Bölüm 55.1: Karanlık Irklar

avatar
804 13

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 55.1: Karanlık Irklar



Özel Bölüm: Karanlık Irklar! 


Kaos Büyücüsü sakinleşmekte zorlanan Argentina'ya baktı ve derin bir şekilde iç çekti, "Bugün buraya toplanmamızın nedenlerinden birisi de Karanlık Evren'deki niteliksel değişim." cümlesi anında toplantı salonunu karmaşaya sürükledi. Herkes heyecanla devam etmesini beklemeye başladı. 


Sürekli kayıtsız kalan Altair bile vücudunu doğrultmuştu. Karanlık Evren, Kadim Evren'in merkeziydi. İçeride ne olduğu hakkında kimsenin bir fikri yoktu, lakin orada Yüceleri bile güçlendiren Öz ve hazineler vardı. Ancak Yüceleri dahi öldüren güçlü yaratıklara da ev sahipliği yapıyordu. Her zaman ki sakin Karanlık Evren'de bir değişim, tüm Kadim Evreni ilgilendiren önemli bir meseleydi. 


Duun Kaos Büyücüsü'nün cümlesini bitirmesinden sonra yavaşça ayağa kalktı ve o da devam etti, "Değişimleri fark eden kişi ben olduğumdan dolayı, ben açıklamaya devam edeceğim... Önceden sakin duran Karanlık Evren daha da kaotikleşti. Tahminime göre yeni bir savaş bizi bekliyor. Ayrıca Karanlık Irklar'dan bazı garip yaratıkları türedi ve giderek daha da güçleniyorlar." Önceden Karanlık Irklar ile savaşmış herkesin yüzü ekşidi. Bunların içinde Altair'da vardı. 


Karanlık Irklar Kadim Evren'e değil, Karanlık Evren'e ait canlılardı. İçinde ne olup bittiği belli olmayan bir evrenden çıkan bu yaratıklar çok güçlüydü. İçinden Yüce Seviyesinde bulunan yaratıklar dahi vardı. Güçlenmeleri demek zaman verirlerse Kadim Evreni dahi tehdit edecek bir güç doğacak demekti. 


"Güçlenmelerinin altında ki sebebi anladınız mı?" Isıs düşünceli bir şekilde sordu. 


Duun bir şey söylemek yerine elini uzattı ve ortaya dev bir tabut attı. Bu tabut doksan metreden biraz daha büyüktü. Üzerinde büyük kısıtlamalar ve mühürler vardı. En iyi mühürleme aracı olan Uzay Metali ile karıştırılmış Yıldız Metali'nden yapılmıştı. Yüceleri dahi içinde mühürleyebilirdi. 


Duun bazı el mühürleri yaptı ve tabutun üzerinde ki mühürleri çözdü. Kapağı yavaşça açıldı ve içinden dev bir yaratık çıktı. Dev bir ağzı ve mızrak gibi dişleri vardı. Ağzının köşelerinde ahtapot kollarına benzer kollar sürekli hareket halindeydi. Kolları ve bacakları ağaç köklerinden yapılmış gibiydi. Sırtı beynin yapısına benzer bir et topuyla kaplıydı. Üstü siyah dikenlerle kaplıydı. 


Yaratık ortaya çıktığı gibi tüm Yüceler kaşlarını çattı. Bu yaratık hâlâ canlı ve diriydi. Sürekli gelişen bir aurası vardı. Ağzında ki dişlerinin arasında odunumsu bir et parçası vardı. Sürekli onu çiğniyordu. 


Altair tek bir bakışta onun güçlenme sebebini anlamıştı, "Kendi ırklarında ki kişileri yiyerek evrimleşiyorlar. Üstelik yapıları gereği yamyamlık istekleri oldukça fazla, kontrol eden bir komutan olmadığı sürece birbirlerini yerler. Bu da yeni komutanları yaratır..." bu yaratık Hükümdar Aleminin başlarındaydı. Hükümdar Alemi, Egemen Alemi'nin bir altında ki güç seviyesiydi. 


"Her ne kadar kabul etmek istemesem de Altair haklı... Baskın yaptığımızda aynı ırktan bir dostunun cesedini yediğini fark ettik. Aurası giderek güçlendi ve Hükümdar Alemi'ne adım attı." Duun iç çekerek konuştu. Burada Kadim Evren'in kaderini belirleyecek bir konuyu konuşuyorlardı, şahsi meseleler geride kalmıştı. 


Altair düşünceli bir şekilde ona baktı ve ayağa kalkarak yaratığın üzerine geldi. Onun kafasına dokundu ve gözlerini kapattı. 


"Hey, ne yapıyorsun!" bir Yüce Savaşçı hızlıca Altair'ı durdurmak için ayağa kalktı. Bu yaratığı yakalamak için baskın yapan takım bu Yüce'ye aitti. 


Ancak Duun hızlıca onu durdurdu, "Zhang, paniklemene gerek yok. Altair'ı hiç sevmesem ve yüzünü her gördüğümde onu öldürmek istesem de,  o ruh ve zihin konusunda bir uzman. Şuan onun zihnini okuyor," 


"Ama.." Zhang tereddütlü gibiydi. 


"Bana güven..." Duun sakin bir şekilde Altair'a baktı. 


Bir süre geçti ve Altair hâlâ gözlerini açmadı. Birkaç dakika sonraysa çevrede ki atmosfer bir anda karanlık ve mukuslu bir hâl aldı. İğrenç bir koku odayı doldurdu ve çevre tamamen değişti. 


Yerde iğrenç kokulu mukus gölü vardı. Çılgın kahkahalar etrafı dolduruyordu, korkutucu kükremeler yankılanıyordu. Korkutucu varlıklar hiç bir şey olmamış gibi etrafta geziyordu. 


Şuan da bir canlının gözünden etrafı görüyorlardı. 


Isıs ve Kaos Büyücüsü'nün gözü çevrenin değiştiğini görünce parladı. Bu Altair'ın ilüzyon ve uzay büyüsünde ki zirvesiydi. Bu Altair'ın en korkutucu büyülerinden birisiydi. 


"Aktarılmış Gerçeklik!" 


Havada duran yaratık bir anda acıyla kükredi ve yere yığıldı. Oda tamamen değişti ve yaratığın anılarında ki alanın birebir aynısı oldu. Canavarın hissettiği tüm duygular ve gördüğü her şey birebir olarak dışarı aktarıldı. 


Altari gözlerini açtı ve sakin bir şekilde yerine geri oturdu. "Tahminleriniz doğruymuş, bu görüntülerde onun doğumundan ölümüne kadar her şeyi izleyeceğiz. Dikkatli bir şekilde izlemeyi unutmayın..." 


Herkes ağzı açık bir şekilde etrafa bakındı. Yaratığın hissettiği tüm duyguları sonuna kadar hissediyorlardı. Yaratık şuan da büyük bir korku duyuyordu. Aynı şekilde bu korkuyu oturan Yüceler'de hissediyordu. 


Görüntü yavaş yavaş değişti ve yaratığın hayatını sonuna kadar yaşadılar. Bir yumurtadan örümcek gibi doğmuştu. Çekirdeği çevrede ki karanlık enerjiyi emerek gelişti ve kendi ırkını oluşturdu. Acı ve ölüm dolu bir hayattı. Kendisinin hayatı da insanlar gibiydi. O da garip bir şekilde üreyip, çocuk sahibi olmuştu. Bu çocukları karısı doğurduktan sonra büyütmüş ve sonrasında onları yiyerek evrimleşmişti. 


Hükümdar seviyesinin altında ki İmparator seviyesine kadar sürekli üremiş ve çocuklarını yemişti. Çekirdeği ve kanı saflaşarak sürekli güçlenmişti. Sonrasında bulunduğu yerden ayrılmış ve Kadim Evren'le Karanlık Evren arasında ki sınırda savaşa katılmıştı. Orada herkes kendisi gibiydi. İlk geldiğinde iç güdüleri ona çevresinde ki tüm yaratıklara saldırmasını ve onları yiyerek evrimleşmesini söylüyordu. Ancak zihnine iletilen bir mesajla bir asker gibi olmuştu. 


