"Hayırdır birader?" Altair dudaklarını büzerek tekrardan söyledi.
"Ne?!" genç erkek Altair'ın böyle bir şey diyeceğini düşünmüyordu. Göğsünde ki armayı, broşü görmüyor muydu?
İki erkekten diğeri ayağa kalktı ve Altair'a baktı. "Birine mi baktın? Ya da yoksa sadece dayak mı istiyorsun?"
"Hoo?" Altair şaşırdı. Bu senaryo nedense çok tanıdık geliyordu. Bu arkadaşın bir @mcı olduğunu düşünmeye başlamıştı. Gülümseyerek devam etti. "Hayır. Sadece etrafta gözüme güzel gözüken bir hazine arıyordum. Ancak yanınızda ki hanımefendinin gözleri çok güzel gözüküyordu. Sevilmeye çok müsaitti, azıcık bakayım derken içine düştüm. Özür dilerim..."
Altair Arşi Düşes'in eşsiz çekiciliğini bir erkek olarak almıştı. Üstelik dünyanın en iyi dış görünüşüne sahip olan elfler ve vampirlerle karşılaştırılabilecek kadar iyi olan görünüşle zaten can yakıyordu.
Üstüne bu sözlerle kızların yanaklarını kızartmaya yetecek etkiyi yaratıyordu. Ve başarmıştı da...
İltifat ettiği güzel kızın yanakları al al olmuş, belli olmasın diye kafasını eğmişti.
Kızın utandığını gören erkekler Altair'ın üzerine yürüdüler. "Kavga mı istiyorsun bok kafalı, ha?!"
Altair ise sadece centilmence gülümsüyordu. Karşısında ki adamlar sadece Büyücü aşamasındaydılar. O çoktan savaşçı ve büyücü olarak o aşamaya girmişti. Mana Çekirdeği kırık olsa da, hızlıca yenileniyorlardı.
"Sizin türü ne olarak adlandırıyorlar?"Altair gülümseyerek adamların suratına söyledi.
Adamlar Altair'ın ne demek istemediğini anlamasalar da, iyi bir şey olmadığını anlamışlardı. Bu yüzden daha da hiddetlendiler ve saldırmak için öne çıktılar.
Altair onların niyetlerini anladığında iki elini de kaldırdı. "Sizinle dövüşmek istemiyorum, sorunlarımızı beyfendilere yaraşır bir şekilde halledelim."
Bu iki adamda orduda takım kaptanı seviyesinde olup, kendi takımlarını kurmuş kişilerdi. Üstelik hepsi soylu ailelerden geldikleri için gururları hayatlarından daha önemliydi.
"Peki, müzik aleti çalacağız. Kaybedersen bizden ve kızlardan özür dileyeceksin ve buradan s*ktir olup gideceksin." Altair'a bok kafalı diyen adam konuştu. Sesinde büyük bir aşağılama olsa da, Altair sanki bir sirk gösterisi izliyormuş gibi gülümsüyordu.
Altair merakla sordu. "Peki ben kazanırsam? Sakın öyle bir ihtimal yok demeye kalkma yoksa seni pataklarım."
"Her ne kadar hiç şansın kalmasa da, sana bin altın vereceğim." Adam gülümsedi. Parasıyla gösteriş yapmak isteyen bir kertenkele gibiydi.
'Bruh! Çok klişe değil mi? Tam bir Simpsin adamım... Neyse koparabildiğimizi koparalım.' Altair beyfendi bir hareketle eğildi. En ufak bir saygısızlık göstermeden konuştu. "1000 altın mı? O kaç platin ediyor?"
Bu hareketi kızların düşüncelerini değiştirmişti.
"O kadar da kaba değilmiş?"
"Aslında bakarsan yakışıklı da..."
"Ama buna rağmen hâlâ onun üzerine gidiyorlar?"
"Erkekler işte... En ufak bir şeyde kapışıyorlar..."
...
Hepsinin sesi kısık olsa da burada ki herkes güçlü kişilerdi. Bu yüzden dediklerinin hepsini duyuyor, erkekleri sinirlendiriyordu.
"1000 altın bir platine eşittir... Bir ailenin yıllık geçimiyse on altındır..." Altair'a sataşan erkek konuştu.
"Kalsın... Değmez. Ben işime bakacağım... Fakirlerle konuşmak istemiyorum.." Altair iç çekerek kafasını salladı. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
Erkeklerin yanında duran üç kızdan birisi ayağa kalktı ve Altair'ı işaret etti. Beden dilinden onu tehdit ettiğini anlayabilirdiniz. "Önemli olan para değil, içgüzelliktir."
"Sıkıntı da orada işte..." Altair tekrardan kafasını salladı. Arkadaşlarının ezilmesine izin vermemelerini takdir ediyordu ama...
Yanlış yerden destekliyorlardı.
"Ne demek istiyorsun?" Erkeklerden birisi, kızın kendilerini desteklemesinden hoşlansa da, Altair'ın dedikleri sinirini bozmuştu.
Kızların yanında aşağılanamazdı!
Altair kafasını kaldırdı ve gözlerini iki erkeğe sabitledi. "İsminiz ne?"
"Lane Ligulae."
"Holt Iratus."
"Anladım..." Altair onayladı. "Demek istediğim şu ki; 'Sizi iç güzelliğiniz bile kurtarmaz.' Fakir olduğunuz içinde daha çok çekilmezsiniz...."
Altair'ın dedikleri Lane ve Holt'un alnında damarlar çıkmasını sağlamıştı.
Ancak Lane öfkesine yenik düşmeden yüzüğünden bir çalgı çıkardı. "Eğer, kaybedersem 100 Platin vereceğim. Ancak kazanırsam bize diz çökeceksin ve bir daha gözükmeyeceksin!"
Altiar çalgıyı görünce şaşırmış, ardından da aşırı derece de mutlu olmuştu. 'Bu bir Gitar? Çok kolay olacak... O kadar kız düşürmek için çalıştım... Aklımda onlarca yabancı, yüzlerce Türkçe şarkı var... Döktürürdüm de...'
"Kabul. Duygusal, romantizm ya da hareketli bir şeyler? Hangisi üzerine çalacağız?" Altair romantizmi tercih ederdi. Genellikle kız düşürmek için çaldığından dolayı daha çok romantik şarkı biliyordu.
"Romantizm bir sanattır. Bu yüzden Çalgı'ya en çok yakışacak olan da odur." Lane bir sandalyeye oturdu ve gitarın tellerine hafifçe vurdu.
'Demek kızlardan dolayı romantizm seçti...' Altair onun niyetini anlamıştı. Fazla uzatmak istemediğinden dolayı kafasını sallayarak başlamasını söyledi.
Lane Altair'ı umursamadan gitarı düzgün bir pozisyonda tuttu ve ellerini ısıtmak için bir şeyler denemeye başladı.
Altair'da o sırada tekrardan biftek sipariş etti. Buranın biftekleri neredeyse kendisinin yaptıkları kadar güzel ve tazeydi.
Yemeği bir dakikadan kısa sürede gelmiş, yerken Lane dinlemeye başlamıştı.
"Oh... Başlıyorum." Lane her şey hazırladıktan sonra parmak stiliyle çalmaya başladı.
♫ Senin için, mutsuzken bile mutlu görünmeye çalıştım.♫
♫Senin için, incindiğimde güçlü gibi görünmeye çalıştım. ♫
Lane başladıktan sonra Altair kaşlarını çattı. 'Neden melodisi bu kadar tanıdık geliyor?' yakında anlayacağını düşünerek dinlemeye devam etti.
♫ Aşkın, kendi gibi kusursuz olmasını isterdim. ♫
♫Tüm zayıflıklarımın görünmemesini dilerdim. ♫
♫Gerçekleşemeyen bir hayalin içinde açamadan büyüyen bir çiçektim.♫
♫Çok kötüyüm bu sahte aşk, sahte aşk, sahte aşk yüzünden!♫
Altair usulca etini yerken nakarat kısmını duydu. Nereden hatırladığı anlayınca az kalsın boğuluyordu. 'BTS? Fake Love? Ciddi misin? Gerçi.. kahramanlardan birisi Koreli ya da Kore hayranı olabilir...'
Yavaşça bu durumlara alışması gerektiğine karar vererek dinlemeye devam etti.
♫~♫~
♫~♫~
Bir iki dakika geçtikten sonra Lane son kez tele vurarak bitirdi. Kafede bulunan herkes yüksek bir sesle onu alkışlamaya başlamıştı.
Büyücüler ve soylular rahatlığına ve huzuruna düşkündü. Bu yüzden onlar için sanat, yemek ve hobiler çok önemliydi. Bu yüzden bir çok kişi sanatçı olmak için akademilere giriyordu.
Lane kafasını gitardan kaldırdı ve kibirli bir şekilde Altair'a baktı. Uzun süredir bu şarkıya çalışıyordu. Herkes şarkıya katılmasa da, alkışlamaları bile beğendiklerini gösteriyor.
'Bok gibi çaldı? Birçok notayı yanlış vurdu. Üstelik, ritmi de tutturamadı...' Altair Lane'nin hatalarına sürekli dikkat ediyordu. Bu gerizekâlı bok gibi çalmasına rağmen ona kafa mı tutuyordu?
Altair hiçbir şey söylemeden gitarı aldı ve tellere vurmaya başladı. Akordun yerinde olduğunu doğruladıktan sonra boğazını temizledi.
Prenses diye adlandırdığı kişiyi altı yıldan beridir görmüyordu. Kendisi 14 yaşındayken, o büyük ihtimalle 19-20 yaşlarındaydı. 'Umarım beni unutmamıştır... Yoksa yaptığım o fedakarlık boşuna gidecek... Ah... 'Oyuncak' olmak istemiyorum.'
Lane çaldıktan sonra hiç kimse şarkının etkisine girmemişti. Duyguları hisseden birisi bile yoktu. Ancak Altair ilk tele vurduktan sonra kafenin atmosferi değişmeye başladı.
♫Kendimden ve gizlediğim bu ifadeden kaçmak istiyorum, kimsenin nasıl hissettiğimi anlamaması için. ♫
♫Avcumla dikenleri zorla kavramak gibi, onu kucaklıyorum, titriyor olmama rağmen...♫
♫Bu tek taraflı aşk, benim sorumluluğum.♫
♫Öldür, egom senden başkalarını görmüyor...♫
Altair'ın ses tonu yavaşça değişti ve hüzünü iliklere kadar hissettiren bir tona dönüştü. Prenses'e karşı çok garip hissediyordu. Aşk mıydı? Yoksa, başka bir şey miydi?
♫Geriye dönüp baktığımda o hiç gülmüş müydü? ♫
♫Ben tüm kalbimle aşıkken.♫
Altair acı bir şekilde gülümsedi.
♫Bir kere bile gülümsememişti, değil mi?♫
♫Bana asla dönüp bakmamıştı, bu bir nevi kaderdir.♫
♫İyi geceler, tek kullanımlık oyuncaklar. ♫
Altair derin bir iç çekerek son kez tele vurdu. Bu şarkı aslında Japonca'ydı. Ancak burada Japonca bilen insan olmadığı ve kendi hakkında şüpheleri çekmemek için kullanmıyordu.
Tüm kafe bir anda sessizliğe gömüldü. Nefes sesi dahi duyulmuyordu.
Altair hüzünlü bir şekilde Lane'e gitarı verdi ve ayağa kalktı. Miiyu en başından beri omzundaydı. Bu yüzden onu dert etmeden yavaşça yürüyerek kafeden çıktı.
Kimse onu durdurmaya kalkmamıştı.
Altair kafenin kapısını kapattıktan sonra aniden hüzünlü halini bir kenara attı ve koşmaya başladı.
Nobilis Altair'ın hareketlerinin nedenini anladıktan sonra kahkaha atmaya başladı. 'Puhahaha! O kadar güzel bir şekilde söylemene rağmen, kimse seni seçmeyecekti. İyi yapıyorsun...'
"Çok belliydi zaten... Oradakilerin hepsi birbirini tanıyordu. Arkadaşının zararına bir şey mi söyleyeceklerdi?" Altair en başından beri ne kadar iyi söylerse söylesin, kazanamayacağını biliyordu.
Bir süre daha koştuktan sonra Gerbera Erkek Giyim'e geldi.
...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..