Bölüm 31: Yüce Büyücü Gözlerini Açıyor!

avatar
895 20

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 31: Yüce Büyücü Gözlerini Açıyor!



***


Altair gözlerini açtığında aurası ve görünüşü değişmişti. Önceden tatlı ve saf görünen yüz şekilleri kılıçla kesilmiş gibi keskin hale gelmişti. Bakışları değişmiş, daha olgun ve derin hale gelmişti. 


Tamamen farklı birisiymiş izlenimi veriyordu. 


Şuan da Lyra'nın yatak odasında yatıyordu. Yumuşak ve rahat yatakta doğruldu ve yanında uyuya kalmış Lyra'ya baktı. Kırmızı saçları omuzlarından dökülmüş, yatağı sarmıştı. 


Altair ona bakarken büyük pişmanlık ve üzüntü duyuyordu. Dünyada ki en değerli hazinelerdenmiş gibi çekinerek hafifçe alnını öptü. 


'Kendimi kaybetmemi engelleyen yegane kişi...' 


Ardından iç çekerek ipeksi saçları okşadı. 'Bugün Orbis Takvimi 1794 onuncu ay, 5. gün... Kahramanların ortaya çıkışına iki yıl var. Bu sefer daha yetenekli ve daha güçlü kahramanlar ortaya çıkacak. Toplam kırk insan var. Hepsi 2021'den, güncel zamandan geliyor. 10 Japon, 10 Çinli, 10 Avrupalı, 5 Koreli, 3 Türk, 2 Amerikan var. Bunlar sadece bu kıtada ki insanlar için... On iki yıl sonra Irklar arası savaş çıkacak. Hem de sadece Şeytan Kraliçe'nin ölümü yüzünden...' 


"Hm?" Lyra Altair'ın dokunuşu hissederek uyandı. Kafasını kaldırdığında Altair'ın yumuşak ve sevecen bakışlarıyla karşılaştı. Gözlerinde şaşkınlık ve merak belirdi. 


Bir süre önce normal davranan kişi bu sefer yoğun bir şefkatle yaklaşıyordu. Rahatsız olduğundan değildi ama...


Altair gülümsedi. "Bundan sonra bana sadece Altair diyebilirsin... Diğer şeyler umurumda değil, artık." önceden kibirli ve aptaldı. Sadece rahatına bakıyordu. Bilmiyordu ki en rahat olduğu zamanlar bu zamanlardı... Ama artık zihninde 25648 yıllık büyük bir birikim vardı. Ve sadece 100 yılı huzurlu ve rahattı. 


Yarısı Lyra'nın yanında geçmişti. İkisinin üç çocuğu olmuştu. Mutluluğunu bozanlar ise düşmanlarıydı. Kendisi başka bir yerde önemli şeyler araştırırken, Lyra ve çocuklara saldırmışlardı. 


Çocuklar yok olurken, sadece Lyra ağır yaralanmıştı. 


Ama bir süre sonra o da, ağır yara ve kederden ölmüştü. 


Altair bundan sonra hep yalnız olmuş, kafayı yemenin eşiğine gelmişti. En sonunda hepsiyle yüzleşmiş, herkesi kurban ederek Zaman büyüsü için gerekenleri yapmıştı. 


"Mn. Anladım." Lyra kafasını salladı. Neden bilmiyordu ama Altair artık ona farklı hissettiriyordu. Bir gecede aydınlanma geçirmiş ve olgunlaşmıştı sanki..


Lyra'nın cevabı Altair'ın yüzünde ki gülümsemeyi daha da büyütmüştü. 'Normalde Lyra ile dört yıl sonra karşılaşmam gerekiyordu. Üstelik Celer şehrine gelmeden önce Gümüş Melek beni keşfederek ordusuna katıyordu. Geçmiş çok değişmiş, birçok şey öncekinden farklı.'


'Öncelikle sadece Mor Stigma ile doğmuştum. Ailem tarafından esaret edilmedim ve çok yetenekli olduğum için sevilmiştim. Ancak.. Kralın kızını baştan çıkardığım için kralla çatışmıştım. Bu ailemle aramıza duvar çizmiş, aramızda ki mesafeyi açmıştı. Ayrıca ben hiç kaçmamıştım. Alfred beni Gloria akademisine göndermek istemişti. Üstün yeteneğim sayesinde bir yılda mezun olup, orduya katılmıştım. Ardından binbaşı olarak başladığım yerde ki insanlarla Pulchra'nın doğu kısmını tamamen düşürmüştüm.'


