Bölüm 23: Dönmeyi Bırakan Çark

avatar
1022 19

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 23: Dönmeyi Bırakan Çark


...


Lyra Altair'ın boynunu yalarken Altair kendi dudaklarını ısırıyordu. Neden bilmiyordu ama vücudu terlemeye ve titremeye başladı. Çok büyük bir tehlike geliyormuş gibi tüm içgüdüleri çığlık atıyordu. 


Ama tehlike nereden geliyordu?


'Boş ver... Lyra burada...' Altair'ın gri gözleri dönmeye başladı ve yavaş bir şekilde sarhoş olmaya başladı. Lyra'nın cazibesine kapılıyor, ne yaparsa yapsın ona izin veriyordu. 


Altair'ın temiz ve sexy boynunu emen Lyra'nın alnında siyah boynuzlar çıkmaya başlarken kırmızı gözleri parladı. Dişleri uzarken, Altair'ın sarhoş halini fırsat bilip şahdamarının üzerini ısırdı. 


Kiraz dudaklarının arasından kanlar akarken, dişlerini Altair'ın şahdamarına geçirmişti. 


Dişlerinden, garip bir enerji Altair'ın kanına karıştığında Altair'ın yaşam gücü yavaş bir şekilde azalmaya başladı. 


Ancak Altair hiç bir şey fark etmemiş, üstüne daha da fazla zevk almaya başlamıştı...


Lyra bir dakika kadar daha Altair'ın kanını emdikten sonra dudaklarında ki kanı sildi. Önceki insan görünümü yok olmuş, bunun yerine Cazibe Şeytanı olarak bilinen orjinal haline dönmüştü. 


Lyra bir Şeytandı! 


Altair'ın gümüş gözlerinin içined ki parlaklık yavaşça yok oldu ve bomboş gözler yerini aldı. Hiçbir şey görmüyor, hissetmiyor, duymuyor gibiydi.


Yaşamıyor gibiydi! 


Lyra boşboş duran Altair'ın damarından akan kanları görünce gülümsedi. "İlk kölem olarak bir Gümüş Stigma yakaladığıma inanamıyorum! Celer Şehrine gelip, genç erkekleri avlamak konusunda haklıymışım! General bir insan stigması yakaladığımı görünce beni bölük komutanı olarak atayacaktır!" 


Lyra bir Cazibe Şeytanıydı. Her Cazibe Şeytanında olan kızıl saç ve keskin kulaklar. Ejder gözlerine benzeyen sarı-kırmızı  gözlerle, boğa boynuzlarına benzeyen şeytan boynuzları vardı. Kiraz gibi dudakları ve yılan gibi ince vücudu onu Cazibe Şeytanları arasında bile ön plana çıkarıyordu. Dolgun göğüslerinin üzerinde deri bir yarı zırh vardı. Göbek deliği açıkta kalırken, sırtını kapatan siyah bir deri ceket vardı. Belinin altında kısa bir deri şort ve uzun deri botları vardı.


Belinden yere doğru eğilmiş, yarasa kanatları ve bembeyaz teni bir zıtlık oluşturuyor. İnsanları çıldırtacak kadar güzel bir manzara ortaya çıkarıyordu. 


"Ayrıca kanıda çok taze ve güçlü! Onu kendime saklarsam, yavaşça kendi kanımı saflaştırabilirim!" Şeytanlarda ve diğer yaratıklarda önemli olan kanın saflığıydı. 


Kanının ya da soyunun saflığı şeytanların potansiyelini belirleyen ana unsurdu! 


En yüksek Dux, en alçak olarak Tergo adlandırılıyordu. 


***


"Burası da neresi?" Altair bembeyaz bir ortamda yürüyordu. Etrafta beyaz bir odadan başka hiçbir şey yoktu. Boş boş bir süre yürüdü...


Yürüdü...


Ve bir saat daha yürüdü...


En sonunda kafasını gömmüş bir şekilde ağlayan bir Altair ile karşılaştı. Bu Altair'ın gözleri açık mor rengindeydi. Gözleri haricinde Altair ile birebir aynıydı. 


Cennet Gözü buradaydı! 


Cennet Gözü, Altair'a doğru kafasını kaldırdı. Gözlerinden mor gözyaşları düşerken bağırdı. "Aptal! Senin yalnızlığını kullandı ve seni baştan çıkardı!" 


"Onu suçlayamayız. Hiçbir zaman sevgi görmeyen, sevilmeyen birisine sevgi gösterirsen çıldırır." Altair'ın arkasında Gümüş Gözlü Altair konuştu. 


"Her ne kadar onun suçu olmasa da, her şey bitti." Cehennem Gözü Altair'ın omzuna dokundu. Acı bir şekilde gülümserken Altair'ın gümüş gözlerine baktı. 


"Öldük..." 


Altair o zaman neler olduğunun farkına varmıştı. "Cazibe ya da ilüzyon büyüleriyle baştan mı çıkarıldım?! Ruhum yavaşça yok mu olacak? Hayır." 


Kafasını kaldırdı ve gözünü diğerlerinin üzerinde gezdirdi. "Hem siz? Neden hâlâ yaşıyorsunuz? Ruhumla bir olmanız gerekmiyor muydu?" 


"Öldüğümüzden beri sadece bir gün geçti. Bu sürede ruhunla karışmamız mümkün değil." Gümüş Altair'e elini gösterdi. Eli orada yoktu. 


Cehennem Gözü, Gümüş'e katıldı. "Sende bir saate kalmadan yok olacaksın, şuan yavaş yavaş bilincini yok ediyor. Bir saate kalmadan artık Altair diye birisi hiç doğmamış gibi dünyadan silinecek. Yerini boş ve doldurulabilir yeni sayfa alacak." 


"O yeni sayfa artık insan olmayacak. Ve bir şeytan kölesi olacak... Dua etki sahibimiz kötü ve sapık olmasın.. Yoksa sadece ruhumuz değil, bedenimiz de yok olur." Gümüş Altair'ın vücudu titremeye başladı. Her ne kadar zaten bir ölü olup, Altair'ın ruhuyla bağlantısı sayesinde böyle olsa da...


Yok olmak onu korkutuyordu! 


Cehennem Gözü bir şey fark etmiş gibi kafasını kaldırdı. "Dönüşüm başladı.. Artık bir insan değiliz..." ardından kendisinin zaten insan olmadığını fark ettiğinde omzunu silkti. 


Sonuçta o bir Stigma'ydı.


***


Lyra Altair'ın alnında çıkmaya başlamış küçük boynuzlara gülümseyerek bakıyordu. Bu boynuzlar iblisler ve şeytanlar arasında ki farkı belirleyecek olan işaretti. 


Eğer kıvrımlı ve uzun boynuzlarsa şeytan, kısa ve düzlerse iblis ırkıydı. 


İblisler ve şeytanlar arasında farklar mevcuttu. Bu yüzden birbirlerini reddetmiş ve ayrılmışlardı. 


İblisler arasında; Vampirler, Kara Elfler, Rüya İblisleri tarzında yüksek büyü yeteneğine sahip olan nadir ırklar vardı. Şeytanlarda ise; Hortlaklar, İskeletler, Saf Şeytanlar ve iblis ırkına ihanet etmiş, Cazibe ırkı vardı. Bunlar sadece bazı ırklardı. 


"Cazibe Şeytanı olduğum için, şeytan yerine iblise de dönüşebilir. Ancak bana şeytan gerekiyor... Lütfen, şeytan olsun..." Lyra Altair'ın yavaşça uzayan boynuzlarına baktı. 


Şeytanlar fiziksel yetenek konusunda insanlarla karşılaştırılamayacak kadar yetenekliydi. Ancak çok çok azı manayı hissedebiliyordu. 


Eğer Altair şeytan olursa, manayı kullanabilen bir stigma çıkacaktı. Üstelik şeytan olduktan sonra kazanacağı üstün fiziksel güçle, yenilmesi çok zor bir savaş makinesi ortaya çıkacaktı. 


"Büyü gücünü bastıran mühürleri giydi ama... gene de işi sağlama almalıydım." Lyra Altair'ın üzerinde ki deri kıyafetlere baktı. Bunlar Altair'ın direnişini yok etmesine yardım eden büyülü hazinelerdi. Tüm güçlerini bastırıyor, dönüşüme karşı çıkmasını engelliyordu. 


Altair'ın vücudu yavaşça gelişti. Boyu üç santim uzadı ve teni hafifçe soldu. Tırnakları ve saçları uzarken, kulakları sivri hale geliyorlardı. 


Alnında ki siyah boynuzlar hafifçe kıvrılmaya başladı ve Lyra'mın boynuzlarına benzemeye başladı. Altair'ın büyü çekirdeği kasıldı ve içine kara bir sıvı girdi. 


Bu Lyra'nın asıl amacı olan, şeytanlaşmayı başlattı. 


Altair'ın insan kanı yavaşça değişti ve hafifçe rengi açıldı. Mana çekirdeği çatlayıp parçalandı ve tekrardan oluşmaya başladı. 


Lyra hafif bir gülümsemyle Altair'ın şeytan boynuzlarına bakıyordu. Boynuzların büyümesi durduktan sonra eliyle Altair'ın boynuzlarını okşamaya başladı. 


***


Altair kafasını eğmiş ve bir şeyler düşünüyordu. Kafasını kaldırarak yakınında duran Cehennem Gözüne baktı. "Bedeni ele geçirirsen, Stigma canavarına dönüşemez miyiz? Yok olmaktan iyidir." 


"Stigma Canavarına dönüştüğümüz anda, şehri saran bariyer bizi yok etmek için saldıracaktır. Kaçma fırsatı dahi bulamadan kutsal büyülerle saldırıya uğrarız... Ama..." Cehennem gözü elini çenesine koydu. Ardından kafasını diğer gözlere çevirdi. 


"Yok olmaktan iyidir. Şansımız imkansıza yakın olsa da, imkansız değil." Altair Cehennem gözünün diyeceklerini tahmin edebiliyordu. Diğerlerinin onayını da almak için onlara da sordu. "Ne düşünüyorsunuz? Her türlü öleceksek, en ufak ihtimale sıkı bir şekilde sarılmamız gerekiyor." 


Her zaman ağlayan Cennet Gözünün gözlerinde nefret dolu bir ifade çıktı. Bu nefret Altair, Cehennem gözü ya da Gümüş Altair'a değildi.


Onları buna zorlayan kişiye idi. 


"Yapalım."


"Başka şansımız yok." 


Gümüş ve Cennet gözü tereddütsüz bir şekilde gözlerini çıkarıp, Cehennem Gözüne fırlattılar. Hepsinin aklından sadece bir şey geçiyordu.


Bedeni başkasına vermektense, düşmanıma veririm.


Altair onların kararlılıklarını gördükten sonra iç çekti. Gözlerini sökmek için harekete geçecekken Cehennem Gözü onu durdurdu. 


"Dur! Senin kalbini, çekirdeğini ve Stigmanı yemem gerekiyor! Aksi takdirde Stigma Canavarına dönüşmem uzun sürer ve şeytan olduğumuz için işe yaramaz." 


Kalbinin yeneceğini duyan Altair ürperse de bunu hızlıca bastırdı. 'Başka seçeneğimiz yok...'


Cehennem Gözü, Gümüş ve Cennet gözlerini yuttuktan sonra zaman kaybetmeden Altair'a döndü. Doğmasının asıl amacı yutmak ve tüketmek olduğundan dolayı bu işi seve seve yapacaktı. 


Altair'ın üzerinde ki kıyafeti yırtma zahmetine dahi girmeden elini kaldırdı ve Altair'ın kalbini sökmek için saldırdı. 


Tap!


Cehennem Gözü sinirle kafasını kaldırdı. İşini halledecekken Altair onun kolunu tutmuş, durdurmuştu. Sinirle dolu gözlerini Altair'ın gözlerine çevirdi. Ne yaptığının farkına getirtecekti.


Ancak karşılaştığı şeyi görünce korkuyla titredi. 


Altair'ın gözleri karanlık bile daha siyah bir şekilde ona bakıyordu. Sanki bir böceğe bakıyormuş gibi kibirliydi. Göğsünde siyah bir simge parladığında Cehennem Gözünün kafası vücudundan ayrıldı. 


"Hah?!" Cehennem Gözü daha ne olduğunun farkında bile değildi. Kafası yere düştü ve parçalandı.. 


Altair yere düşen Cehennem Gözünün kafasını parçalara ayırdı ve gümüş Altair'a doğru ilerledi. 


"Neler oluyor?" 


"??!!" 


Cennet ve Gümüş göz önlerini göremedikleri için neler olduğunun farkında değildi. 


"Sizi zayıf piçler beni çok uğraştırıyor. Size yavaşça birleşme imkanı verecektim ama siz bu lütfû geri çevirip süreci yüzlerce kat yavaşlattınız." Altair hiç olmadığı kadar soğuk bir şekilde konuştu. 


Cehennem Gözünün kendisini öldürmeyi beklediğinde, gözlerinin önüne bir sahne gelmişti. Bu sahne de dönen bir çark vardı. Bu çarkın; Mor, Kırmızı, Gümüş ve Siyah olmak üzere dört farklı rengi vardı. Bu çark her döndüğünde içinde ki renkler birleşiyor ve birbirlerine karışıyordu. 


Ancak orada üç Altair olabildiğince dayanıyor, renklerin birbirine karışmasını engelliyorlardı. Çark yavaşladıkça normalde olması gereken, siyah rengin üstün bir şekilde diğer renkleri yutmasıydı. 


Böylece diğerleri onun içine karışıp, onunla bir bütün olacaklardı. 


Fakat... Üçü de yok olmayı göze alamamış, kendi ruhlarını bir nevi çarktaki renklerin üstün gelmesini sağlamaya bulaşıyorlardı. 


Her ne kadar deneseler de siyah renk çok güçlü ve baskıcıydı. Tek başına bile üçünü baskılayabiliyordu. Ancak onları baskıladığı için birleşme çok daha yavaşlıyor, Altair'ın gözlerin gücünü kullanmasına engel oluyordu. 


Bunların hepsi yarım saniye önce Altair'ın zihninde belirmişti. "Cennet Gözü adı verilmiş aptal numarası yapan bir şeytan ve masum numarası yapmaya kalkan bir velet..." 


Cennet gözü Cehennem gözünden bile daha kötü şeyler yapıyordu. Ağladığı her saniye Altair'ın duyguları yavaşça zayıflıyordu. Üstelik ağladığı için Altair kendini daha kolay teslim etmişti. 


Ve gümüş renkli Altair... O her zaman haksızlığa uğramış gibi davranmasına rağmen, tüm acıyı o değil Altair'ın kendisi çekmişti. Altair tüm acıyı çekerken, gümüş renkli Altair ise bedeni ele geçirmek için saldırıyordu. 


"Hepimiz bir uyum içinde birleşebiliriz sanmıştım ama..." Altair Gümüş Renkli Altair'ın boğazını yakaladı. Sesinde garip bir güç vardı. Bu güç diğerlerinin konuşmasını engelliyor, üstünlüğünü ortaya koyuyordu. 


"Yakın olduğum kişiler tarafından kısıtlanmaktan bıktım artık." Altair koluna güç vererek çırpınan gümüş renklinin boğazını parçalara ayırdı. En ufak pişmanlık dahi duymadan onu Cehennem Gözünün yanına fırlattı. 


Altair gümüş renkliye tekrardan bakmadan Cennet gözüne baktı. Altair konuşmalarını duyduktan sonra kanlı yüzünü iğrenç bir gülümseme kapladı. Önceden zayıf, bilge ve dostc anlısı bir aura yayıyorken, şimdi gaddar, kurnaz ve bencil bir aura yayıyordu. 


Yolda görmüş ve en acınası ifadeyle size baksa tiksineceğiniz bir gülümsemeydi bu...


"Ve sen... Kızıl Stigmayı en kötüsü sanıyordum ama aranızdaki en dürüstüydü. En azından amacını en başından belli etmişti." Altair iç çekerek Cennet Gözüne ilerledi. 


Attığı her adımda Cennet gözünün yüzünde ki iğrenç gülümseme daha da büyüyor, en çirkin şeytanlara bile şükür etmeleri gerektiğini hissettiriyordu. 


Cennet Gözü önceki nazik sesinden tamamen farklı bir sesle konuştu. "Tsk. Dikkatin o iki aptalın üzerindeyken bedeni ele geçirecektim. Her zaman yalnız olman yüzünden, sevgi ve ilgiye açlığın çok büyük. Sana yakın duran herkese çabucak kanıyor, onlar hakkında kötü düşünmüyorsun. Çünkü... " Cennet gözü heyecanla karışık alaycı bir ifadeyle konuştu. 


"Sen çok zayıfsın..." 


Altair bir adım daha attığı anda gözleri büyüdü.


Boom! 


Bastığı yerden büyük bir fırtına yükseldi ve Altair'ın derisini aşındırmaya başladı. Garip bir sis onun etrafını sardı ve ruhuyla bedene zarar vermeye başladı. O kadar hızlı bir şekilde zarar veriyorlardı ki, yarım saniye dahi geçmemesine rağmen Altair'ın kemikleri gözükmeye başladı. 


Ama Altair tüm bunlara rağmen aşırı sakindi. 


"Dağıl." 


Sadece bir kelime söyledi. 


Ve...


Shhh~


Sis anında dağıldı. 


Cennet Gözü'nün boş gözlerinde artık yeni gözler vardı. Bunlar her zaman ki gibi mor renkte değil, parlak eflatun rengindeydi. Her ne kadar ikisi de morumsu bir renk olsa da, hissettirdiklerinin uzaktan yakından alakası yoktu. 


Sisin dağıldığı anda yüzünde ki gülümseme silinmiş, yerini korku dolu bir ifade belirmişti. 


"N-Nasıl?! Ruh Aşındırıcı Sise karşı koyacak kadar güçlü değilsin!" Cennet Gözü geri adım atarken bağırdı. En başından beri gerçek yüzünü ortaya çıkarmamış, mor stigmanın gerçek özelliklerini göstermemişti. 


Altair'ın aşınan derisi hızlıca yenilenirken, hiçbir şey olmamış gibi Cennet Gözüne yürüdü. "Hm... Bu bedenin oldukça garip olduğunu biliyor olmalısın. Sadece sıradan bir beden gibi gözükse de, bütün stigmalara uyum sağlıyor. Ve stigmaların kendisine bir bilinç veriyor." 


"Hem de asıl kişiliğin parçalarından... Anılar vb. şeylerde bahşederek onları sıradan bir bilinçten farklı kılmıyor. Hatta asıl bilinçten daha yetenekli ve güçlü oluyorlar. Çünkü asıl kişiliğin hiçbir gücü yok." 


Cennet Gözü geri çekilirken onayladı. Altair'ın hiçbir gücü olmamakla beraber, yeteneği ve gücü de dahil her şeyi üç stigmaya borçluydu. 


Üç...


O sırada Cenent Gözünün ifadesi çarpıklaştı. 


Altair bu değişimi fark ettiğinde acı bir şekilde gülümsedi. "Evet... Asıl kişilik sandığınız gibi güçsüz ve zayıf değil. Farkında olmasanız bile onun zihninde, onun şeklini alıyorsunuz. Ayrıca ben de bir Stigmayım..." Altair'ın siyah gözlerinde  gümüş bir parça gözüktü. 


"Hem de sizi en iyi şekilde kontrol edecek kadar güçlü ve baskıcı olanlarından..." Siyah gözlerinin içinde farklı gümüş parçalar ortaya çıktığında hepsi bir leştirdi ve bir yıldız oluşturdu. Oluşan yıldız gümüş renkle parladı.


Yıldız parladığı anda yedi farklı küçük yıldıza ayrıldı ve hizalandı. 


Yıldızlar hizalanmıştı...


"Conlinis..." Altair hafifçe mırıldadı.


Mırıldanması Cennet Gözüne ulaştığında alnında gümüş bir yıldız işareti çıktı. 


"Hayır..." aynı işaretten göğsünde, kalbinin ve dört uzvunda ortaya çıkınca korkuyla bağırdı. Bu işaretlerin ne olduğunu biliyordu.


"Çok geç... En başta uslu durmayı kabul etseydiniz yok olmayacaktınız." Altair Cennet Gözünün önüne geldi ve alnında ki yıldız işaretine hafifçe dokundu. 


"Lütfen..." Cennet Gözü titremeye ve af dilenmeye başladı. Tüm planları işe yaramamış, üstüne bir saniye sonra yok olacaktı. 


Altair onun ağlamasına ve yalvarmasını hiç umursamadı. Sadece gülümseyerek mırıldadı. 


"Conlinis... Damgala." 


...
Aklımda ki 'Lyra'yı' yorumlara koyacağım... Daha rahat bir şekilde şekillensin.





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr