Bölüm 5: Pamuk Prens Altair (4)

avatar
1159 25

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 5: Pamuk Prens Altair (4)


Altair oldukça şık ve temiz bir masa hazırlamıştı. Kara aslan eti ve patateslerse... 


'O kadar kötü değil ya... Alt tarafı 15 senedir yemek yapmıyorum. Yok yok. Güzel güzel...' Altair iç çekerek et ve patates yemeğine bakıyordu. Kara Aslan vahşi ormanlarda yaşayan bir Büyülü Canavardı. Daha acemi seviyesinde bile olmasa da, en çok sevilen canavarlardan birisiydi. 


Eti diğer büyülü hayvanlardan daha lezzetli olsa da, onlar kadar pahalı değildi. Altın Patatesler ise mananın yoğun olduğu yerlerde yetişirdi. Normal patateslerden farkları; altın sarısı renginde olmasıyla dünya da ki en lezzetli sebzeler arasına girebilirdi. En azından söylenen buydu. 


"Hm... Hassiktir bir anda gözüme çok güzel gözükmeye başladı. Başlasam mı? En son biftek yediğimde 15 yaşındaydım. Şerefsizler sağ olsun 15 yaşından sonra bana düşman oldular. Tsk! Ağzımızın tadı kaçmasın." 


Kara aslan etinin üzerinden buharlar çıkarken, doğranmış patatesler ve sebzeler altın gibi gözüküyordu. Nereden baksan pahalı bir yemekti. 


Tık! Tık! 


"Girebilirsin." Altair kimin geldiğini biliyordu. 


"Şimdiden elinize sağlık genç prens... Kokusu ana salona kadar geliyor. Bu yüzden hızlıca geldim." Hill kapıyı kapattıktan sonra kilitledi. Koku dikkat çekerse, odaya girmemesi gereken birisinin girmemesi için kilitlemişti. 


ALtair'ın yüzünde memnun bir ifade belirdi. "Tabi ki... Ben yaptım sonuçta..." 


'İlerde yemeklerimi satabilirim.' 


"Oturabilirsin. Soğursa kötü olurlar.. Bundan sonra Kara Mamba ve diğerlerini görmeye gidelim... Arkadaşların erken buluşmasını istiyorum." Altair yanında ki sandalyeyi gösterirken konuştu. Masa da sadece yemekler yoktu. 


Ezilmiş Beyaz Isırgan otu ve Şeytan Gözü bir hazinenin üzerindeydi. Bu dikkat çekmemek için yaptığı bir şeydi. 


Altair zaman kaybetmeden bardaklara şarap koydu ve Hill'in önüne sundu. Bardakta ki şaraplar hafif pembemsi bir renkteydi. Etrafa çok güzel çilek kokusuna benzer bir koku salıyorlardı. Bunun sebebi içinde karıştırılmış mana suyuydu. Bu şarap hem manayı yeniler, hem de normal şaraplardan daha lezzetli olurdu. 


"O zaman terbiyesizlik yapıp önden başlıyorum." Hill elini salladı ve tabakla birlikte çatal bıçak çıkardı. 


Altair bunu garipsememişti. Kendisi olsa o da aynısını yapardı. 


Ardından elinde ki beyaz eldivenleri çıkardı ve eti kendi tabağına aldı. 


Altair çoktan onu umursamadan başlamıştı. Bu önlemleri kendisi de alırdı. Hatta bununla kalmaz tabakları değiştirip, şarapları karıştırırdı. Şarapları karıştırmak hala soylular arasında bir güven göstergesiydi. 


Bıçağıyla bir parça et kopardı ve çatalıyla ağzına götürdü. Kara Aslan eti ağzında erirken gözleri parladı. Hızlıca altın patateslerden ve şaraptan da aldı. 


'Hass... Büyüyünce kesinlikle Altın Patates ticareti yapmalıyım. Çok lezzetli lan... Restorant açıp paranın içinden de geçebilirim. Büyüyü ya da savaşçılığı s*ktir et. Yemekle kız tavlayıp arkama yaslanacağım. Yakışıklı ve sexyim de... Benden iyisini mi bulacaklar.' Altair kendiyle gurur duymaya başladı. Bazı şeylerde gerçekten çok iyiydi. Eski dünyasında çok iyi bir aşçı olmasa da, kendini bildi bileli yemeğini kendisi yapıyordu. 


Üstelik buranın aşçılık sektörü o kadar gelişmemişti. Bu yüzden kraliyet aşçıları kadar yetenekli olduğunu düşünüyordu. 


O sırada Hill'de bir parça kesip, soyluluk kurallarına uygun bir şekilde yemişti. Yemeden önce gümüş iğne batırıp zehirli olup olmadığını da kontrol etmişti. 


"Bundan sonra yemekleri siz yapmalısınız! Hatta bundan para bile kazanabilirsiniz... Gerçi tarifi biraz değiştirmeniz gerekiyor. Hafif acılı olmuş." Hill parlak gözlerle Altair'a baktı. Yediği en güzel yemeklerden birisi olacağı belliydi. 


Altair acı bir gülümsemeyle konuştu. "Maalesef başka yemek yiyemeyeceksin." 


"Neden?" Hill şaşkınlıkla sordu. 


'Çünkü an itibariyle zehirlendin aptal. Asla masaya eldivenlerini çıkarmamalıydın ve oturmamalıydın. Üstelik kaşığın masaya temas etti. Sıçtın.' 


"Bundan sonra yemek yapmayacağım çünkü... İyileşmek için Simya çalışmam gerek." Altair ustaca kıvırdı ve konuyu Kara Haç'a çekti. 


"Oh... Eğer bugün orayı ziyaret edersek.. Devamı gelecek mi? Efendi Alfred'e de sunmak istiyordum." Hill kraliyet aşçısının yaptığı yemekleri yiyemiyordu. Üstelik Portus ailesinin kraliyet aşçısı yoktu. 


Ancak Alfred abisinden Kraliyet Aşçısının çıraklarını istemişti. İyi bir aşçı çok önemliydi. Çünkü; yenilen yemekler ve yapım şekilleri hayat kurtarabiliyor, güçlendirebiliyordu. Bu yüzden tüm aileler usta aşçılar yetiştirmeye ve yüksek besin değeri olan malzemelere önem veriyordu.


"Yarın bir gelsin.. O zaman düşünürüz. Dışarı çıkmak için heyecanlanıyorum... Bu yüzden hızlı ol Hill amca!" Altair doğduğu günden beri asla bu odadan dışarı çıkmamıştı. Bu oda apartman dairesi gibiydi. Her şey vardı. 


'Pamuk Prens Berke olarak peri masalı olursam ilk işim bu kıtayı yok etmek olacak. Benim de bir onurum, gururum var yani... Huh...' son cümlesinden kendisi bile emin değildi. Az önce birisinin güvenini kullanarak zehirlemişti. 


'Neyse ne... Onursuzlar her daim kazanır.' kendini avutma biçimi bile utanç vericiydi. 


"Ah... Bu arada şaraptan fazla içmezsen sevinirim. Malum ondan başka yok." Altair düşünceli bir şekilde konuştu. 


Hill'in yüzü düşmüştü. "Bu şaraplar bana göre değil. Bunlar kafa yapmıyor, tavernalarda ki içkileri daha çok seviyorum. Boğaz yakanlardan." demesine rağmen birinci kadehi bitirmişti. Altair iç çekerek tekrardan kadehini oldurdu. 


"Bir ara bana da getirmelisin. Kafayı buluruz." Altair 4 yaşından beri şarabı su gibi içiyordu. Şarapları kaliteliydi. 


Hill alaycı bir şekilde gülümsedi. "Henüz yaşınız küçük prensim. Biraz daha büyüdükten sonra getirebilirim." 


"Bu arada başka şarap vermiyorum." Altair homurdandı. Hill daha fazla içerse sıkıntıya düşecekti. Bunu söylemesinin nedeni şarabı umursadığından dolayı değildi. Şarapta ki mana suyu Şeytan Gözü ve Isırgan Otu'nun etkisini geciktiriyordu. İlk başta damlattığı etkisini artırmak içindi... Ve direk Şeytan Gözüyle karıştığı için etkisini artırmıştı.


Ancak ayrı bir şekilde verilirse.. Örneğin şu an ki gibi şaraptan içmeye devam ederse zehrin etkisi ertelenecekti. '2 saatlik ek zaman kazandı. Tsch! Neyse ben dışarı da onu oyalarım.' 


Çatal ve bıçağı hızla hareket ederken bir anda tabakta ki yemeğin bittiğini fark etti. 'Çok yemeye başladım. Yarım kilo eti tek başıma bitirdim. Ve üstüne tam doymadım.' 


"Bitti." Altair ağzını peçeteyle sildi ve masadan kalktı. 


"Daha sonra size görgü kurallarını öğretmeliyiz. Masadan herkes aynı anda kalkar. Bu saygı ve güveni simgeler." Hill'de ağzını sildi. 


"Dışarı çıkıyoruz değil mi?" 


"Evet. Ama önce çıkarken prensleri ve diğerlerini selamlamalısınız. Bu Vasillas adetidir. Büyük ihtimalle bundan sonra bir daha görüşemeyeceksiniz." Hill parmaklarını terbiyesizce yaladı. "Keşke bu lezzetti diğerleri de tatsaydı. Yazık oldu. Sizin gibi bir dahinin burada kapana kısılmasına neden olacak hastalığa sebep olması... Tanrılar sizin gibi birisinin fazla güçlü olacağını düşünmüş olmalı." 


'Neden övüyor? Yoksa beni bu sefer cidden öldürecekler mi? Gerçi öldüremeyiz demişlerdi. Öldüremezler değil... Halk tarafından bilinmiyorum. Kardeşlerimi dahi hiç görmedim. Öldürülürsem kimsenin ruhu duymaz. Umarım sadece Hill yanımda olur. Yoksa ağır sıçtım.' Altair'in gözleri fırfır dönüyordu. 


Hill Altair'a baktı. "Bir şey mi oldu?"


"Hayır. Sadece ilk defa buradan dışarı adımımı atacağım için heyecanlıyım." Altair geçiştirdi. 


"Siz üzerinizi değiştirin ve şık bir şeyler giyinin. Ben, ana salona haber vereceğim. Kardeşleriniz de sizi hiç görmemişlerdi. İlk görüşmeler önemlidir." Hill kapıdan çıkarken bunları söylemişti. 


Hill çıktıktan sonra Altair anında kıyafetini çıkardı ve ateşe attı. Ardından bir torba çıkardı ve Şeytan kemiği tozundan artmış olanları ve Isırgan otu tanelerini içine yerleştirdi. Ancak bunula kalmadı ve küçük bir kese çıkarıp, para edeceğini düşündüğü küçük hazineleri içine tıktı. Bütün hazineler bir madeni para boyutu çevresindeydi. 


'Bunlar en azından 1000 altın eder. Yol parası tamam. Şimdi asıl olaya geldi.' 


Hazine kutusunun en altından onlarca metre uzayacak kadar büyük olan bir ip çıkardı. Ardından bir taş çıkardı ve iple birbirlerine bağladı. 


Bu taş gibi gözüken şey bir acemi hazinesiydi. Kül elementini içeren bir bombaydı. Tetikleyicisi ise küçük bir ateş kıvılcımıydı. Ardından sıkışıp patlayarak yüksek bir sesle birlikte, etrafı darma duman edecek şekilde kül yayıyordu. 


Altair sadece bununla kalmadı ve küçük küçük barut taşları yerleştirerek odayı bir bombaya çevirdi. Bu planı yıllardır düşünüyordu. Ancak sadece son zamanlarda tamamlanmıştı. Barut taşlarını ise Büyü Teknisyenliği için istemiş, çok uzun bir süre boyunca kullanmadığı ve bahsetmediği için unutulmuştu. 


Barutları yerleştirdikten sonra bütün mektupları demir bir kutuya koydu. Bu mektupları kendisi yazmıştı. Bunlar sahte kanıtlardı. İzini kaybettirmesine yarayacak olan şeylerdi. Bunların üç saat içinde bulunması gerekiyordu. 


Normalde insanlar Altair gibi tuzaklar kurmazlardı. Her şey artık büyüyle olduğu için, direk patlatıyorlardı. 


Her şeyin hazır olduğuna emin olduğunda dolabını açtı ve kendisine kıyafet seçmeye başladı. Bazı zamanlar o kadar sıkılmıştı ki terzilikle uğraşmıştı. Bu yüzden eski dünyasından kıyafetler vardı. Ancak onları giyerse çok çekeceğini bildiği için onları almadı. 


Sıradan siyah bir pantalon ve siyah bir kıyafet aldı. Ardından aynanın karşısına geçti ve kendisine baktı. 


"S*ktir. Böyle birisi bu dünya da var olmamalı." birisiyle görüşmesi yasak olduğu için kıyafetlerine ve giyimine önem vermiyordu. Üstelik sürekli göz bandı taktığı için yüzünün çoğu gözükmüyordu. Morun en koyu renginde ki sol göz ve parlak kırmızı sağ göz...


"Ama gözlerim çok dikkat çekiyor. Kırmızı gözler şeytanları simgeliyor. Eğer böyle çıkarsam sorgusuz kafamı uçururlar. Göz bandı iyidir." tekrardan sağ gözünü örttü. 


Ardından bir mor tokayla saçlarını bağladı ve kendi etrafında döndü. "Bu güzellik önce ki dünyam da olsaydı. Sadece bir youtube yayınında milyonlarca abone kazanırdım. Ve sadece görünüşümle..."


Soylular arasında çirkin diye bir kavram yoktu. Tabi ki hasta veya yaralı olunmadığı sürece... Çünkü soylular en başından beri görünüş ve güç için evleniyorlardı. Severek evlenen azınlık taraftaydı. 


"Gerçi ben hala elementimi bilmiyorum. İleri de ortaya çıkaracağım." gözlerinde keskin bir parıltıyla üzerine hoş bir koku sıktı. 


"Evet." aynadan kendini tekrardan överken, kapının tıklandığını fark etti. 


Eline siyah eldivenler geçirdikten sonra, üzerine siyah bir cübbe aldı ve torbalarıyla dışarı çıktı. 


Hill dışarıda onu bekliyordu. Dışarı çıkan Altair'i görünce gözleri büyüdü ve acı bir şekilde güldü. Aslında Altair krallık için çok güzel bir reklam olabilirdi ancak... 8 yıl sonra öldürülecekti. 


"Üzerinizde çok güzel durmuşlar.. Yüzünüz hanımefendiden size geçmiş. Duruşunuz ve gözlerinizde ki keskinlik Efendi Alfred'e benziyor. Umarım ileride büyücü olma şansınız olur. Çünkü hanımefendi bir büyücü..." Hill hiçbir şey çaktırmadan olmayan geleceği planlıyordu. 


Altair eliyle onu durdurdu. "Gidelim." 


Önünde onlarca taş basamak vardı. İşte o anda fark etti ne kadar yüksekte olduğunu.. Eğer camdan atlamaya kalkışsaydı ya da direk kaçmaya kalksaydı anında fark edilirdi. Bir kez daha kendisiyle gurur duydu. 


Birkaç dakika boyunca ilerledikten sonra büyük bir kapı gördü. Kapını iki tarafında buz gibi bir ifadeyle dimdik duran iki muhafız vardı. Kazık yutmuş gibi dimdiklerdi. 


"Orası mı?" Altair kapıyı işaret etti. 


Hill kafasını salladı. "Evet. Girdikten sonra en küçükten büyüğe kardeşleriniz;


8. Prenses Camella de Portus


6. Prens Bram de Fortus


5. Prenses Carissa de Portus


4. Prenses Florence de Portus


3. Prenses Deeandra de Portus


2. Prens Cyrus de Portus 


ve son olarak 1. Prens Austin de Fortus..." gülümseyerek bitirdi.  


Altair Alfred ve düşesi tebrik etmek istedi. "1. ve 2. prens kaç yaşında?" 


Hill bir süre düşündü ve konuştu. "1. Prens 22 yaşında, 2. Prens 20'ye dayandı. En küçük prenses daha 6 yaşında ve en büyük prenseste 18 yaşında! Hepsi canavar vari yetenekler diyebilirim. Özellikle 1. prens askeri deha... Vasillas krallığı altın çağını yaşayacak ve yükselecek."


"En favori kim?" Altair merakla sordu. 


"3. Prenses ticaret konusunda kendini kanıtladı. Özellikle deniz ticareti konusunda burada ki herkesten daha yetenekli... Ünlü kaptanlardan eğiti almıştır. En sevilen ve destek verilen o. Soyluluk ünvanı ona geçer büyük ihtimalle!" 


"2. Prens bu olaylara karışmak istemediğini belli etti ve sadece büyü çalışmalarına yöneldi. Yetenek konusunda sadece 8. prensesten geride." 


Altair az çok durumu anlamıştı. 


"Duruşunuzu düzeltin. Sadece karşıya bakın ve dik yürüyün." Hill'in sesini tekrardan duyduğunda kapını önüne vardıklarını fark etti. 


Hemen üzerini düzeltti ve boğazını temizledi. 


"Hazırım." 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr