Altair ve Lyra sıradan bir şekilde Ana Salon'a girdiler ve Winnie'yi aradılar. Görev almaları için kimliklere ihtiyaçları vardı.
Fakat, bir süre aramalarına rağmen onu bulamadılar.
Altair görevlilerden birisine sorduğunda, 'dün bayıldığını ve bir süre gelmeyeceği' cevabını almıştı. Öldürme niyetinin salınmasından dolayı olduğunu anlamıştı.
Bir yere oturdular ve kafa dinlediler. Bir süre sonra kaplan kulakları olan bir yarı-insan görevli onların yanına gelmişti.
"Merhaba benim adım Arianna... Winnie yerine sizinle ben ilgileneceğim..." Arianna hafifçe eğildi ve ikisine selam verdi. Davranışları ve hareketleri Winnie'den tamamen farklıydı.
Altair hiçbir şey demedi.
Arianna buna aldırmadan takip etmelerini rica etti.
Altair ve Lyra'da hiçbir şey demeden onu takip ettiler. Bir dakika kadar kısa sürede 'Kayıt Odası' adlı bir odaya vardılar. Burası oldukça büyük ve masalarla dolu bir yerdi. İçeride onlarca kişi ve görevli vardı.
Oldukça doluydu!
Arianna, Altair ve Lyra bir masaya geçtiler. Arianna kafasını salladı ve depolama yüzüğünden iki tane Altın Kimlik çıkardı. Üzerinde Altair'ın ve Lyra'nın isim ve soyismi yazıyordu.
"Bunlar Altın Kimlikler... Ayrıcalıklarına gelirsek! Kendinden bir seviye yüksek kişileri ücretsiz koruma olarak tutabiliyorsunuz. Ayrıca anlaşmalı ortaklarımızda ki alışverişlerinizde %25'e varan indirim ve ek hediyeler alıyorsunuz. Her ay en az bir, en fazla dört görev alma imkanınız var. Zorunlu görev almanıza gerek yok." Arianna hızlıca konuştu.
"Mn. Anladım... İlk görevimizi alabiliriz, değil mi?" Altair bunları zaten biliyordu. Ne kadar yüksek kimlik seviyesi, o kadar fazla ayrıcalıktı.
"Evet. İlk görevinizi almakta bir sakınca yok. Ama fazla abartmamalısınız... Aksi takdirde hayatınızı kaybedebilirsiniz..." Arianna dikkatle uyardı.
Lyra gülümsedi. "Endişeleriniz için teşekkürler."
***
Altair görev panosuna bakarken kaşlarını çattı. Karşısında kırmızı renkli bir ilan vardı. Kırmızı renkli ilanların anlamı öncelik gösterilmesi istenen görevdi.
...
Görev: Pulchra Ordusuna Katıl!
Ödül: Aylık 100 Altın
Sınır: Yok
Görev Sahibi: Pulchra Ordusu
Pulchra Ordusu acil asker alımındadır. Yüksek başarı gösteren kişilere, soyu ya da kıdemi ne olursa olsun Orbis Akademi davetiyesi vereceğiz. İlgili kişileri ağırlamaktan memnuniyet duyarız!
Not: Rütbe seviyesi kişinin gücüne ve bilgisine dayalı olarak belirlenecektir. Kişiler Büyülü Parşömen üzerinde ki anlaşmayı imzalayarak, güvenlerini gösterirler. Anlaşma tamamen iki tarafın çıkarına göre düzenlenir...
...
"Durum düşündüğümden de daha kötü... Kırmızı ilan astıklarına göre birçok şehri kaybetmeye, müttefiklerin ihanetine uğramışlardır. Hızlı olmalıyız..." Altair hiç düşünmeden Altın Kimliğini ilanın üzerine getirdi.
Lyra'da Altair'ı taklit ederek Altın Kimliğini ilanın üzerine getirdi.
İkisinin kimliği de ilanın üzerine geldiğinde hafifçe parladı. Bu görevi kabul ettikleri anlamına geliyordu. Kartın arkasında küçük bir mühür oluştu.
Bu mühür çift gümüş kanat şeklindeydi. Gümüş Melek Taburunu simgeliyordu.
Altair ve Lyra hızlıca Savaş Tapınağı'ndan ayrıldı ve Gümüş Melek Taburunun karargâhına gittiler.
Yaklaşık bir saat sonra şehrin merkezine vardılar ve kurulmuş çadırlarda dinlenen askerlere rastladılar. Çoğunluğu güzel ve soylu kızlardan oluşuyorken, azınlık bir kesim erkeklerden oluşuyordu.
Bu kişilerin hepsi rütbesi olan insanlardı.
Diğer askerler ya şehrin dışında kamp kuruyor, ya da dışarıda kalıyorlardı!
Tüm askerlerin yüzünde bıkkınlık ve sinir vardı. Moralleri yerlerde, korkuları ve kaçma istekleri arşa çıkmıştı. Hiç savaşmak ve yüzleşmek istemedikleri belliydi.
Altair bunu görünce kaşlarını çattı. Ordunun morali savaşın gidişatını belirleyecek ana unsurlardan birisiydi. Eğer moral düşük olursa, askerlerin savaşma isteği yerlerde olursa, aptal bir komutana karşı bile kaybedebilirlerdi.
Bunu bir şekilde halletmeyi düşünen Altair nöbet tutan askerlere kimliğini göstererek içeri girdi. Sadece bir kimlik göstererek girmesi onun canını sıkmıştı.
'Neden herkes böyle? Güvenlik çok seyrek ve güçsüz! Disiplin yok. Askeri kanunlar tamamen yok sayılıyor! Gümüş Melek ne yapıyor böyle?!' Altair çadırların arasından Lyra ile birlikte ilerledi ve küçük bir arenaya geldiler. Burada birkaç savaşçı ve büyücü kapışıyor, etrafta ki denetmenlerde onları izliyor ve görevlendiriyordu.
"Savaşçı William bir onbaşı olarak başlıyor!"
"Büyücü Madelyn bir çavuş olarak başlıyor!"
Altair etrafa baktı ve sadece bir arena olmadığını fark etti. On tane küçük arena ve beş tane büyük arena vardı. Büyük arenalarda Usta ve Büyük Usta seviyesinde savaşlar dönerken, küçük arenalarda Savaşçı/Büyücü seviyesi ve altında dövüşler dönüyordu.
Her arenanın başında iki görevli vardı.
'Ah... Sıra beklemek istemiyorum.' Altair kafasını yanında sakince duran Lyra'ya çevirdi. "Ben büyük arenaya gideceğim ve Yüzbaşı olmak için savaşacağım. Burada kalmalı ve Üsteğmen olmak için savaşmalısın. Sonuna kadar soğukkanlı ve sakin kalırsan, sıradan bir teğmen yerine üsteğmen olursun..."
Lyra kafasını salladı.
"Tamam, o zaman görüşürüz." Altair onu yanağından öptü ve onun ne diyeceğini beklemeden gitti.
Öpücüğü Lyra'yı afallatmıştı. Her ne kadar iki-üç gün önce Altair'ı öpmüş olsa da, bu tamamen bir teknik içindi. Ama Altair biraz önce kendi isteğiyle onu öpmüştü.
Yüzünde ki ifade sakin dursa da, kulakları kızarmıştı.
***
Altair oldukça mutlu ve heyecanlıydı. Binlerce yıl sonra Lyra'nın sağlıklı ve canlı olduğunu görmesi onu mutlu ederken, tekrardan ona bir şey olabileceği endişesi onu sinirlendiriyordu.
'Hahh~ Sakin olmalısın. Sen en güçlü ve tehlikeli Yüce Büyücü'sün. Şuan da sadece güçsüz ve bilinmezsin...' Altair kafasını salladı ve arenalardan birisine geçti.
Beş büyük arenada sadece sadece yirmi bir kişi vardı. Altair oraya geldikten sonra yirmi iki kişi olmuş, bir kişi bir süre beklemekten kurtulmuştu.
Altair'ın sıraya geçtiği arena '3' numaralı büyük arenaydı. İçerisi bir futbol sahası büyüklüğündeydi. İki büyücü içeride birbirlerine büyüler fırlatıyor, yere düşmemeye çalışıyordu.
İkisi de Usta Seviyesinin zirvesindeydi!
Altair'ın gümüş gözlerinin rengi değişerek mor hale geldi ve hafif bir şekilde parladı. 'Hm... Üçüncü Seviye Yıldırım Topu... Hassasiyeti düşük ve hedefe ulaşamaz. Ulaşsa bile hasar verecek kadar güçlü değil. Büyücünün kaynakları kısıtlı olduğundan dolayı asa alamamış olmalı...' Altair'ın mor gözü büyüleri analiz ediyor, zayıflıklarını görüyordu. Etrafta mana ile çalışan her şey görebiliyordu.
Dünya üzerinde ki manayı bile görebiliyordu.
Ancak bu özelliği aktif etmemişti. Aksi takdirde görüş açısı kısıtlanacak, görmesi zorlaşacaktı. İki büyücüden birisi; Yıldırım ve Rüzgar üzerinde kontrol sahibiydi. Diğeri; Ateş ve Işık büyüleri üzerinde kontrol sahibiydi.
'Hmm... Birkaç saniye içinde bitecek ve Ateş büyücüsü kazanacak. Çünkü Yıldırım büyücüsünün manası bitti. Hızlıca yenileyecek kadar güçlü değil. Hassasiyeti düşük olduğundan dolayı büyüleri çok mana harcıyor..' Altair'ın mor gözleri yavaşça gümüş rengine döndü ve parlaklığını yitirdi.
Tıpkı Altair'ın dediği gibi birkaç saniye geçti ve Yıldırım büyücüsün alnında terler belirmeye başladı. Tekrardan bir büyüye başladığında, büyüsünün ortasında büyüsü dağıldı ve yere yığıldı.
Köşede duran görevlilerden birisi hızlıca Yıldırım Büyücüsünün yanına geldi ve ona bir şişe Mana İksiri içirdi. Büyücünün solmuş yüzü hafifçe rengini kazandı ve nefesi rahatladı.
Diğer görevli elinde ki not defterine not alırken bağırdı. "Büyücü Liam bir yüzbaşı olarak başlıyor!"
"Büyücü Jacob bir yüzbaşı olarak başlıyor!"
Şuan da Pulchra ordusunun en büyük önceliği asker toplamaktı. Bu yüzden insanları hızlıca değerlendiriyor, ve yüksek rütbelere atıyorlardı.
Büyü ve Kılıç dünyasında oldukları için demir yumruk, keskin bir akıldan çok daha önemliydi. Yani burada taktikler ve stratejiler pek önemli değildi.
Güçlü bir büyücünün önünde tüm taktikler işe yaramazdı.
İki yüzbaşı atandıktan sonra sıra Altair ve rakibine gelmişti. Altair'da rakibi de kimliklerini gösterdiler ve içeriye girdiler.
Görevli kişi Altair'ı güçsüzlüğünden dolayı durdurmaya çalışsa da, soğuk bakışlarla karşılaştığında geri çekilmişti.
Altair arenanın diğer köşesine geçti ve sakince rakibine baktı. Rakibi kendisi kadar olmasa da, oldukça genç biriydi. Büyük ihtimalle 17 ya da 18 yaşlarında bir soyluydu.
Elinde kaliteli büyülü eşyalar ve kıyafetler vardı.
Altair onun bir Büyücü-Savaşçı olduğunu anlamıştı. Büyücü olarak Düşük Aşama Usta, Savaşçı olarak Yüksek Aşama Savaşçı seviyesindeydi.
Altair ise sadece Düşük Aşama Savaşçı/Büyücüydü. Aralarında dev bir seviye uçurumu vardı. Ama bu onların düşündüğüydü.
Altair için karşısında ki çocuk sadece bir fareydi. Gözleri çocuğun içini görebiliyor, duygularını tahmin edebiliyordu. 'Oldukça acemi ve deneyimsiz. Büyük ihtimalle sadece iki ya da üç savaşa girmiştir. Üzerinde ki eşyaların kalitesine bakarsak, zengin bir soylunun oğlu... Çekirdeği kırmızı, siyah ve kahverengi renginde... Ateş, toprak ve karanlık elementlerine sahip bir çok elementli büyücü... Nadir olsa da, bulunamaz değil.'
Altair omzunda ki Miiyu'yu yere indirdi ve köşeye gitmesini söyledi. Ardından tekrardan yerine geçti ve gözetmenin başlama komutunu bekledi.
Gözetmen elini kaldırdı ve başlama komutunu verdi.
"Başla!"
***
'3' numaralı büyük arenanın iki erkek gözetmeni vardı. İkisi de Yüksek Aşama Usta seviyesinde olan savaşçılardı. Görevleri; Arenayı yönetmek, yaralı varsa iyileştirmek ve kayıt almaktı.
Birisinin adı Sage, diğerinin adı Saffron'du. İkisi de oldukça güçlü olan yüzbaşılardı. Şuan da esneyerek Altair ve diğer çocuğun savaşını izliyorlardı.
Saffron elini ağzına götürdü ve hapşırdı. Ardından sulu gözlerle Sage'a baktı. "Sence kim kazanacak? Altair mı yoksa William mı? Bana göre Altair'ın en ufak bir şansı yok."
Sage elinde ki defteri bir kenara koydu ve gülümseyerek katıldı. "Bence de William kazanacak. Aralarında koca bir seviye var. Hangi aklı başında birisi, Ustaların ve Büyük Ustaların savaştığı yere sadece Savaşçı/Büyücü seviyesindeyken gelir ki? Hazır olmalıyız. Aksi takdirde çocuk ölebilir..."
Saffron ve Sage Altair'ın kazanacağına dair en ufak bir ihtimal vermiyorlardı. Aralarında koca bir seviye vardı. Sadece Yüksek Aşama Savaşçı ve Usta Aşama Savaşçı arasında çekirdeğin 100 kat fazla depolama kapasitesi vardı. Altair'ın kazanacağına dair en ufak ihtimal vermiyorlardı.
Sage ve Safffron tetikte bir şekilde savaşı izlemeye koyuldular.
***
Altair karşısında ki William'a sakin gözlerle bakıyordu. Gözlerinde en ufak bir endişe dahi yoktu. Sadece hamleyi yapmasını bekliyordu.
Etrafta gözetmenler olduğu için Mor Stigması'nı kullanmayacak, sadece Gümüş Stigması'nı kullanacaktı.
Gümüş gözleri, fark edilemeyecek kadar kısık bir şekilde parladı ve Altair'ın görüşü tamamen değişti. Artık kulakları yirmi metre ötede ki karıncanın adım sesini duyacak kadar keskin, gözleri de William'ın rüzgarın etkisiyle azıcık kıpırdayan kaşlarını hareketini görecek kadar keskin hale gelmişti.
William'ın sağ elinde gümüş bir asa belirdi ve büyü sözlerini söylemeye başladı.
"Ateş Kür-"
"Yıldırım Mermisi!" Altair onu beklemeden elini uzattı ve hiç duraklamadan büyüsünü gönderdi.
Bunun gibi basit büyüler en ufak bir şekilde odak gerektirmiyordu. Aynı anda yüzlerce Yıldırım Mermisi çağırabilecek kadar zeki ve güçlüydü.
Bızırt!
Mavi yıldırımlar Altair'ın elinden çıktı ve William'a fırladı. Büyü bir mermi gibi William'a doğru ilerliyordu.
Saniyenin yarısında çoktan William'ın karşısına varmıştı.
William'ın gözleri büyürken, hızlıca yana atladı. Yerde takla atarak kalktığında çoktan ikinci bir Yıldırım Mermisi gelmişti.
Ayağa bile kalkamadan tekrar takla attı ve belinde ki kılıcı çekti. Hareketleri oldukça çevik ve akıcıydı. En ufak bir tereddüt içermiyordu.
Sanki onlarca savaşa girmiş gibiydi.
Gözleri keskinleşirken Altair'ın yeni büyüsünü bekledi.
"..."
Ancak Altair hiçbir şey yapmadan ona bakıyordu.
Bu William'ın siniri bozmuştu. Ne kadar hızlı bitirirse, o kadar yüksek rütbe alacağını bildiğinden Altair'a doğru fırladı. Normal insanların göremeyeceği kadar hızlı bir şekilde Altair'ın önüne vardı ve kılıcını savurmak için kaldırdı.
Altair elini ileri uzattı ve hafifçe mırıldandı.
"Yıldırım Mızrağı!"
William bu büyünün ismini duyduğunda gözleri büyüdü ve etrafını toprak büyüsüyle kapladı.
Ancak Yıldırım büyüsü yerine, yerde bir karaltı oluştu ve içinden kara zincirler çıkarak William'ın etrafını kapladı. Zincirler onu sardı ve sıkmaya başladı.
William o sırada Altair'a küfürler savurmakla meşguldü. 'Yıldırım Mızrağı' demesine rağmen 'Karanlık Zincirleri' kullanmıştı.
Bu alçakça bir hamleydi!
Crack!
William'ın etrafında ki toprak katman çatladı ve dökülmeye başladı. William'ın gözleri soğuk bir şekilde parlarken kılıcını savurarak toprak duvarla birlikte, zincirleri de kesmişti.
Altair'ın sırada ki büyüsünü görmek için gözlerini Altair'a çevirdiğinde; görebildiği tek şey üzerine gelen sert bir yumruktu.
Boom!
Altair'ın yumruğu sert bir şekilde William'ın suratına indi ve onu yere düşürdü. William hızlı takla atmaya çalıştığında tüyleri ürperdi ve hareket etmekten vaz geçti.
Kurtulamayacağını anladığında dişlerini sıkarak "Pes ediyorum." dedi.
Altair onun etrafına kurduğu toprak tuzaklarını bozdu ve gülümseyerek gözetmenlere baktı.
Gözetmenler şaşkın bir şekilde Altair'a baktı. William bilmiyor olabilirdi ama 'Yıldırım Büyüsü' demesine rağmen 'Karanlık Zincirleri' kullanmak imkansıza yakındı.
Çünkü büyünün zihinde canlanması gerekiyordu. Eğer Yıldırım Büyüsü yapacakken, Karanlık Büyülerden düşünürseniz, çekirdekte ki mana dengesizleşir, çekirdeğe hasar verirdi.
Bu yüzden yüksek seviyeli büyücüler genellikle sözsüz büyü yaparlar, ya da hızlı bir şekilde söylerlerdi. Asla terisini yapmazlardı.
Aksi takdirde Yıldırım Elementi yerine, Karanlık Element harekete geçerdi.
Bunun sonuçları oldukça ağır olur, geleceklerini tehlikeye atmış olurlardı!
Gözetmenler şaşkın hallerinden çıktılar ve tekrardan sakinleştiler. Sage not defterine not almaya başladı. "Büyücü Altair bir yüzbaşı olarak başlıyor!"
"Büyücü William'da bir yüzbaşı olarak başlıyor!"
Altair Sage'in damgaladığı kağıdı aldı ve komuta çadırına doğru yola koyuldu. Oradan onay alması ve Büyülü Parşömen'i imzalaması gerekiyordu.
Altair yavaşça ilerken, küçük arenalardan birisinden gözetmenin sesini duymasıyla gülümsedi.
"Büyücü Lyra bir üsteğmen olarak başlıyor!"
"Savaşçı Flower bir Astsubay olarak başlıyor!"
'Demek, dediğimi yaptın.' Altair gülümsedi ve Lyra'nın yanına gitti.
***
Fufufu~ Bölümler güzel okunuyor ve beğeniliyor... Beğeni arttıkça, benim yazma isteğim artıyor...
2000 kelime... :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..