Bölüm 33: Bölük Komutanı

avatar
833 19

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 33: Bölük Komutanı



***


Altair ve Lyra yanyana 'Komuta' çadırına gidiyorlardı. Orada sözleşmeyi imzalayıp, atanacaklardı. Altair gümüş renkli kanat logosu olan çadırı görünce derin bir iç çekti. 


"Büyük ihtimalle Gümüş Melek taburu genişleyecek, Gümüş Melek General rütbesine çıkacak. Bazı soylular ve komutanlar mutlaka karşı çıkacaktır. Ancak asla boyun eğmemelisin..." Altair yanında ki Lyra'nın gözlerine bakarak söyledi. 


Lyra çoğunlukla sessiz kalan birisiydi. Bu yüzden konuşmaların çoğunu Altair yapıyordu. 


"Mn." Lyra kafasını salladı. 


Altair ve Lyra çadırın başında ki görevliye aldıkları 'Damgalı Kağıdı' gösterdiler. Görevli keskin gözlere ve yüzünde hafif savaş yaralarına sahip bir kadındı. 


Büyük Usta Aşamasının Ortasındaydı!


Altair ve Lyra'nın gösterdiği kağıda baktı. Ardından kafasını kaldırarak Altair ve Lyra'ya baktı. Gözlerinde ki şaşkınlığı belli ediyordu. Kağıtları tekrardan Altair ve Lyra'ya uzattıktan sonra çadırın kapısını açtı. 


Altair ifadesiz bir suratla içeri girdi ve şuan da bazı askerleri ikna etmeye çalışan kadın subayla karşılaştı. Gözlerinde ki yorgunluk kendini daha fazla belli edemezdi. 


Kadın asker önünde ona bağıran erkek askere baktı. "Dediğim gibi! İsteğinizi gerçekleştiremeyiz. Asla güçsüz birisine yüksek rütbe, konum vermeyeceğiz. Aksi takdirde Ödül-Ceza sistemi bozulacak ve başkaları da bazı istisnalar isteyecek!" 


Ama erkek asker onu dinliyora benzemiyordu. Kadının dediklerini umursamadan karşılık verdi. "Ben Vorbis Dükalığının prensiyim! Eğer rütbeli birisi olursam, Dükalığın desteğini getireceğime söz veriyorum!" 


Altair ne olduğunu anlamıştı. Daha kolay 'Liyakat' puanı kazanmak için rütbenizin yüksek olması gerekiyordu. Bu adamda bir bakıma Pulchra krallığının güçsüzlüğünden yararlanmaya çalışıyordu. İttifak karşılığında Orbis Akademisi davetiyesi için avantaj kazanmaya çalışıyordu. 


Altair'ın sinirleri bozulmuştu. 'Benim Ella'mın işini zorlaştırmak mı? Seni küçük...' Altair erkeğin arkasına gitti. Ve hiçbir şey söylemeden elini yıldırım elementiyle kaplayıp, adamın ensesine sert bir şekilde vurdu. 


Baam!


Bızırt! 


Genç erkek ne olduğunun farkında bile değilken sert bir şekilde yere çakıldı ve kan kusmaya başladı. Ne olduğunu anlamamıştı. 


Komuta çadırında saldırıya mı uğramıştı?! 


Altair iç çekti ve genç erkeğin saçlarından tuttu. "Senin adın ne?"


Genç erkek titremeye başladı. "Aaron Vorbis... Vorbis Dükalığının varisiyim!" 


"Anladım." Altair çocuğun  kafasını sert bir şekilde tekrardan yere vurdu. 


Baam! 


Sert zemin yüzünden Aaron'un yüzü dağılmıştı. Ancak Altair bunla kalmadı ve tekrar tekrar kafasını yere vurdu. 


Taki genç adamın suratı artık tanınmayacak hale gelene kadar... 


O kadar kısa sürede olmuştu ki kadın asker tepki dahi verememişti. Şuan büyümüş gözlerle Altair'a bakıyordu. Neden böyle bir şey yaptığına anlam veremiyordu. 


Olacak şeylerden korkan kadın asker Altair'ı durdurmaya çalıştı. "Lütfen, durun!" 


Altair Aaron'un kafasını son kez yere vurduğunda, Aaron bayılmıştı zaten... Yerde yatan Aaron'u hiç umursamadı ve kadın askere gülümseyerek baktı.


"Tabi ki..." 


Üzerinde ki kanları umursamadan damgalı kağıdı kadına uzattı. "Lütfen bana bölüğümü verin... Ayrıca Üsteğmen Lyra Nobilis'i yanımda yardımcı olarak istiyorum... Kendi yardımcımı seçme hakkım var değil mi?" 


Kadın asker şaşkınlığından sıyrıldı ve kağıdı onayladı. Ardından altın renkli çift kanat rozeti verdi. Bu rozet orduya ait olmadığını gösteriyor, anlaşmalı olduğunu gösteriyordu. 


"Bu rozet sizi diğerlerinden ayıracaktır. 200 kişilik bir bölük seçme hakkınız var. 3 numaralı kışladan seçebilir, bölüğünüze dahil edebilirsiniz. Direk orduya bağlı olan kişiler emrinize karşı gelemese de, anlaşmalı kişiler karşı gelecektir." kadın konuşurken iki tane gri parşömen çıkardı ve masaya serdi. 


"Bu parşömenlerin üzerinde ki anlaşmayı imzalarsanız, asker seçmeye gidebilirsiniz." Gri parşömenlerin üzerinde yazılar vardı. 


Altair bir göz attı ve gülümsedi. Parşömende yazanlar;


...


-Bu anlaşmayı kimse yok sayamaz. Eğer öyle bir girişimde bulunursa, anlaşma anında etkisini göstererek kişiyi öldürecektir. 


-Askerî kurallara uymak zorunludur. Uymayan kişiler; Askerî mahkeme tarafından yargılanmak ya da Liyakat puanı cezasıyla karşılaşır.


-Bu anlaşmaya göre; İki tarafta birbirini desteklemek ve korumak zorundadır. İki tarafta karşı tarafa ihanet etmeyecek, zarar verme girişimlerinde bulunmayacaktır. Eğer öyle bir girişimde bulunursa, anlaşma anında etkisini göstererek kişiyi öldürecektir.


-Orbis Akademi davetiyesi için gereken Liyakat Puanı: 10,000 liyakat puanıdır. İki yıl içinde bu sayıya ulaşan kimseler, krallık tarafından ödüllendirilerek, davetiyeyi teslim alacaktır.


...


Büyülü Parşömenler güçsüz gibi görünse de, Mana ve Qi ile doğrudan bağlantılıydı. Yani anlaşmalar dünya tarafından gözetiliyor, şahitlik ediliyordu. 


Altair hızlıca parmağını kanattı ve kanını parşomene damlattı. Lyra'da onu taklit ederek parşömeni imzalamışlardı. 


Parşömen hafifçe parladı ve üzerine damlatılan kanı emdi. 


Anlaşmalar tamamdı! 


Altair ve Lyra çadırdan dışarı çıktılar ve maske almak için şehir merkezine gittiler. Birbirlerinin aynısı olan iki tane maske aldılar. 


Yüzlerinin görünmesini istemiyorlardı. 


Gerçi sadece Altair'ın fikriydi. Gereksiz sorunlarla uğraşmamak için en azından yüzünü değiştirmesi, farklı biri olması gerekiyordu. 


'Austin ve Deeandra çoktan Gloria'da bir bölük komutanı olmuşlardır. Portus ailesinin en yetenekli nesli bu nesildi... Hah~ Umarım savaş alanında karşılaşırız...' 


İki tane beyaz maske aldıktan sonra 3 numaralı kışlaya doğru yola koyuldular. Bir süre sonra kışlaya vardılar ve Altair'ı azda olsa şaşırtacak bir manzarayla karşılaştılar. 


Üçüncü kışla tamamen kızlardan oluşuyordu! 


Bu Altair'ı hiç sevindirmemişti. Kadınlar savaşın psikolojisini anlayacak kadar gelişmiş değillerdi. Çünkü Pulchra ve diğer krallıklarda savaşa giden kişiler her zaman erkekler olmuştu.


Ona profesyonel bir takım gerekiyordu! 


Manevra kabiliyeti yüksek ve adaptasyon yeteneğine sahip insanlar gerekiyordu! 


'İtiraz edersem... Lucy'in işlerini zorlaştırırım. O yüzden onları eğiteceğim...' Altair'ın gözleri parladı ve kışlaya girdi. 


Dışarıda ki kadınlar muhabbet ederken, Altair ve Lyra'nın onlara doğru geldiklerini gördüler. İlk başta uyarmak isteseler de, Altair'ın göğsünde ki rozeti görünce vaz geçtiler.


Altair kışlanın yatakhanesine girmedi. Kapıda duran kızlardan birisine baktı ve soğuk bir sesle konuştu. "Diğerlerini çağır ve burada sıraya geçsinler!" 


Vücudundan garip bir aura yayılıyor, insanları baskı altına alıyordu. 


Baktığı kız Altair'ın cümlesinden sonra arkasını döndü ve yatakhaneye girdi. 


Altair gözlerini kapadı ve beklemeye başladı. Elleri arkasından bağlı, göğsü öne çıkmıştı. Tüm otoritesini ve baskısını gösteriyordu. 


İlk önce onları hizaya getirmesi gerekiyordu. Ardından dostça yaklaşabilir, güvenlerini kazanabilirdi. Bir süre bekledikten sonra içeriden zırhlı kızlar çıkmaya başlamıştı. Hepsi oldukça güzel ve süslü kızlardı. Soylu ailelerden geldiklerini belli ediyorlardı.


Hepsi bıkkınca Altair'ın karşısında gruplara ayrıldılar ve sıralandılar. Hareketleri oldukça yavaş, sıra halinde durmalarına rağmen oldukça düzensiz bir haldeydiler. 


Askerliğin en önemli kuralı; Disiplin'i yok sayıyorlardı.


'Büyük ihtimalle arkalarında ki soylu ailelere güveniyorlar. Pulchra ve Lucy'nin onları zorlamayacağına inanıyorlar, savaşta ölmeyeceklerine inanıyorlar. Ama... Ella'ma yük olmanıza izin veremem. Ölebilirsiniz ama yük olamazsınız...' Altair'ın gümüş gözleri soğudu. Maskesi yüzünden, ifadesi görülmese de yaydığı aura oldukça soğuk ve sakindi. 


Kızlar; dokuz takıma, dokuz takımın her biride, on kişilik beş mangaya ayrılmıştı. Her takımın ve manganın başında bir tane subay önderlik ediyordu.


Bütün grubun önünde de, gümüş zırhlı yeşil saçlara ve yeşil gözlere sahip bir kadın vardı. Kafası dikti ve soğuk gözlerle Altair'a bakıyordu. Duruşunda her hangi bir saygı unsuru yoktu. 


Fakat Yüksek Aşama Usta Seviyesindeydi! 


Altair bir adım öne çıktı ve gür bir sesle bağırdı. "BURADAN KENDİME BİR BÖLÜK SEÇMEM SÖYLENDİ! FAKAT, SİZİN GİBİ APTAL GERİZEKALILAR İLE UĞRAŞACAK VAKTİM YOK!" sadece iki cümle söylemesine rağmen, tüm herkesin kaşları çatılmıştı. Onları umursamadı. Herkesin dikkatini çekmişti. Bu yüzden derin bir nefes aldı. 


"Dediğim gibi! Sizin gibi aptal, gerizekâlılar ile uğraşacak ne vaktim ne de isteğim var! Bu yüzden iki seçeneğiniz var! Kendi isteğinizle gelirsiniz ya da ben sizi zorla alırım! Hangisi?!" onların isteklerini en ufak bir şekilde umursamıyordu. Aradaki farkı düzgün çizmesi gerekiyordu. Burada demir yumruğu onların suratına indirmesi gerekiyordu. 


En önde ki Üsteğmen Altair'a bakarken alayla gülümsedi. "Bunu size yapma hakkını ne veriyor? Burada ki herkes Pulchra'nın önemli klan ve ailelerinden. Bizi zorlayabileceğinizi düşünmüyorsunuz herhalde?" yüzünde ki gülümseme Altair'ın gücünü gördüğünde büyümüştü. Sıradan bir savaşçı onun gibi birisine kafa mı tutuyordu? 


Yürek yemiş olmalıydı?! 


Kadının sözlerini duyan Altair'ın gözleri siyah renge büründü. Etrafında asil bir aura vardı ama hiçte dost canlısı hissettirmiyordu. Yavaşça yeşil saçlı kadına yürüdü ve karşısına geldi. 


Bu kadın ondan birkaç santim daha uzundu. 


Ama Altair hiçbir şeyi umursamadan kafasını kaldırdı ve kadının yeşil gözlerine baktı. "Adın ne? Rütbeni ve buraya geliş amacını bilmek istiyorum.


Yeşil saçlı kadın Altair'a baktı. "Adım Olivia Gray... Pulchra'nın doğusunda ki Gray Markisi'nin kızıyım. Üsteğmenim ve buraya Orbis Akademisi'nin daveti için geldim." 


Altair kafasını salladı. Önce ki hayatından Gray Markisi'ni biliyordu. Oldukça zengin ve nüfuzlu bir adamdı. Fakat Altair onun yönettiği bölgeyi ele geçirmiş ve gücünden etmişti. Olivia'yı ise hatırlamıyordu. Büyük ihtimalle önemsiz bir karakterdi. 


"Anladım." Altair'ın elinde ıslak bir sopa belirdi. Gözlerinde sinirli bir ifade belirirken, ıslak sopa Oilivia'nın poposuna sertçe indi. 


Olivia Altair'ın hareketine karşı koymak istese de yerinden kıpırdayamadığını fark etti. Garip bir kuvvet karşı çıkmasına izin vermiyordu! 


Olivia acıyla inledi. Gözlerinden yaş gelse de bağıramadı ya da sesini yükseltemedi. 


Altair acımadı ve tekrardan sopayı kaldırdı. "İlk olarak! Beşinci kuralı ihlal ettin! Soyunu kullanarak baskı kurmak istedin ki bunun cezası yüz kırbaç! Ama ben sopayla devam edeceğim." 


Altair Olivia'nın gözlerinden gelen yaşları umursamadı ve vurmaya devam etti. "İkincisi! Üsteğmen olmana rağmen üstüne kafa tuttun! Üstelik haklı olmadığın ve krallığın zararına olan bir konuda! Cezası elli kırbaç cezası! Ama ben sopayla devam edeceğim." vurmaya devam etti ve diğer suçlarını açık etti. 


"Üçüncüsü! Üstelerini baskı altına almaya çalıştın ve tehdit ettin! Cezası 150 kırbaç!" Altair'ın eli daha da hızlandıkça Olivia'nın gözünden akan yaşlarda arttı. Yere düşemiyor, bayılamıyor, kaçamıyordu. Üstelik en kötüsü de bağıramıyordu! 


Bir süre devam etti ve Altair ona acıyarak vurmayı kesti. 


Tap! 


Olivia Altair vurmayı kestiği anda yere yığıldı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Usta Aşamasını Yüksek kademesinde olduğundan cildi zarar görmese de, acıyı hissediyordu. Üstelik kaba etinin üzerinde ki kıyafette parçalara ayrılmak üzere ve vücudunu göstermek üzereydi. Bu onun utanç kaynağı olarak Büyü Kalbini etkileyecekti. 


Altair elinde ki sopayı bir kenara fırlattı ve diğer kızlara doğru döndü. Hepsinin gözlerinde yoğun temkin, acıma ve korku vardı. 


Altair'ın siyah gözleri hafifçe parladı ve öldürme niyeti yaydı. "Karşı çıkmak isteyen ve buna teşebbüs etmek isteyen var mı?" sesinde en ufak bir duygu yoktu. Kibirli aptalları erdemli azizelere çevirecek kadar iyi birisi değildi. Onları kurtaracak bir azizde değildi. Bu aptalların sadece demir yumruktan anlayacağını biliyordu. 


Bazen demir yumruk tatlı dilden daha etkilidir. 


Altair bir ses gelmediğini görünce gülümsedi. "Güzel. Başka birilerinin kemiklerini kırmak zorunda değilim." siyah gözleri tekrardan gümüş renge döndü ve normalleşti. 


"Öncelikle ben Altair Nobilis. Yanımda ki kişi de yardımcım Lyra Nobilis. Bundan sonra aranızdan iki yüz kişiye önderlik edeceğim... Size boş vaatler edecek ya da sizinle eğlenecek değilim. Ayrıca kişiliklerinizi değiştirecek kadar zamanım da yok. Bu yüzden kısa keseceğim..." Altair'ın sesi yükseldi. "Aranızdan seçtiğim 200 kişi hem tanrıları kıskandıracak kadar şanslı, hem de şeytanları sevindirecek kadar şansız olacak. Yani, çabalarınızın doğrultusunda ödülleriniz olacak. Hata yapana ceza vermeyeceğim. Ama hata yapana diyorum... Bunlar istem dışı olur; savaşı kaybetmek, bir şey kırmak,  arkadaşlarının ölümüne sebep olmak. Bunlar dahi cezayla sonuçlanmayacak. Fakat... İçerisinde bilinçli olarak yaptığınız herhangi bir şey bulduğumda; ölmeyi bırakın, felç kalmayı dileyeceksiniz..." 


"Üstelik size ölmenizi emretmeyeceğim. Çünkü benim kısa süreliğine de olsa yoldaşlarım olacaksınız. Aynı zamanda hepinizi koruyacağım ve güçlendireceğim. Tabi ki yanımdaysanız... Unutmayın yanımda olmayan herkes düşmanımdır. Aynı şekilde bu ülkeler içinde geçerli..." 


"Yarın bu saatte tekrardan geleceğim. Aranızda benimle gelmek isteyen bir kişi dahi olsa, onu yanıma alacağım ve buradan ayrılacağım. Sakın kendinizi vaz geçilemez ya da önemli saymayın... Canımı sıkarsanız..." Altair devamını getirmedi ve Lyra ile oradan ayrıldı. 


Söylemesi gereken her şeyi söylemişti. Onu kabul eden kişileri yanına alacak ve geliştirecekti. Ancak onu reddeden kişiler en ufak bir şekilde umurunda değildi. Üstelik Ella ve Lucy olmasaydı, çoktan hepsini öldürmüştü. Onların üzerine yük bindirmemek için hiç birisini öldürmemişti. 


Çok az kişi dışında kimse umurunda değil. 


Dünya Altair'a karşı iyi olmamıştı, Altair'da aynı şekilde asla iyi birisi olmamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44615 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr