Bölüm 11: Kara Haç!

avatar
1076 25

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 11: Kara Haç!



Not: Bu bölüm diğerlerine nazaran biraz daha kötü olmuş olabilir. Neden bilmiyorum ama sakin hayattan çok aksiyon yazan ben, bu bölümde o kadar iyi yazamadım. Ama hâlâ sitede olan bir çok aksiyon bölümünden iyi...


İyi seyirler...


... 


Bir saat sonra ortada 2500'e yakın altın vardı. Bir tur sonra tekrardan 100 altın eklenecek, ortada 3400 altın olacaktı. Altair, Calep, Gram 10 eşe ulaşmak üzerelerdi. Üçünün de dokuz tane eşleştirilmiş kartı vardı. Keene, Haenef ve Lonnie sekiz eşle onları takip ediyorlardı. 


Mann, Ellard ve Bardon'un sadece beş tane eş kartı vardı. 


Kartların sadece yarısı kalmıştı!


Sıra Altair'a geldiğinde Altair ayağa kalktı ve iki kart seçti. Gülümseyerek iki kartı da yanına aldı ve konuştu. "İki papatya aldım. Paraları atın." 


Altair bir dolu ve bir yarım kese çıkardıktan sonra ortaya attı. Diğer adamlar sadece bir kese atmışlardı. 


"İlk on kartı eşleştiren Altair oldu. Artık biraz daha ciddileşelim." Haenef'in gözleri parladı. Artık önceden düşünürlerken elleri daha da hızlı hareket etmeye başladı. 


Ortamda ki tansiyon bir anda katlanmıştı!


Haenef dört tane Gümüş kartı açtı ve ortaya bir yarım kese attı. Bir kart daha açtıktan sonra yerine oturdu. 


"Artık 3500 altın oldu. Kazanan bir grup paralı askerin hayatını tehlike atmasına yetecek kadar para kazanacak!" Keene ellerini ovuşturdu. 


Gram hızlıca iki kart açtı ve ortaya yarım kese altın attı. Artık oda on tane eş yapmış, Haenef ve Altair'la eşit hale gelmişti. 


Sırası gelen hızlı bir şekilde kartları açtı ve yerine oturdu. 


"Çift Ejderha!"


"İki Taç!"


"İki Kartal! İki Kral!"


"İki..."


Zaman daha hızlı akmaya başladı ve bir saat geçti. 


"İki Altın ile 40 eş yapmış oluyorum!" Altair mutlulukla iki kartı fırlattı. Ortada sadece 6 kart kalmıştı. İki ya da üç el sonra oyun bitecekti. 


"Pes!" Lonnie kafasını arkaya attı ve bıkkınlıkla söyledi. Artık kazanma imkanı yoktu. Bu yüzden zaman kaybetmenin de bir anlamı yoktu.


Lonnie pes edince diğerleri de pes etmeye başladı. 


"Pes!"


"Pes!"


"Pes.."


Geriye sadece Altair ve Gram kalmıştı. Gram'ın 37 kartı vardı. Yani, bu üç eşi de aynı anda bulmak zorundaydı. Bu dağıtılan son kart eliydi. Bu yüzden hiç çevrilmemişti. 


"Bir Ejderha! Tsch!" Gram kartı geri çevirdi ve Altair'a baktı. 


Altair hiç düşünmeden Ejderha'nın yanında ki kartı çevirdi. Çıkan Mızrak kartını görünce dilini tıklattı. "Bir Mızrak..."


"Bir gümüş..." Gram kafasını kaldırdı ve Altair'a baktı. Eğer diğer karta geçerse Altair kazanırdı. Bu yüzden ayağa kalktı ve ikinci eşini aradı. 


Altair'ın kalbi boğazına gelmişti. Eğer oyunu Gram kazanırsa hiç parası kalmamış olacaktı. Her ne kadar restorantta yemekler ücretsiz olsa da, bunun sonrası da vardı.


Gram elini 5. karta koydu ve çevirdi. Kartı çevirdiğinde Altair hariç herkesin yüzü düşmüştü. Altair ayağa kalktı ve Türklerin kutsal hareketi olan kapak hareketini yaptı.


Şak!


"Hahaha! kazandım! Artık zenginim." Altair Gram'ın çevirdiği Mızrak kartına baktı. Ardından kendisinin çevirdiği Mızrak kartını çevirdi ve ellerini açtı. 


"Artık 5000'e yakın altınım var! Hahahaha!" hızlıca ortada ki onlarca keseyi aldı ve torbasına yerleştirdi. Keseler çok büyük değildi bu yüzden pek zorlanmadı. 


"Komisyon." O sırada siyahlı adam ağzını açtı. 


Altair sorgulamadan torbasından bir buçuk kese çıkardı ve adam fırlattı. "150 altın?"


"Tamam." adam altınları aldıktan sonra ortadan kayboldu. 


"Woah! Ne kadar güçlü acaba? Lonnie amca, sen görebiliyor musun onun hareketlerini?" Altair para kaynaklarına saygılı davranmaya başladı. Ayrıca Lonnie bir ustaydı. Ona kaba davranamazdı...


Lonnie kafasını kaldırdı ve Altair'e baktı. "Evet. O orta aşamada..." 


Lonnie'nin sözlerini duyan Altair soğuk soğuk terlemeye başladı. Alfred kadar güçlü birisi az önce oyununa şahitlik etmişti. Bu kadar güçlü birisi burada sadece bir hakemse, kim bilir gemide ne kadar güçlü kişiler vardı. Daha da önemlisi!


Poseidon Deniz Şirketi ne kadar güçlüydü?!


"Endişelenmene gerek yok. Ellar ve Lonnie yüzünden burada... Daha güçlü birisi olduğu için hakemlik yapabildi. Yoksa Lonnie ya da Ellard'a karşı koyamazdı." Haenef Altair'ın omzunu okşadı. 


Ardından Altair'ın sırtında ki torbaya bakarken gözleri parladı. "Desk oynamak ister misin? Bu oyun hafıza dayalıydı ama o daha çok şansa dayalı..." 


Haenef'in gözlerinde ki bakışlar Altair'dan kaçamamıştı. Bugün çok fazla kazanmıştı... Günlük şansının tamamını tükettiğini düşündüğü için reddetmek için ağzını açtı. 


Ancak bir şey söylemeye vakit bulamadan tüm geminin sallanmasıyla yere düştü. 


Lonnie ve Ellard hızlıca Altair ve Haenef'i arkasına aldılar. Yüzlerinde çok ciddi bir ifade vardı. 


Yere düşen Altair poposunu ovuştururken tahta zeminin gümüş renge döndüğünü fark etti. Gözleri titremeye başlamıştı. Hızlıca ayağa kalktı. 


"Haenef amca ne oluyor?!" Altair Haenef'i dürttü ve Ellard'ın gözlerini takip etti. Gördükleri onu korkutmaya ve titretmeye yetmişti. Geminin üç metre ilerisinde gökyüzünde dev gibi bir haç vardı. Sanki kara alevlerle yanıyormuş gibi bir durumu vardı. 


Haenef'in elinde gümüş bir yay belirdi. "Sakın buradan ayrılmaya kalkma! Saldırıya uğruyoruz!" 


Tüm gemi gümüş rengine döndü ve etrafını mavi renkli büyük bir kalkan kapladı. Gemiden birkaç beyaz ışık havaya uçtu ve kalkanın dışına çıktılar. 


Bunlar Poseidon Deniz Şirketi'nin korumalarıydı. İkisi kadın diğeri genç bir erkekti. 


Kadınlardan birisi havada uçarken yüksek bir sesle bağırdı. "KARA HAÇ NE CÜRETLE ŞİRKETİMİZİN GEMİSİNE SALDIRMA CÜRETİNDE BULUNABİLİR!" 


Altair etrafta ki baskıya dayanamadı ve dizleri bükülmeye başladı. Bu baskının nereden geldiğine emin değildi ama yukarıda ki kara haçtan geldiğini düşünüyordu. 


Yere yığılan Altair'in burnu kanamaya başladı. Burnu kanamaya başladığı anda gözlerinden yaş gelmeye başladı. Mor gözleri etrafa soğuk ve sakin bir aura yaymaya başladı. 


Cennet gözü tekrardan ağlıyordu!


Gözyaşları akarken kanayan burnu kanamayı bıraktı. Tüm ruhu bir anda sakinleşmişti. Artık bu durum karşısında aşırı sakin bir şekilde düşünebiliyordu. 


Dişlerini sıktı ve baskıya karşı koyarak ayağa kalktı. Yerde yatmaya devam ederse kaza kurşununa gidebilirdi. 


Ellard o sırada kılıcını çekmiş savaşmayı bekliyordu. Ayağa kalkan Altair'ı görünce gözlerinde ciddi bir ifade belirdi. Bu baskıya Kalfa Savaşçı ve Büyücüler bile karşı koyamaz, yere kapaklanırdı. Ama bu çocuk hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkabiliyordu. 


Altair ayağa kalktı ve gözlerinde sakin bir ifade belirdi. Tüm vücudu üzerinde bin kilo taşıyormuş gibi titrese de o bunu umursamıyordu. Ancak bu karşı koyma sadece vücudu için geçerliydi. 


Çatırt!


Altair'ın kılıcı ve maskesi çatladı. Altair'ın maskesi aslında deriden değil, yumuşak Yılan Demirinden yapılıyordu. Demir Yılanları adı verilen yılan türünün derisiydi. Ve sıradan bir demirden tek farkı, demir olmasına rağmen bir deri gibi yumuşaktı.


Yüzünde ki maske yavaşça yere dökülürken, kılıfında ki kılıcın üzerinde küçük çatlaklıklar oluştu. 


Tekrar gökyüzüne baktığında Kara Haç'ın tekrardan parlamaya başladığını gördü. Yüz metreden daha büyük ve uzundu. Parlaklığı yavaşça sönerken haçın üzerinde siyah oklar oluştuğunu fark etti. 


Oklara baktığı anda gözleri yanmıştı. Hemen Ellard ve diğerlerine bağırdı. "Bize saldıracak! Hızlıca kalkan ya da ona dayanacak bir şey yapın!


Ancak Haenef'in omzuna dokunmasıyla sustu. Ona baktığında kendisine bir şey söylediğini fark etti. 


"Korkmana gerek yok! Şu kalkan düşük seviye Azizlerin saldırısına dayanabilir. Asıl endişelenmemiz gereken o değil." 


Ancak Altair buna rağmen vaz geçmedi. "Çok büyük bir tehlike hissediyorum. Başka bir yerden değil!" Cennet gözü yavaşça kasılmaya başladı. Hala mor gözlerinden yaşlar geliyordu. Ama bu Altair ağladığı ya da korktuğu için değildi. 


Altair şuan aşırı derecede sakindi!


En ufak bir korku ya da panik hissetmiyordu. Sadece çok büyük bir tehlike de olduğunu biliyordu. Hemde çok büyük bir tehlikede!


"Gram amca hızlıca bir kalkan yapabilir misin?" Altair soğuk bir sesle konuştu. Bağırmanın işe yaramayacağını anlamıştı. 


"Tamam ne olur olmaz!" Gram'in elinde büyük bir asa belirdi. Asanın ucunda açık mavi bir taş vardı. Asayı yere hafifçe vurdu ve ağzından bir kelime çıktı.


"Kalkan!" 


Altair ve diğerlerinin etrafını mavi bir su kalkanı sardı. Kalkan sadece beş metre büyüklüğünde ve genişliğindeydi. 


Kalkan sayesinde birazcık daha rahatlayan Altair yukarıda ki savaşa odaklandı. 


Kadın büyücülerin etrafında sudan oluşmuş, yüzlerce mızraklar ortaya çıkmıştı. Hepsi nereye gideceklerini biliyorlarmış gibi dev haça doğru ilerledi. 


Su mızrakları havayı delerek haça giderken yerden denizden bir su sütunu yükselerek onların önünü kesti. Kadın büyücüler zaman kaybetmeden yeni büyü sözlerine başlarken, genç erkek sadece bir cümle söyledi. 


"Karanlık Tanrı adına tutuş!"


Su büyüleri oluşturmaya devam eden kadınların gözleri büyüdü. Hızlıca su mızrakları oluşturup yanlarında duran genç adama attılar.


Ancak... Su mızraklarını gönderdikleri anda yüzlerinde kırmızı sivilceler ortaya çıkmaya başladı. Karınları şişmeye ve ağızlarından kan gelmeye başladı. Lanetler okumaya başlayacakken ikisi de suya düşmeye başladı.


Kadın büyücüler düşerken, genç adam onları umursamadan ellerini ileri açtı ve ilahiler söylemeye başladı. 


"Karanlığı dünyaya yaymış olan adına..." etrafta siyah renkte su damlacıkları belirmeye başladı ve giderek arttı. Saçları havaya kalkarken ellerini kapattı.


"Amen!" 


Etrafında ki siyah sular kalkana yağmaya başladı. 


Altair'ın gözleri kadınların yüzünde sivilceler çıkmaya başladığı anda titremişti. Bu semptomların neyi ifade ettiğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden hızlı davranmak zorunda olduğunu biliyordu.


"O kadınlar Şeytan Gözü özü tarafından zehirlenmiş. Calep amca lütfen herkese Işık Çiçeği özü dağıt. Bizde zehirlenmiş olabiliriz." Altair gözlerini düşen kadın büyücülere bakan Calep'e çevirdi. O da kendisi gibi neler olduğunun farkına varmıştı. 


Tam elinde ki yüzüğe dokunacakken ağzından kanlar gelmeye başladı. Altair hızlıca onun yanına koşarken gemide ki herkesin ağzından kanlar geldiğini fark etti. 


Hatta kendi ağzından bile kanlar dökülüyordu. Ancak bu duruma rağmen hala çok sakin bir şekilde düşünebiliyordu. 


Ellard ve Lonnie'nin ağzından kanlar gelse de ayakta durabiliyorlardı. 


Calep'in ağzından bir anda kanlar fışkırırken yüzüğünden beyaz bir gül çıkardı. Ardından elini Altair'a uzatacakken karnı şişmeye ve yüzünde sivilceler çıkmaya başladı. İç organları kavrulmaya ve kalbi yavaşlamaya başlamıştı.


Tap!


Tap!


Tap!


Ellard, Lonnie, Altair ve Gram hariç herkes bir anda yere düştü. 


Altair'ın bu durumu düşünecek durumu dahi yoktu. Mor gözleri dönmeye ve garip bir şekilde parlamaya başladı. Bir anda daha da iyi görmeye, hissetmeye başladı. 


Yere düşen beyaz gülü aldı ve parçalara ayırdı. Çiçek kısmında ki bir yaprağı kendi ağzına tıktı ve çiğnemeye başladı. İçinde ki suyu içmeye özen gösteriyordu. 


Ardından zaman kaybetmeden bir parça daha kopardı ve yere yığılmış Calep'in ağzına sıktı. Bir damla sıvı düştükten sonra beyaz gülü onun ağzına tıktı. 


Bunu yerde yatan tüm grup üyelerine yaptıktan sonra sadece bir yaprak kalmıştı. Kafasını kaldırarak Gram'e baktı. 


"Sadece bir tane kaldı. Kim yiyor?" sadece bir parça beyaz gül kalmıştı. Ancak üç kişi vardı.. Sadece birisine gidecekti. 


Ellard ve Lonnie tereddüt dahi etmeden "Gram" dediler. 


Altair onların kararını sorgulamadan Gram'in beyaz gülün son parçasını onun ağzına tıktı. 


BOOM!


...


Gün geçmiyor ki Altair'ın hayatı tehlikeye girmesin...







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr