Bölüm 179
Kazeru gülümsüyordu. Karşısında yıldırımlar saçan biri yokmuş gibi gülümsüyordu.
'Demek yıldırım modu bu. Hmmm'
Kazeru'nun sözleri bittiğinde kendisi ve tahtı yatay bir şekilde kesilerek ikiye ayrıldılar. Ama kesildikleri an ikisi de rüzgara karışıp yok olmuşlardı. Fulmine mırıldandı. Sesi tiz ve garipti.
'İllüzyon'
Evet çok net bir şekilde bir illüzyona maruz kaldığını anlaya biliyordu ama nasıl? Kazeru kazandığı için rahatlamıştı diye düşündü ve tahtında bir illüzyon olması her şeyi daha da karmaşıklaştırıyordu. Ne zaman bu illüzyona başlamıştı ve yıldırım modunu görüp şaşırmaması da eklenince ne kadar ilerisini ön gördüğünü anlamak giderek zorlaşıyordu. Fulmine güçlü olanın kendisi olduğuna emindi en başından beri dövüşü yöneten kişinin kendisi olduğuna emindi o zaman neden şimdi böyle hissediyordu.
Neden şimdi böyle çaresiz bir şekilde etrafına bakıyordu.
Neden yaralar içinde olan, neden büyüsü neredeyse bitmek üzere olan rakibi onu tedirgin ediyordu.
Neden şimdi içinde korku yeşermeye başlamıştı. Oysa ki en güçlü halindeydi.
Kazeru ne zaman ipleri ele geçirmişti. Bu soru beynini kemiriyordu.
'Hiçbir zaman senin elinde olmadı ki'
Sakin bir ses sislerle çevrili ormanda yankılanıyordu.
'Sis' Diye mırıldandı Fulmine.
Ne zamandan beri bu ormanda sis var? Bilmiyordu hatırlayamıyordu.
İllüzyon olmalı diye aklından geçiriyordu ama ne yapacağına dair bir fikri yoktu.
'Fulmine yanlış hatırlamıyorsam savaş sırasında illüzyon gibi bir şeye yakalanmayacağına emindin ama temkini elden bıraktığın an yakalandın ve her saniye aleyhine işliyor. O modda kalmanın oldukça büyü tükettiğine eminim.'
Fulmine derin bir öfkeyle titriyordu bir elini arkada ki saçlarına attı ve onları sıkmaya başladı. Sakinleşmeye çalışıyordu ama yapamıyordu ağzından tek bir kelime çıktı.
'Nasıl?'
'Fulmine söylesene şu ana kadar savaştığın en güçlü kişi kim?'
Fulmine duraksamadan cevap verdi.
'Sensin'
'Aradığın cevap bu işte ve ek bir bilgi benim karşılaştığım rakipler arasında sen sadece normal bir rakipsin.'
Fulmine titremeye devam ediyordu ama öfkeden değil öfkesine baskın gelen korku duygusundan dolayı. Etrafında ki sis giderek yoğunlaşıyordu tıpkı içinde ki korku gibi ve birden vücudunun ezilmeye başladığını hissetmeye başladı hareket edemiyordu sadece acıyı hissedebiliyordu. Göremiyordu duyamıyordu sesi çıkmıyordu. Bir illüzyonun korkunçluğunu iliklerine kadar hissediyordu ve en sonunda gözlerini kapadığında gerçekte gözlerini açmış oldu. Yerde yatıyordu ve hemen üstüne basan devasa bir yeşil karga karşısındaydı. Karga yavaşça ayağını çekerken Kazeru'nun adım seslerini duyabiliyordu. Vücudunu hareket ettirmek istese de kırılan kemikleri buna izin vermiyordu. Yıldırım modundan çoktan çıkmak zorunda kalmıştı. Kazeru yanı başında dikildi. Daha önce Fulmine'nin açtığı derin yara dondurulmuştu. Kazeru eğildi ve işaret parmağını Fulmine'nin alnına koydu.
Fulmine ne olduğunu çözmeye çalışırken az kalan büyü gücünün vücudundan çekildiğini fark etti.
'Oldukça az büyü gücün kalmış hiç yoktan iyidir.'
Kazeru Fulmine'nin büyüsünü emerken soğuk bir ifade takınıyordu. Bu sırada bir bağırtı Kazeru'yu harekete geçirdi.
'Dikkat et kulum'
Kazeru kendisini hedef alan siyah büyü küresinden kaçındı. Vahas koşarak ağaçların arasından çıktı. Kazeru'yla arasında yaklaşık 30 metre vardı tabi doğal olarak Fulmine'yle de öyleydi.
'Fulmine!!!' Vahas yerde yatan arkadaşını görünce haykırdı. Bu sırada Riraru sakince uçarak Kazeru'nun kafasına konup konuşmaya başladı.
'Onunla oynamaya devam ediyordum ki birden koşmaya başladı. Sanırım arkadaşının kaybettiğini anladı.'
Kazeru ağzından küçük bir 'hmmm' çıktı ve konuşmaya başladı.
'Sakin ol Vahas onu daha öldürmedim.'
Vahas kaşlarını çattı.
'Daha?'
Kazeru ise sakin ve sadist bir ifade takınıyordu.
'Evet sonuçta ikinizi de öldüreceğim.'
Vahas'ın yüzü öfkeden giderek daha da korkunç bir hal alıyordu.
'Sen ve o aptal perin acı çekerek ölecek.'
Kazeru sadistçe gülümsedi.
'Çok geç'
'Ha?'
Vahas ne olduğunu bile anlayamadan kendini bir ağaca çarpıp durmuş buldu. Bedenini kıpırdatamıyordu çünkü yerden çıkan topraktan zincirler tüm bedenini sarmıştı. Büyü yapmaya çalışıyordu ama büyüsünü bir türlü istediği gibi toplayamıyordu.
Kazeru birden konuşmaya başladı.
'Zihinsel olarak kendimizi kaybettiğimiz anlar illüzyonlara en çok açık olduğumuz anlardır, Vahas. Şu an öyle bir durumdasın ki kendini istesen bile sakinleştiremezsin seni çok iyi anlıyorum. Bu yüzden çok acı çekmene izin vermeyeceğim.'
Kazeru Fulmine'ye yaklaşırken kılıcını kaldırdı.
'Yapma' Vahas haykırdı. Zincirlerden kurtulmak için çırpınıyordu ama nafileydi. Riraru'nun büyüsüyle desteklenen zincirler asla kırılmayacak gibiydi.
Kazeru Vahas kısa bir bakış attı sonraysa Fulmine'ye döndü. Fulmine'nin suratında acı dolu bir ifade vardı kendi öleceği için en ufak bir korku hissetmiyor gibiydi ama Vahas'ı bu duruma düşürdüğü için acı çekiyordu ve gözlerinden yaşlar akamaya başlamıştı.
Vahas tekrar haykırdı.
'Yapma biz, biz sadece kimsenin dışlanmadığı bir ülke yaratmaya çalıştık. Sadece bunun için. Kimsenin bizim çektiğimiz gibi acılar çekmemesi için. Bizim köt--'
'KAPA ÇENENİ VAHAS'
Kazeru sert ve soğuk bir sesle Vahas'ın sözünü kesti.
'Ne yaşadığınız ve niçin şu an yaptıklarınızı yaptığınız umrumda değil. Size en ufak bir sempati duymayacağım. Yoluma çıktınız. Neden veya niçin yaptığınızın bir önemi yok. Ne kadar acı dolu bir geçmişinizin olduğunun bir önemi yok. Hiçbiri umrumda değil.'
Kazeru soğuk bir bakışla kılıcını kaldırdı Fulmine yaşlı gözlerini kapadı ve Kazeru'nun kılıcı bir giyotin gibi inerken Vahas yaşlar akan gözleriyle tekrar haykırdı.
'YAPMAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA'
Ama bu haykırış Fulmine'nin kafasının bedeninden ayrılmasını engelleyemedi.
Vahas donup kalmıştı içinde ki öfke giderek artarken büyüsünü zorla dışarı çıkarmaya başladı evet kontrolden çıkacaktı. Büyüsü yükselirken Riraru sağ eliyle Vahas'ı hedef aldı.
'Uslu dur'
Dışarı çıkan büyüyü zorla engelliyordu bu sırada Kazeru kılıcını tekrar kaldırdı ve yatay bir şekilde fırlattı. Kılıç Vahas'ın boynunu kesip ağaca saplandı.
'Kazeru iyi misin epey yorulmuşsun'
Kazeru kılıcına doğru ilerlerken gülümsedi ve cevap verdi.
'İyi değilim ve delicesine yorgunum ama sende gördün öyle değil mi bir süre önce yükselen o kara büyüyü.'
Kazeru kılıcını ağaçtan çıkartırken Riraru cevap verdi.
'Evet uğursuz bir büyüydü.'
Kazeru kılıcını çıkartıp kınını koydu.
'Hadi gidip bakalım'
Kazeru kafasında oturan Riraru'yla birlikte yavaş adımlarla ilerliyordu. Ağaçların yanından yavaşça geçerken onlardan destek alıyordu. Çok az ilerledikten sonra bir ağaca yaslanıp durdu.
'Kulum?'
'Biraz soluklanmam lazım büyüm çok kötü durumda değil ama fiziksel olarak bitiğim. Bir şeyler yapamaz mısın?'
'Otur şu ağcın yanına yaralarınla ilgileneceğim ama daha fazlasını yapamam.'
'Teşekkürler'
Riraru Kazeru'nun yaralarıyla ilgilenirken Kazeru kafasın kaldırıp gökyüzüne baktı. Gri bariyer hala oradaydı. Bir an önce Melia ve diğerleriyle bir araya gelmek istiyordu ama adayı göz ardı edemezdi. Eğer tehlike de olan ada olmasaydı asla buraya gelmeyecekti bile. Felina'nın yanında kalıp onunla beraber diğerlerini bulacaktı ilk planı buydu ama şu an adada yaralı bir biçimde bir ağaca yaslanmış oturuyordu.
Kendine güldü ve mırıldandı.
'Ne kadar acınası'
Bu düşünceleri bir kenara bırakıp yıldırım modu hakkında düşünmeye başladı. Kullana bilir miyim? diye aklında geçirdi. Sağ elini kaldırdı ve küçük kıvılcımlar çıkarmak için uğraşmaya başladı. Evet işe yarıyordu ama sadece bu kadarıyla o moda giremezdi yine de üzerine düşündükçe buz moduna öylece girebilmişti. Hiçbir pratik olmadan.
'Riraru senin teke tekin nasıldı?'
Riraru yaralarla ilgilenirken cevap verdi.
'O saldırdı ben savuşturdum. İlk başlarda onun neler yapabildiğini görmek için fırsatlar verip durdum. Güçlü bir büyücüydü ama benim savunmamı aşma şansı yoktu. Hi hi hi çünkü ben bir tanperiyim.'
'Ah evet tanrıça ve perinden türettiğin kelime.'
'Söylesene Riraru sence bu savaşın sonucu ne olacak?'
Riraru nadir bir şey yapıp iç çekti.
'Savaşların sonucu her zaman aynıdır her taraf bir şeyler kaybeder. Asla geri gelmeyecek ve yeri doldurulamayacak şeyler. Kazanan yoktur sadece daha çok kaybeden ve daha az kaybeden vardır. Gerçek bir savaşı kendi gözlerimle gördüm ve savaştım. Sonunda ise ailemi, evimi, arkadaşlarımı ve diğer her şeyi kaybettim. Yine bir savaşa şahit oluyorum ve en kötü gözükenin bile haklı bir nedeni olduğuna eminim. Savaşlar böyledir haksız bir taraf olmaz. Her taraf kendince mantıklı bir şekilde haklıdır ama haklı olması demek savaşmalı demek değil. Bu yüzden en güzel savaş hiç olmayandır.'
Kazeru üzgün bir ifadeyle konuşmaya devam etti.
'Sence ben bir şeyler kaybetmeden bu savaştan kurtulabilir miyim?'
Riraru gülümsedi.
'Çoktan kaybetmeye başladın.'...
Devam Edecek
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..