'Başkente kadar geldiğimde, Gümüş Melek'le çatıştım ve galip gelerek başkenti kuşattım. Fakat, yardımcı komutanım Aaron bana ihanet ederek, beni sırtımdan bıçakladığında çok geç kalmıştım. Gümüş Melek benim kim olduğumu bilmeden yanına aldı ve iyileştirdi. Yanında bir subay olarak savaştım ve hızlıca güvenini kazanarak doğu bölgesine general olarak atandım. Gloria'ya kazandırdığım bölgeleri, geri alarak Pulchra'ya verdim. Ardından zaten... Ella ile tanıştım ve ilk görüşte aşk yaşadım... Çok garip zamanlardı.' Altair derin bir şekilde iç çekti. Şu ana kadar çoktan bu şeylerin yaşanması gerekirdi. Ancak bazı şeyler farklı işlemişti. 


'Ruhumu geri gönderirken bazı kısmı fazla geriye mi gitti? Ne tetiklemiş olabilir ki? Zaman taşı olamaz... Çünkü A-87458 bölgesinde ve diğer bölgelerde sadece bir zaman taşı vardı... Zaman Denizi'nde akmış olabilir mi? Ruhum aslında en başından beri vardı ama Rose'u görünce gözlerim uyanmış, Lyra'ya birisinin dokunduğunu görünce de ruhumla temasa geçmiş olmalıyım.' bazı şeyleri anlamıştı. Lyra ve Rose konusu en hassas olduğu iki konuydu. Lyra'ya yabancı birinin dokunması ve zarar verebileceği düşüncesi Siyah Gözü devreye sokmuştu. 


'Öncelikle Gümüş Melek'i bulmalı ve Pulchra'yı geri almalıyım. Ella'nın daha fazla acı çekmesini engellemeli ve kimseye muhtaç olmamasını sağlamalıyım... Aksi takdirde Gümüş Kahraman tekrardan fırsat kullanmaya çalışacak...' Altair kafasını salladı. 


"Yemek yiyecek miyiz? Ben acıktım." Lyra Altair'ın gözlerine baktı. Bir günden fazladır burada, Altair'ın yanındaydı. Endişeleri zihnini yormuş, acıkmasına yol açmıştı.                                                                                                                                                                                                                                   


Altair vücudunu esnetti ve ayağa kalktı. "Tabi ki... Bildiğim çok güzel bir restorant var. Orada yemek yedikten sonra tekrardan Savaş Tapınağı'na gideceğiz. Görev Panosu'nda ordunun yayınladığı asker alımı var. Görevi alarak, orduya katılacağız. Aksi takdirde bayağı sıkıntılı bir durumla karşılaşacağız..." elini uzattı ve Lyra'nın güzel kırmızı gözlerine baktı. Lyra'ya karşı çok büyük duyguları vardı. Asla tehlikeye girmesin istiyordu ama... 


Güvenlik onu güçsüzleştirirdi. 


Bu yüzden onu her zaman koruyacak ve güçlendirecekti! 


Lyra Altair'ın içini ısıtacak bir gülümseme göstererek ALtair'ın elini tuttu ve ayağa kalktı. "Tabi ki...


***


'Pişt Altair! Ne oldu sana? Neden davranışları tamamen değişti ve daha olgun bir duruma geldin?' Nobilis Altair'ın kulağını şişiriyordu. Normalde Altair'ı rahatsız etmemek için konuşmazdı ama Altair'ın ciddi bir değişim geçirdiğini fark etmişti. 


Miiyu'da Altair'ın omzundayken iletti. 'Bende merak ediyorum. Bir anda tamamen değişerek, daha istikrarlı bir hale geldiniz. Üstelik mana çekirdeğiniz daha hızlı iyileşerek, tamamlandı. Artık çok elementli bir büyücüsünüz...' 


Altair şu anda tekrardan Lyra ile birlikte Savaş Tapınağı'na gidiyordu. Vücudunda ki değişimleri en iyi o biliyordu. 'Nobilis, bundan sonra beni yegane sahibin olarak tanımlamanı istiyorum...


"Ne?!" Nobilis o kadar şaşırmıştı ki Altair'ın zihnine değil, dışarıya iletmişti. Ama sesli sokak sayesinde bu ses ortalıkta kaybolmuştu. 


'Neler dediğinin farkında mısın? Ayrıca sen bunu nereden biliyorsun? Bunu sadece kalıntılar bilir!' Nobilis şaşkın bir şekilde iletti. Yegane sahip ile normal sahip arasında farklılıklar vardı. 


Sıradan sahip; İstediği zaman silahı değiştirebilir, sözleşmeyi bozabilir. Ayrıca sahip ölürse silaha bir şey olmaz, sadece başka birisini beklerdi. Ancak yegane sahipte öyle değildi.


Kalıntının ve sahip birbirine bağlı olurdu. Kalıntı kırılsa sahibe bir şey olmazdı, ancak yoğun bir acı çekerdi. Ama sahip öldükten sonra kalıntının ruhu yok olurdu. Artık bir işe yaramaz hale gelirdi. Tamamen kalıntının dezavantajınaydı. Ve yegane sahip belirleyen kalıntılar çok azdı. Bu yüzden hiçbir zaman sahiplerine söylemez, zorlanmayı istemezlerdi. 


Altair'ın bunu bilmesi garipti! 


Altair Nobilis'i rahatlattı. 'Endişe etmene gerek yok. Bunu istememin sebebi tüm yeteneklerini kullanmak istemem... Silah Sanatı'nda ki uzmanlığım yüzünden erişebileceğim şeyler kısıtlı! Bana hemen lazımsın...' Nobilis'in tek gücü form değiştirmek değildi. 


Eğer öyle olsaydı sıradan silah kalıntılarından pek bir farkı olmazdı! 


'Sen Bilinç Hırsızı'nı biliyor musun?! Ama, neden?! Nasıl?' Nobilis her saniye daha da şaşırıyordu. Bilinç Hırsızı onun en güçlü yeteneklerinden birisiydi. Sadece yegane sahibi bu yeteneği kullanabilirdi. 


'Evet. Ayrıca Aşındırma, Darbe ve Son Akışa kadar tüm yeteneklerini biliyorum... Her ne kadar bu güçleri benim kendi başıma keşfetmemi beklesen de, bunun için zamanım ve kaynağım yok. Bana acilen ve şimdi lazımsın...' Altair gelecekte bu mızrağın tüm güçlerini keşfedecekti.                                                                            


'Kahraman Kalıntıları'nın Korkulu Rüyası!' ünvanını 'Bilinç Hırsızı' yeteneği kazandırmıştı. Ayrıca Silah Sanatı'nın her aşamasından sonra bedeni bir yeteneği kullanacak kadar güçlü hale geliyordu. 


İlki aşama 'Gökyüzüne Akan Irmak' vücuduna 'Derin Nefes' için temel hazırlıyordu. 'Derin Nefes' yeteneği derin bir nefes aldıktan sonra hızını kat kat artıran bir yetenekti. Her aşamayı tamamladıktan sonra daha da güçlü hale geliyordu. 


İkinci aşama 'Durgun Irmak' vücudunu 'Darbe' yeteneği için hazırlıyordu. 'Darbe' tüm hareketlerine ekstra bir güç ve patlayıcılık ekliyordu. Vücudu bir kaplumbağa kadar yavaşken, bir anda mermi gibi patlayabilirdi. Ve bu patlama normal gücünü ona katlıyordu.


Beşinci aşama 'Yeryüzünde ki Parlak Irmak' onun vücuduna 'Aşındırma' yeteneği ekliyordu. Vücuduna girmiş olan tüm toksinleri yok ediyor, zehir ve lanet büyülerini etkisiz hale getirmesine olanak sağlıyordu.


Hepsi Tanrısal denecek kadar güçlü yeteneklerdi. Ancak bunları kullanmak için çok fazla zaman ve kalıntıyla yakınlık gerekirdi. Sadece Yegane Sahip olursa kalıntının tüm güçlerini kullanabilirdi. 


'...' Nobilis bir şey söylemedi ve bir süre düşündü. 


En sonunda bir şeye karar verdi ve konuştu. 'Bir Kahraman Kalıntısı ile anlaşma yapmak için ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi? Beni tamamen baskılamayacak, kölen yapmayacaksın! Eğer öyle bir girişimde bulunursan bilincimi yok ederim! En ufak bir tereddütüm olmaz!' 


Altair Nobilis'in sözlerine tamamen inanıyordu! 


'Anladım. Seni kölem değil, ortağım olarak alıyorum. Unutma beni gelecekte ki yolum kanlı ve dertle dolu olacak. O zamanlar geldiğinde parçalara ayrılmaman için seni yeniden düzenleyeceğim...' Altair derin bir nefes aldı. Eğer onu zorlamaya kalkarsa kendini gerçekten yok ederdi. Nobilis gibi üstün bir kalıntıyı bu kıtada çok bulamazdı. 


Bu yüzden onunla efendi-köle ilişkisi değil, ortak ilişkisi kurmalıydı. 


Nobilis yanıtladı. 'Ancak burası bunun için uygun bir ortam değil... Gece yarısı şehrin dışında halledelim bunu... Çünkü fazla dikkat çekecek...'


'Aynen. Öncelikle orduya katılmalı ve Orbis Akademisi'ne girmeliyim...' Altair Orbis Akademisine girmeli ve Rose'u göz önünde tutmalıydı. Aksi takdirde kahramanlardan birisi Fortem İmparatorluğu'nun tarafını tutmak için Rose'u isteyecekti. Sonrasında Altair Rose'u bulacak ve ona hislerini iletecekti. 


Ancak alacağı tek yanıt koca bir 'Hayır' olacaktı. 


Büyük bir depresyona giren Altair bir garipliği fark etmiş ve kahramanlara yönelmişti. Sonrasında Rose'un onu istemediğinden değil, Altair'a bir zarar geleceğinden endişe ettiği için 'Hayır' dediğini anlamıştı. 


Altair durumu anladığı anda itiraz etmiş ve büyüklerinden yardım istemişti. 


Sonuç?


Hiçbir şey... Tamamen kayıtsız kalmışlardı. Sırf bir kız için geleceğin en güçlü insanlarından birisine karşı çıkacak kadar aptal değillerdi. 


Altair delirerek Fortem İmparatorluğu'nun kraliyetine saldırmıştı. Onu kullanmak isteyen herkes Altair'ın elinde ölmüştü. 


'Ortada talep kalmadığı sürece, arzın bir önemi kalmazdı, değil mi?' o zaman ki düşünce şekli buydu. Mor Gözü sayesinde kolayca öldürmüştü hepsini..


Artık kahramanı isteyen kimse kalmamıştı. Rose'u tutmaları için bir sebep yoktu...


Ancak tamamen yanılmıştı. Kahraman delirerek Altair'a savaş açmış ve ezici bir yenilgi tatmıştı. Ardından diğer kahramanları toplamış ve Altair'ın Büyü Çekirdeği'ni çatlatmışlardı. 


Altair uzun bir süre çekirdeğini yenileyemediği için güçsüz kalmıştı. Fakat, bunlara rağmen Rose yanındaydı. Günleri mutlu ve huzurlu geçiyordu.


Çekirdeği yavaşça iyileşiyor, gün geçtikçe daha bilgili ve mutlu hale geliyordu. 


'Hah~ Hepsini öldüreceğim... O zamanlar gizli kalmak ve bir yılan olmak istemiştim. Potansiyelimi belli etmeyerek, gölgelerde saklanmıştım. Hiçbir hareketim olmamıştı.' Altair derin bir iç çekti. 'Gizliden güç toplamalı ve Kızıl Sitigma kullanıcılarının gözlerini yemeliyim... Hâlâ birkaç kraliyet ve soylu ailede Kızıl Stigma ile doğmuş çocuk var. Hâlâ saklıyor olmalılar... Son yüzyıl içinde çok fazla dahi çıktı. Felaketten önce ki altın çağ dedikleri bu olsa gerek.' 


Altair düşüncelerinden sıyrılırken Savaş Tapınağı'nın girişine varmışlardı. 'Her şeyi en baştan yazabilecek kapasiteye sahibim...' Altair'ın gözleri parladı.


'Sonuçta ben 'Yüce Büyücü' ünvanını almış en genç kişiyim...'


***


 'Cilt III - Bölüm 1' itibariyle 'Cilt III : Yüce Büyücü Gözlerini Açıyor!' başlamıştır.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44646 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr