Not: Beğeniler ve yorumlar... :(
...
Altair yeni odasında yeni bir güne tekrardan uyanmıştı. Cennet ve Cehennem gözünün değişiminden beri iki gün geçmişti. Artık neler olduğunun farkına varmış, güçlenmesi gerektiğini anlamıştı. Ancak çok büyük bir sorun vardı!
Nereden başlayacağını bilmiyordu!
Hayatında hiç büyü dahi görmemişti. Savaşçılığa dair gördüğü tek şey; Alfred'in onu öldürmeye çalıştığı andı. Ancak Hill onu durdurması sayesinde ölmemişti.
'Acaba büyü veya savaşçı okulu diye bir şey var mı?' kenarda kovada olan soğuk suyla yüzünü yıkadı ve üzerine temiz kıyafetler geçirdi. 'Olması lazım. Büyücü olanlar sadece soylular ve güçlü insanların çocukları değil. Halktan olan büyücülerde var... Ama daha güçsüz oluyorlar.' kılıcını ve torbasını beline astı.
Tahta kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Şuan ki odasının numarası 137 idi. Aynı katta ama farklı bölgedeydi. Bin altın karşılığında almıştı ama pişman değildi. Büyücü veya savaşçı olmadığından dışarıda durursa ölürdü.
Büyücüler ve savaşçıların vücudu soğuğa ve sıcağa daha bağışıklı oluyordu. Nadir olarak hastalanıyor, güçlü olanlar onlarca gün aç kalabiliyordu.
Tabi bu sadece güçlü olanlar için geçerliydi.
Altair güverteye çıktı ve etrafa bakındı. Meleklere bok yedirecek kadar güzel olan hanımefendiyi o günden sonra görmemişti. Bu onu biraz üzmüştü. Ancak sadece biraz üzülmüştü. Çünkü onun taşaklı bir aileden geldiğini hissediyordu. Bu kadar güzel biri halktan olsaydı, o bölgenin lordu cariye olarak alırdı. Hâlâ dışarıda böyle rahatça gezebiliyorsa, güçlü ya da nüfuzlu olmalıydı.
Bu yüzden Altair onu kovalamaktan vazgeçmişti.
Şimdilik...
"Maskeli bey!"
Altair arkasını döndüğünde gözleri mutlulukla doldu. Meleklere bok yedirecek kadar güzel olan hanımefendi ona doğru geliyordu. Hemen tüm sorunlarını kafasından attı. Ancak... aklına bir şey geldi ve yüzüne dokundu.
'Yok!'
"Evet. Buyrun! Meleklere bok yedirecek kadar güzel olan hanımefendi."
Meleklere bok yedirecek kadar güzel olan hanımefendi Altair'ın söylediklerini duyunca bir anlığına durakladı. Altair'a doğru ilerlemesi gerekirken tereddütlü bir şekilde duraklamıştı.
Altair denizi kaynatacak kadar sıcak bir gülümseme ortaya çıkardı. "Aman aman. Kabalığımı mazur görün. İlk defa bu kadar güzel bir genç hanım görüyorum. Restoranta iken loş ışık güzelliğinizi örtmeye çalışıyordu. Bu yüzden pek dikkat edememiştim." şuan ki fiziki yaşının sekiz olduğunu unutmuştu. Bacak kadar boyuyla kendisinden iki baş uzun bir kıza övgüler yağdırıyordu.
Meleklere bok yedirecek kadar güzel olan hanımefendi kesesinden beyaz bir maske çıkarıp Altair'a doğru fırlattı ve oradan hızlıca uzaklaştı.
Üzerine gelen maskenin kendisine ait olduğunu fark eden Altair onu yakaladı. Ve uzaklaşan Meleklere bok yedirecek kadar güzel olan hanımefendiyi izledi.
"Utanmış olmalı."
Önceden kızın arkasında ki aileden korkuyorken artık onları unutmuştu. Ama bu unutkanlık çok kısa sürmüştü. Mor gözleri garip bir şekilde döndü ve tüm ruhunu soğuk bir his sardı. Yüz ifadesi normalleşirken maskesini suratına geri taktı.
Mor gözleri artık sakin bir şekilde etrafa bakıyordu. Tüm heyecan duyguları anında bastırılmış, mantığı duygularını indirmişti.
Bu garip sakinlik yüzünden Altair önce biraz korksa da, bunun iyi bir şey olduğunu fark etmesiyle bu korkuları yok oldu. Öncekinden garip bir şekilde daha iyi düşünüyordu.
'Cennet gözünün etkisi olmalı... Yoksa ben bu kadar soğukkanlı değildim.' Altair bu düşüncelerle restoranta ilerledi. Karnı acıkmış, midesi guruldamıştı.
Altair restoranta girdikten sonra hemen gözlerden uzak bir masaya geçti ve ucuz bir şeylerle karnını doyurdu. Artık güzel kızları umursamıyor, yüzünü göstermekten daha da kaçınıyordu.
Yemeğini yedikten sonra geminin arka tarafına gitti ve orada ki masalardan birisine oturdu. Arcilla krallığına 8, Gloria İmparatorluğu'na 40 gün vardı. Bu yüzden uzun yolculukları insanlar muhabbet ederek ya da çalışarak geçiriyordu.
Ama gemide muhabbet eden taraf çoğunluktaydı. Ve bu muhabbetler geminin arka tarafında ki masalarda gerçekleşiyordu. Kırktan fazla masa ve sandalye düzenli bir şekilde dizilmişti. Bazı insanlar romantik dakikalar yaşarken, bazıları tek başlarına mavi sulara bakıyordu. Ama bunlar azınlık taraftaydı. Gerçek alfalar kumar ve kart oyunları oynuyordu.
Bu alfaları gören Altair'ın gözü parladı. Ve oturduğu masalardan kalkarak onların yanına gitti. Yedi masa da, kart oyunları dönüyordu. Üç masada ise şans oyunları dönüyordu. Bahisler kısık sesle dönüyor, alkoller kafalara dikiliyordu.
"Selam yaşlı adamlar! Bu genci de aranıza alır mısınız?" Altair selam vererek sekiz kişinin arasına daldı. Burada hafızaları test eden bir kart bulmaca oyunu dönüyordu. Masanın ortasında sekiz tane kese vardı.
Adamlardan birisi selam veren Altair'a döndü ve gülümsedi. "Paran varsa neden olmasın?" Sekiz yaşında ki çocukların katılıp katılmamaları umurlarında değildi. Önemli olan paraydı.
Altair pis bir şekilde gülümseyerek torbasından bir kese çıkardı. Her kese de en fazla 100 altın olurdu. Ve kendisinde dört buçuk altın kesesi vardı. Bunlar kalan son parasıydı. 1200 altın oda, kıyafet ve temizliğe gitmişken 150 altını yüzünde ki maskeye gitmişti. Geriye kalan sadece 450 altındı.
Keseyi gören adam gülümsedi ve boş sandalyelerden birisini işaret etti.
Altair sandalyeye oturdu ve keseyi ortaya fırlattı. "Evet... Nasıl oynanıyor?" Oyun hakkında zerre bilgisi yoktu. Kazanma şansının dahi olmadığını biliyordu ama başka yapacak bir şeyi yoktu.
Tek başına bir yıkık gibi durmaktan daha iyiydi.
"Dağıtıcı ortaya her el 8 kart atıyor. İlk başta 50 kartla başlayan bu oyun 180 karta kadar çıkıyor. En çok kartı eşleştiren ortada ki parayı kazanıyor." adam Altair'ın sorusunu yanıtladı.
"Peki her el kaç kartı çevirebiliyoruz?" Altair merakla sordu.
"Her el sadece bir kartı çevirebiliyorsun. Eğer eşinden eminsen iki kartı çevirebilirsin. Ancak..." adam Altair'ın suratına baktı.
"Eğer kartların aynı çıkmazsa ekstra para ekleyerek, ortada ki parayı artıracaksın." adam ortaya büyük kart demet çıkardı.
"Eşleştirme kartları bunlar. Önceden öylesine oynuyorduk ama artık bahis koyalım!" kafasıyla karşısında ki 7 kişiye işaret verdi. Adamlar ceketlerinin içinden bir kese çıkarıp ortaya attılar. Ardından adamın kendisi de bir kese ortaya attı ve Altair'a gülümsedi.
"Oynayacak mısın?"
"Evet." Altair torbasından bir kese daha çıkardı ve ortaya fırlattı. Düşündüğü kadar meşakatli bir oyun değildi. Hafızası eski dünyasında bile yaşıtlarına göre daha fazlaydı. Buraya geldikten sonra birçok şeyi ezberleyerek hafızasını geliştirmişti.
"Güzel. Şimdi hostu çağıralım buraya... Hile olmadan oynamak için en iyisi bu olur." Adamın elinde bir çan belirdi ve çanı çalarak ses çıkardı.
Ting!
Ses havada yankılandığı anda Altair'ın yanında birisi ortaya çıktı. Adamın yüzü ve vücudunun her yeri siyah bir cübbeyle örtülmüştü. Derisi hiçbir şekilde belli olmuyordu.
Adam garip bir tonla "Kör bahis? Ve kurallar?" dedi.
Kör bahis ortaya konulması gereken en az bahis anlamına geliyordu. Genellikle poker tarzı kart oyunlarında geçse de, bu tarz hafıza gerektiren oyunlarda da kullanılıyordu.
Yaşlı adam hiç düşünmeden konuştu. "Max 200 altın, en az 100.. Ceza olarak da 25 altın ortaya koymak zorunda. Kurallara gelirsek... 240 karttan en fazla eş çıkartan kişi kazanır. Birde... Her 10 eşte bir 50 altın artırılmak zorunda!"
Siyahlı adam anladığını belirterek elini adama gösterdi. Kartları istiyor gibiydi.
Yaşlı adam kart destesini hiç tereddüt etmeden ona verdi ve diğerlerine döndü. "Herhangi bir itirazı olan var mı?"
Altair oyunun tamamen para üzerinden döneceğini anlamıştı. Bu büyük masa da herkes para kazanmak için oynayacaktı. Bu yüzden kafasını yana sallayarak itirazı olmadığını belli etti.
Yaşlı adam kimseden itiraz çıkmadığına emin olduktan sonra siyahlı adama başlamasını söyledi.
Komutunu alan siyahlı adam kartları karıştırdı ve Altair'ın fark edemeyeceği kadar yüksek bir hızla ortaya 50 kartı yerleştirdi.
Altair'ın gözleri adamın hareketlerini görünce büyümüştü. 'Kaç saniyede yaptı?! 1 mi 1.5 mu?' üç saniyeden kısa sürede 50 kartı ortaya yerleştirdi ve orada dikilmeye başladı.
"İsimleriniz nedir? Nasıl sesleneceğimi bilmiyorum." Altair masada ki adamlara isimlerini sordu. 'O', 'şu' şeklinde çağırmak çok saçma ve zordu.
Altair'ın sorusu yaşlı adamı güldürmüştü. Kendisini gösterdi ve konuştu.
"Benim adım Haefen." ardından eliyle soldan sağa doğru gösterdi. "Soldan sağa doğru; Gram, Keene, Ellard, Lonnie, Mann, Bardon ve Calep'tir. Senin adın nedir?"
"Benim adım Altair. Memnun oldum Haefen, iyi bir oyun olsun." Altair ortada ki kartlara bakarak konuştu.
"Peki. Oyun başlasın." Haefen kafasını olumlu bir şekilde salladı.
...
'Böyle bir hafıza oyununu seçtilerse kendilerine güveniyorlardır.' Altair elini kendi tarafında ki sağdan 5. kartı çevirdi. 'Tsch! Ejderha.' kartı hızlıca geri çevirdi. Kartın yerini aklına kazımıştı.
Eşleştirme oyununda kartlar 20'ye ayrılıyordu: Yonca, Gül, Papatya, Ejderha, Kaplan, Kedi, Köpek, Kartal, Kalp, Taç, Gümüş, Altın, İksir, Kılıç, Büyü, Mızrak, İnsan, Kral, Azize ve Joker şeklindeydi. Çoğunluğu halk tarafından bilinen simgelerdi. Ama bu kadar çeşitli olması Altair'ın başını ağrıtmıştı.
"Eş seçiyorum." Gram ayağa kalktı ve Altair'ın açtığı Ejderhayı açtı. Ardından Keene'nin solunda ki bir kartı açtı. "İki Ejderha alıyorum." Gram eş kartları eline aldı ve sandalyesine oturdu. Bununla birlikte artık üç eşi vardı.
'Tsch! Görülüyor ki deneyimliler. Kartların yerlerini unutmuyorlar.' Altair'da kartların yerini hatırlıyordu. Ancak sıra ona geldiğinde tüm kartlar eşleştirilmiş oluyordu.
Sıra Keene'ye ardından Lonnie'ye geldi. İkisi de bir eş bulup, üç tane toplamışlardı. Lonnie'den sonra herkes bir kart açıp, geri kapatmışlardı. Daha eşlerden emin değillerdi.
Bir süre sonra sıra tekrardan Altair'a geldi. Zaman kaybetmeden ayağa kalktı ve Bardon'un açtığı kartı çevirdi. 'Diğer Yonca'da Mann'in önündeydi.' Bardon'un yanından ayrılıp Mann'in önünde ki 7. kartı açtı.
'Bu kadar.' kartları eline aldı ve sandalyesinin önüne koydu. Ama diğerleri gibi oturmadı ve Haefen'in önünde iki tane farklı kartı açtı.
'İki Azize!' Altair'ın dudakları kıvrıldı. İki kartı aldı ve Yonca eşinin üzerine koydu. Tekrardan bir kart açtı ve yerine oturdu.
Gram gülümsedi. "Genç adam büyücü olmamana rağmen hafızan kuvvetli. İleride iyi bir büyücü olabilirsin." Gram kısa kesilmiş dağınık saçlara sahip 40-45 yaşlarında gösteren bir adamdı. Fiziği oldukça ince ve kas yoksunuydu. Ancak gözleri sakin ve dingindi.
"Bence de ama büyücü olmak çok sıkıcı!" Haefen alaylı bir şekilde konuştu. Onun sözlerine diğer adamlarda kafasını sallayarak onayladı.
Altair şaşkınlıkla Gram'e baktı. "Sen büyücü müsün?"
"Evet. Burada ki tek büyücü benim." Gram gururlu bir şekilde onayladı. Büyücü olmak bir yetenek göstergesiydi. Büyücü olupta övünmeyen kişiler oldukça azdı.
Bardon ve diğer adamlar bir anda kahkaha atmaya başladılar. "Puahahhahaa! Sadece sıradan bir su büyücüsüsün! Burada seni tek hamlede ikiye ayırabilecek üç kişi var." Bardon karnını tutmaya başladı. Gözlerinden yaşlar gelmek üzereydi.
"Üç kişi mi? Gram hangi seviye de ki?" Altair merakla sordu. Büyü ve diğer fantastik ögelere yoğun bir ilgisi vardı.
"Evet. Keene, Haenef ve ben yüksek aşama Savaşçıyız. Gram ise sadece Orta aşama büyücü. Ona yaklaştığımız anda anında öldürebiliriz." Bardon bir kart açarken konuştu. Açtığı kart iksir çıkınca yüzünü buruşturdu ve yerine oturdu.
Sırası gelen Calep alaylı bir şekilde ayağa kalktı ve iki tane kart açtı. "Beni unuttunuz galiba? Ben bir simyagerim! Hepiniz bana muhtaçsınız!" iki tane Kaplan kartı açmıştı. Onları aldı ve yerine oturdu.
Altair ayağa kalktı ve iki tane daha kart açarak 3. eşini tamamladı. "Ho... Ama burada ki en güçlü kişi Ellard ve Lonnie değil mi?" başka bir kart daha açtı ve yerine oturdu.
Kart açmak için kalkan Haenef bir anda duraklamıştı. Gülümseyerek Altair'a baktı. "Evet. Onların ikisi de usta seviyesinde ki savaşçılar. Onlar grubun başları..."
Altair hiç ses çıkarmamış Mann ve Ellard'a baktı. İkisi de elleri çene de hangi kartları açacaklarını düşünüyorlardı. Şuan da; Altair, Lonnie, Keene toplam üç eş yapmışken, Haenef, Gram ve Celep iki eş yapmıştı. Geri kalan üçlü de sadece bir tane eş vardı.
Bir süre sonra alkoller geldi ve oyun devam etti.
...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..