Altair kaşlarını çatmış bir şekilde önünde ki büyü dizisine bakıyordu. Dört bir yanından gri kolonlar yükseliyor, ortada ki yükseltiyi çevreliyorlardı.
Bu bir ışınlanma geçidi, bir nevi geçitti. Yıllardır hangi parçanın eksik olabileceğini düşünüyordu. "12 yaşına gelmeme ve dört senedir bu siktiğimin geçidini incelememe rağmen hiçbir bok göremiyorum. Çalıştırılması için gereken enerjiyi Mana Kristalleri sağlıyor.
Konum Pulchra krallığı! Çünkü orası Astro'nun gittiği son yer...
Malzemelerde sıkıntı yok!
Eee? Ne sikimsonik bir iş bu?! Acaba Uzay hakkında ki bilgilerim mi sığ? Hayır. Teori bakımından bir Usta'dan daha bilgiliyim. Üstelik Uzay hakkında izlediğim videolarla okuduğum makalelerin yardımı da var. Teori bakımından bir sıkıntım yok." Altair sinirleri hopladı. Saçları artık diz kapaklarına kadar geliyordu. Düzgün bir şekilde kesecek zamanı yoktu.
"Kızıl Irmak ve Miiyu bilginiz var mı? Miiyu ayrıca önce ki efendini övmeye kalkma seni suya daldırırım!"
Kırmızı kolyenin ismi Kızıl Irmak'tı. Yıllarca birbirleriyle konuşmuş, yalnızlık çekmelerini engellemişlerdi. Bu yüzden oldukça yakınlaşmışlardı.
Kızıl Irmak sinirli bir şekilde konuştu. "Sana söylemedim mi lan ben? Büyü konusunda bir bilgim yok diye?! Ayrıca Silah Sanatında daha birinci seviyeye gelmedin?! Sikerim büyünü?!"
Üç yıl önce Altair dokuz yaşındayken en azından bir tekniği olsun diye Kızıl Irmak'tan kendisine öğretmesini istemişti. Altair çok hızlı öğrense de Kızıl Irmak Silah Sanatı çok zordu.
"Mızrak kullanıyorum lan ben! Daha dördüncü yılda 1. seviyeye ulaşmamı nasıl beklersin?! Çocuğum lan ben! Stigma tarzı özel güçlerimde yok!" Altair'ın kaşları seğirdi. Burada ciddi bir şey düşünüyordu. Kolye ona Silah Sanatı diyordu.
'Nasıl kullanılacağı Çöldeki Çiçekte yazıyor ama...' Miiyu Altair'ın zihnine iletti.
Altair'ın onu dinlemesine bile gerek yoktu. "Kitabı tekrardan açabilmek için en azından Acemi büyücü olmam gerekiyor. Biliyorum."
"Meleklere bok yedirecek kadar güzel olan hanımefendi çoktan 17 yaşına girmiştir. Acele etmeliyim yoksa onu benden çalacaklar. Sonra bende katil olup ona dokunan herkesi doğrayacağım..." Altair kırmızı saçlı prensesi aklına koymuştu. Buradan çıktığı anda direk ona açılacaktı. Dört yıl sonra bir yetişkin olacağı için yaşın pek bir önemi kalmayacaktı.
Gerçi şuanda pek sikinde değildi.
"Eğer bahsettiğin gibi birisiyse hiç şansın yok." Kızıl Irmak iğneleyici bir tonda konuştu.
Altair kaşlarını ördü. "Gerçi haklısın, gücü olmayana bir şey yok."
"Şansa bak! Senin de gücün yok!" Kızıl Irmak gülmeye başladı.
"..." Altair onun haklı olduğunu biliyordu. Bu dünyada paranın ve taktiklerin belli bir gücü vardı. Önemli olan şey şiddetti. Sadece şiddeti, yumruğu güçlü olan her şeyi alırdı. En azından tüm dünya öyle düşünüyordu.
"Sadece çekirdeğimin uyanmasını bekle! Görebileceğin en büyük dahiyi ortaya çıkaracağım!" Altair arkasını döndü ve kütüphaneye doğru ilerledi.
Astro'nun kütüphanesinde her türden kitap vardı. Büyücülükten doktorluğa, doktorluktan mimarlığa kadar her şeyden kitap vardı. Altair'ın odak noktası Savaşçılık yada Büyücülük değildi.
Üretimdi!
Simya, Mimarlık, Büyü Teknisyenliği... Bunlar Altair'ın asıl ilgilendiği şeylerdi. Hiçbir şeyi unutmadığı için tekrar tekrar okuması gerekmiyordu. Bu yüzden deney yapacak zamanı oluyordu.
Bu deneyler çoğunlukla teorik oluyordu!
Neden mi? Çünkü malzemesi yoktu.
Deneyler çok fazla para ve kaynak gerektirirdi. Özellikle simya çalışmaları için gerekiyordu. Çünkü Mimarlık ve Büyü Teknisyenliği kağıt üzerinden dahi yapılabilirdi. Bu sağlaması yapılmadığı sürece geçerliydi.
"Tüfek yapmayı bilseydim, büyü falan dinlemez... Ortalığın içinden geçerdim." Altair iç çekti. Önceden tabanca yapmayı öğrenseydi büyüye pek ihtiyacı kalmazdı.
"Mantığını kullanarak kendim üretebilir miyim acaba?" derin düşüncelerle boğuşurken çalışma odasının kapısından girdi. Kütüphanenin bulunduğu yerin asıl amacı çalışmak olduğunu öğrenmişti. Bazı aletler, kalemler ve defterler vardı.
Hepsinin içinde notlar vb. yazılar vardı.
Altair burayı çalışma alanı olarak kullanıyordu!
"Mantığını kullanarak benzerini yaratacak kadar yetenekli değilim..." Altair büyük bir parşömen aldı ve garip bir dilde yazılar yazmaya başladı. "Günışığı demiri içinde ki Ateş ve Metal elementi toplar için birebir... Ancak onunla uyumlu olan farklı metaller bulmak çok zor... Doğu tarım ve madencilik bakımından zengin... Bu yüzden dışarı çıktığımda nadir oldukları için endişeli hissetmem gerekmez. Sadece yeterli para kazanmam gerekiyor."
'Önce ki dünya da fantastik gelen her şey gerçek. Asıl şuan da o dünya daha fantastik!' Altair elinde ki kalemi pürüzsüz bir şekilde hareket ettirirken düşüncelere dalıyordu. "Dünya'da ki en sıcak metal şeytanlarda bulunuyor. En yumuşak metalse insanlarda... Eğer sağlam bir top yapmak istersem Şeytan Bölgesini ziyaret etmem lazım... Eğer orada ki Kara Metal'den bir ton kadar ele geçirebilirsem Yüksek Aşama Aziz seviyesinde ki bir büyüyle eş güce sahip bir top yapabilirim. Ancak..."
"Burada en önemli şey olan Mana Akışı devreye giriyor. Akışlarda herhangi bir sıkıntı olmamalı aksi takdirde Mana Kristalinde ki enerji büyüye dönüşmez, en kötü ihtimalle de top havaya uçar..."
"Bunu başarabilmek içinde yüz küçük diziden oluşan bir Formasyon yapılması gerekiyor. Manalar birbirlerine aktarılarak gücü artırabilir... Buranın teknolojisine bakarsak, büyü sayesinde buna ihtiyaç duymuyorlar. Ancak bunu yapmış olan birisi vardır."
"Acaba yarı akışkan bir metal var mı? Özellikle büyülü olursa beni birçok sorundan kurtarır... Umarım bu düşündüklerimi uygulayabilirim..." Altair notlarını aldıktan sonra parşömeni sardı ve bir kenara fırlattı. Ardından başka bir deri parşömen aldı ve büyü dizileri yapmaya başladı.
"Büyü dizileri konusunda en gelişmiş ırk Elfler... Onlar Şeytan kategorisine girmiyorlar. Hatta insanlarla aynı tarafta oldukları bile söylenebilir. Buradan çıkınca elf krallıklarından birisine gidip kurs alsam iyi olur." Altair Kutsal Elf dilinde bir büyü dizisi çizdi.
"Dönüştürücü Dizi... Su elementini Işığa çeviriyor. Acemi aşamada olduğu için sadece küçük büyüleri çevirebilir. Astro bunları tamamlayacak zamanı kalmadığı için yapamamıştı. Ancak benim zamandan bol bir şeyim yok." deri parşömeni kapattı ve bir kenara koydu.
"Büyü Çekirdeğim ne zaman uyanacak? Miiyu üç yıl demişti ancak çoktan dört sene dolmak üzere... Ayrıca savaşçı olmayı da istiyorum. Böylece daha uzun süre hayatta kalabilirim." vücudunu esnetirken ilerledi. Sıra teknik antrenmanına gelmişti.
Altair kolunu gerdikten sonra Kızıl Irmak'a sordu. "Bugün hangi antrenmanımız var? Esnetme antrenmanları sayesinde vücudum artık bir yılan gibi esnek. Mızrak teknikleri konusunda ise hâlâ gelişmem gerekiyor."
Kızıl Irmak'tan bir ses geldi. "Gökyüzüne Akan Irmak'ı çalışacaksın! Sadece 41 akışkan hareketten oluşuyor! Ancak sadece 21'ini yapabiliyorsun!"
"Her hareketi yaparken nefesim kesiliyor?! Nefeslerin ve vücudun dahi uyumlu olması gerekiyor! Çok zor~" Altair'ın gözleri dolacaktı. Kızıl Irmak ona Kızıl Irmak Silah Sanatı'nın birinci kademesini öğretiyordu.
İlk kısım Gökyüzüne Akan Irmak 41 hareketten oluşan bir sanattı. Bu silah sanatının en önemli özelliği her silaha uyumlu olmasıydı.
Altair mızrak kullanmak için çalışıyordu. Mızrak ustalaşması en zor olan silahtı. Kılıç yüz silahın kralıyken, mızrak silahların imparatoruydu. Bu yüzden kılıca nazaran ustalaşması daha zordu.
Altair her ne kadar sızlansa da, üzerinde ki kıyafetleri çıkardı ve sadece bir pantalonla kaldı. Eline Kızıl Irmağın yönetmesiyle yaptığı tahta mızrağı aldı ve duruş aldı.
"Unutma! Her hareket iki yarım nefes almak ve bir derin vermekle uyumlu olacak. Bütün hareketler birbirlerinin ardını takip edecekler. Adımlamalar pürüzsüz, mızrağı elinden düşürmeyeceksin!" Kızıl Irmak konuştu.
Her zaman duyduğu şeyler duyan Altair mızrağı omzunun üstünden kaldırdı. Burnundan yarım bir nefes alırken mızrağı bir akarsu misali saat yönünde çevirdi. Bir nefes daha aldığında mızrağın ucu omzuyla aynı hizaya geldi.
Derin bir şekilde ciğerlerindeki nefesi verirken mızrağın arkasını ilerletti ve ucunu çekti.
Bir nefes aldı ve mızrak bulanık bir şekilde ileri fırladı. İkinci nefesinde kafasının üzerinden bir bir yarım daire çizerek mızrağın ucunu arkasına almıştı.
Bastır ve hızlı bir şekilde çevir.
Altair'ın hareketleri birbirini takip ettikçe daha da tahmin edilemez ve garip oldular. Yaptığı her harekette ciğerlerine ve vücuduna binen baskı artıyordu. Sanki suyun içinde hareket ediyormuş gibi vücudu ağırlaşmaya başladı.
Derisinin altında ki kaslar gerildikçe Altair'ın alnından terler akmaya başladı. Yaptığı her hareket kaslarını geriyor, acı verici bir şekilde sızlatıyordu.
Derken Altair 17. hareketi tamamladı. 17. hareket bir adım geriye atıp mızrağın yönünü değiştirmekti.
Altair 18. harekete geçerken gözlerinde delici bir bakış belirdi ve temposu tamamen değişti. Önceden sakin ve akışkan olan hareketleri bir anda hızlanmaya başladı.
Altair bir adım ileri attı ve mızrakla havayı deldi. Ancak bununla durmayarak mızrağın ucunu yere dayadı ve kendini havaya kaldırdı. Olağanüstü bir denge sağlayarak birkaç tekme attı. Tekmeleri havayı yararken yavaşça alçaldı.
Ayakları yere değdiği anda salto atarak mızrağı yere vurdu. Gözlerinde ki delici parlaklık artarken mızrağı kaldırdı ve geriye doğru takla attı.
Havadayken mızrakla yere vurdu ve yüksekliğini artırarak daha da geriye uçtu. Havadayken mızrakla bir kaç kere delme hareketi yapmıştı.
Yere indiğinde vücudu sanki havuza dalmış gibi sırılsıklamdı. Ancak kendini zorlayarak tekrardan bir hareket yaptı ve mızrağı kendi etrafında çevirerek ivme kazandırdı. Mızrağın ucu, başının ucundan başlayarak etrafı dolaşmaya başladı. Artık 22. hareketi tamamlamak üzereydi.
Derin bir nefes alırken ciğerleri tıkandı. Ancak buna rağmen bir adım attı ve mızrağın sapıyla saldırı yaptı.
22. hareketi tamamladıktan sonra 23. hareketi yapmak üzereyken gözlerinden yaşlar geldi ve öksürmeye başladı. Kol ve bacak kasları nefes almak için çırpınırken, göğsü hızlıca inip kalkıyordu.
Saçları da dahil tüm vücudu terle banyo yapmıştı. Vücudu o kadar ısınmıştı ki zindanın ılık havasıyla temasa geçtiğinde sıcak bir buhar oluşturuyordu.
"Mn. Güzel... 22. hareketi bir yıl sonrasında tamamladın. Büyük ihtimalle tüm vücudun dinlenmek için sana yalvarıyordur. Ancak..." Kızıl Irmak mutlulukla konuştu. "Bacaklarını omuz genişliğinde aç ve derin bir nefes al!"
Altair'ın vücudu terler içindeyken Kızıl Irmak'ın dediklerini yaptı ve bacaklarını omuz genişliğinde açarak karşıya baktı. Ellerini yavaşça havaya kaldırdı ve derin bir nefes aldı.
"Ohho! Brugh!" Altair derin bir nefes alacakken vücudu daha fazla bu yüke dayanamadı ve kusmaya başladı. Zaten uzun zamandır, et ve bitkiye dair bir şey yemediği için mide asitlerini kusmaya başladı.
"Hadi hadi! Sızlanmak yok! Gökyüzüne Akan Irmak en kolay olanıdır. Ancak başlangıç için en güzel tercihtir. Çünkü vücudunu her yönden geliştirir. Şuan ki yapacağımız hareket dizisi senin vücut üzerinde ki kontrolünü artırır ve dengeni arşa çıkarır!" Kızıl Kolye bir komutan gibi bağırmaya başladı.
"Evet!" Altair ağzını hemen sildi ve duruşunu tekrardan aldı. Tüm hücreleri yorgunluktan çığlık atsa dahi onları dinlemedi ve vücuduna karşı çıktı.
Ayaklarını omzu genişliğinde açtı ve belini dik tuttu. Dizlerini hafifçe kırdıktan sonra sağ ayağını bir adım ileri atarken sağ elini kaldırdı. Sol kolu sağ elini takip ederken sağ ayağı yerinde kaldı.
"Daha yavaş!! Çok daha yavaş! Dakika da sadece bir hareket yapacaksın! Bu süre daha da uzayacak!" Kızıl Irmak bağırmaya başladı.
"Evet!" Altair hareketleri arasında ki zamanı daha da yavaşlatarak üzerinde ki yükü katlarca artırdı.
Altair her hareket arasında ki zamanı artırarak tüm gücünü kullandı. Bir saat sonra hareket dizisini zorla bitirdiğinde gözleri ıslanmıştı, nefes alamıyordu. Çünkü nefes aldığında sanki ciğerlerine kılıç saplıyorlarmış gibi hissediyordu.
"Haah~haah~ Sikeyim..." Altair gözlerine ter kaçmasıyla gözlerini yumdu. Kolunu kaldıracak kadar gücü dahi yoktu. Tüm gücünü bitirmiş, yere yığılmıştı.
"Hahaha! Ne kadar zayıfsın! 12 yaşında olmana rağmen bu hareketleri yaptıktan sonra bu hale geldin. Gerçekten savaşçılık konusunda yeteneğin yok." Kızıl Irmak gülmeye başladı.
Kızıl Irmağın sesinde ki aşağılamayı fark eden Altair kollarıyla kendini desteklemeye çalıştı. Ancak bu çabaları kolunun titreyip bükülmesiyle yok oldu. Kafası taştan tavana bakarken nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Üstelik zihnini açık tutma çabaları onu daha da zorluyordu.
Kızıl Irmak Altair'ın durumunu fark etmiş olacak ki merhametli bir tonla konuştu. "Artık dinlenmelisin yoksa ciğerlerin ve kalbin artık işlevini yitirecek. Kendini zorlamak iyi bir şeydir, limitlerini aşarsın. Ancak fazla zorlarsan eline geçen tek şey yıpranmış ve amacını yitirmiş bir beden. Artık uyumalısın."
Altair sanki bunu bekliyormuş gibi tüm direncini bıraktı ve anında yorgunluktan bayıldı.
Miiyu en başından beri koltuğun üzerinden Altair'ı izliyordu. Altair bayıldıktan sonra ağzıyla bir battaniyeyi onun üzerine örtmek için götürdü. Onun üzerine örttükten sonra gözlerinde sinirli bir ifadeyle Kızıl Irmak'a baktı.
Altın sarısı gözlerinde yoğun bir öfke vardı. "Onu bir daha bu kadar zorlama! Yoksa seni yutarım!" Miiyu ilk defa dışarıya sesli olarak bir şey söylemişti. Sesi tamamen bir çocuk sesi gibiydi.
Kızıl Irmak'a söz hakkı vermeden devam etti. "Eğer ona yalan söylemeye devam edersen seni yok edeceğim!" kelimelerin arasında gizlenmiş bir nefret vardı.
"Ho..? Daha otuz bin yaşında olan boktan bir büyü kitabı bana kafa tutmaya mı çalışıyor? Seni öldürürüm." Kızıl Irmak sinirle dolu bir sesle konuştu. "Ayrıca ona en büyük yalanı söyleyen sen değil misin?"
"Ne hakkında konuşuyorsun?" Miiyu'nun sesinde bezmişlik vardı.
Kızıl Irmak alayla dolu bir sesle konuştu. "İkimizin de birbirimizden sır saklamasına gerek yok. İkimiz de ona çekirdekler hakkında yalan söyledik. Ona yeteneksiz dememize rağmen benim Silah Sanatı'mı sadece dört yılda bu seviyeye kadar geliştirdi. Ryuu'dan bir yıl daha erken... O bir dahi.."
"Demek bu yüzden bu kadar aşağılayıp, zorluyorsun onu? Fazla abartmasan iyi olur. Aksi takdirde ciddi bir özgüven yoksunluğu yaşatarak onun hayatını zehir edeceksin. Ayrıca dediğine katılıyorum. Yıldırım ve Toprak büyülerine olağanüstü yatkınlığı var. Eğer biraz daha yetenekli olsaydı kendi Stigma'sı nı oluşturabilirdi. Değil mi? Siyah Dövme bahşeden 100 kalıntı sıralamasında bulunan Kızıl Irmak?" Miiyu'nun sesinde büyük bir aşağılama vardı. Bu aşağılama Kızıl Irmak'a karşıydı.
Kızıl Irmak'ta bu aşağılamaya karşılık vardı. "Kalıntıların bu kadar özel olmasının nedeni Stigma ve bazı özel güçler bahşetmek değil mi? Eğer sıradan bir Dövme Stigma'sı dahi veremeseydim Kahraman kalıntısı olmaya hakkım yoktur. Sonuçta senin efendinin kafası benim tarafından alındı."
"Hoo? Ona verdiğin bilgiler yalanlarla doluydu? Böyle bir yalancı asla yeni efendime rehberlik etmemeli! Onun iyiliği değil, kötülüğü için varsın!" Miiyu sinirli bir şekilde bağırdı.
"Ayayay~ Sadece birkaç yüz bin yıl önce kutsal olarak sayılan Savaşçılar bu zamanlarda eziliyorlar mı? Bu insanoğlu asla Büyücü ya da savaşçı olmanın bir önemi olmadığını anlamayacaklar. Önemli olan kişinin kendisi olduğunu anladıkları zaman yeni bir çağ başlayacaktır." Kızıl Irmak bilge bir tavırla konuştu.
Miiyu dilini tıklatarak Altair'ın göğsünün üzerine kıvrıldı.
...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..