şaşkınlığı ve sol yanından akan kana aldırmadan tekrar saldırmak için kılıcını kaldırdığı sırada rakibi çoktan saldırıya geçmişti. Kafasını kesmek için sağ yanından yaklaşan kılıca karşı yapabileceği bir şey olmadığını biliyordu. Gözlerini kapayıp beklemeye başladığında kulağının yanından geçen tiz bir sesle gözlerini tekrar araladı. Bir güç vücudunu geri çekmişti yere düştü ve ne olduğunu anlamak için gözlerini araladığında Aceline'nin hemen önünde durduğunu gördü.
'Geri çekil ve yaranla ilgilen onu idare edebilirim.'
Rias savaşmak istiyordu ama yarasının da ciddi olduğunu biliyordu bu yüzden geri çekilip bir şifacıya yarasını iyileştirmenin en iyi seçenek olduğuna karar verdi. Aceline rakibine fırsat vermeden seri saldırılar kullanıyordu. Rakibi gülümseyip konuşmaya başladı.
'Bu kadar yetenekli bir kılıç kullanıcısı olmana rağmen bir büyücü olamaman çok yazık olmuş.'
Aceline duyduklarına aldırış etmeden saldırıya devam ediyordu ve az önce Rias'ın başına geldiği gibi onun da kılıcı rakibi yerine havayı kesmişti ama Rias'ın aksine Aceline hızlı bir tepki verip sol yanından gelen saldırıdan kaçındı ve karşı atakta bulundu. Rakibi şaşkınlıkla kendini savunmaya çalıştığı sırada göğsünün ortasından yüzeyle olan ama oldukça can yakan bir kesişe maruz kaldı. Geri çekilmeye çalıştığı sırada Aceline daha da vahşi bir şekilde üzerine gitti. Rakibi gülümsedi ve bir an hafif eğilip Aceline'nin üzerine gitti. Beklenmedik bir saldırı olduğu için Aceline'yi kesebileceğine emindi. İyice eğilip Aceline'nin ayaklarını kesmek için kılıcını savurduğu sırada Aceline'nin ayaklarının giderek yükseldiğini fark etti. Kafasını kaldırdığında yediği döner tekmeyle geri doğru uçup yere yapıştı. Bu sırada bazı yaratıklar Aceline'nin üzerine atıldı Aceline yere iner inmez kılıcını savurarak etrafında birkaç tur döndü ve hepsini kesti. Gümüş zırhı ve gümüş elbisesi kanla boyanmıştı. Kısa siyah saçlarının ön kısmında bulunan kızıl kısım kanla oldukça uyumlu duruyordu. Yerde yatan rakibine doğru ilerlemeye başladı. Kanla kaplı ince kılıcını yere doğru hafifçe savurup kılıcın üzerinde ki kandan kurtuldu. Savurduğu yer de düz bir çizgi şekilde kandan iz oluşmuştu. Sol eliyle yüzünde ki kanı silip kılıcını bir kez daha kaldırdı.
Biraz önce Aceline'yi yeneceğine emin olan düşman hemen yanı başında kılıcını kaldırmış olan Aceline'ye baktı. Aceline'ye yansıyan kızıl güneş ışıklarıyla gümüş zırhı kanın parıltısıyla daha görkemli parlıyordu gözlerinde ki bakış güçlü ve asildi. Kılıcının üzerinde kalan son bir damla kan güneş ışıkları eşliğin de yere düşerken yansıttığı gölgeyle beraber erkek aklından geçirdi.
'Demek bu yüzden bir an bile kardeşinin savaşına dönüp bakmıyordu.'...
Devam Edecek
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..