'Toparlan!!' 


Baştan çıkarıcı bir kadın sesiydi. 


***


Bir saat sonra çevrede ki atmosfer dağıldı ve herkes soğuk bir nefes verdi. 


Isıs endişeli bir şekilde konuştu, "O kadının aurası en az Yüce seviyesindeydi! Üstelik sadece bir emirle hükümdarları emrine aldı!" yaratığın son saniyelerinde zihnine çok güzel bir kadının görüntüsü gelmişti. Bir kral gibi tüm yaratıklara boyun eğdiriyordu. 


Kaos Büyücüsü'nün sakin yüzünde bile değişik duygular ortaya çıkmıştı, "Katılıyorum. Düşmanlarımız bu sefer oldukça güçlü... Ayrıca o bir yaratık değil de, daha çok bir Asil'e benziyor." 


Herkes kafasını Altair'a çevirdi. Altair şuan da insanımsı formundaydı, bu yüzden Asil aurası çevresinde değildi. Ayrıca yüzünde bok yemiş gibi bir ifade vardı. Tohumlarını bir yere bırakmadığına ve yanlışlıkla birisini Asil'e çevirmediğine emindi. Ancak bunlar önemli olan şeyler değildi. 


'Lanet olsun, neden bir yaratık olmak zorundaydı! Vücut hatları ve yüzü çok güzeldi! Ona sarılarak uyumak ne kadar hoş olurdu!' 


Herkesin kendisine baktığını gören Altair kafasını salladı ve "Hiç bir fikrim yok. Karanlık Evren'e sadece Isıs ile birlikte girdim. Onda da her daim benimle birlikteydi, bu yüzden birisini dönüştürmüş olma imkanım yok. Ayrıca hiç çocuğum yok, Asil'ler hariç kimseyi hamile bırakamıyorum." dedi. 


Yüceler arasında özel bir ilişkiye sahip iki kişi vardı. Altair ve Isıs'di bunlar. Yaklaşık on bin yıl önce Isıs ve Altair Karanlık Evren'e birlikte girmişti. Birbirlerini sadece çıkar için tanıyan iki kişi sonunda çok yakın dostlar olarak oradan çıkmıştı. O kadar yakınlardı ki diğerleri onların karı-koca olduklarını düşünüyordu. 


Isıs'in güzel yüzünde acı bir gülümseme belirdi, "Hamilelik konusunda bir şey bilmesem de, Altair sürekli benim yanımdaydı. Birini Asil'e dönüştürmüş olamaz." bu güzel gülümsemenin içinde yoğun bir acı saklıydı. Altair'ın kalbi bu gülümsemeyi görünce karmaşıklaştı ve kararını sorguladı. 


Kaos Büyücüsü o gizli duyguyu fark etmiş olsa da çaktırmadı ve rahatlamış gibi kahkaha attı, "İyi, iyi... Karşı tarafta bir Asil olabileceği ihtimali beni, ölümden bile daha çok korkutuyor. Karşımızda bir Asil olmasındansa Kaos İnsanı ordusunun olmasını tercih ederim..." 


Kaos İnsanı en yetenekli ırklardan birisiydi. Ancak Asil'ler kadar özel ve güçlü değillerdi. Hatta Altair'dan kendisini Asil'e dönüştürmesini isteyen bir çok varlık vardı. Çünkü çok özel ve güçlülerdi. 


Altair'sa sadece şunu söylemişti, "Bir Asil Dux olarak sadece 10 kişiyi Asil'e çevirebiliyorum. Bu 10 kişilik kadroyu çoktan doldurdum, ancak uzun zaman önce bu on kişi de öldü. Şuan da üreyemem ve başkasını Asil ırkının tohumlarını aktaramam. Chüss!" dedikten sonra uzun bir süre gözükmemişti. 


"Yanlış görmediysem o sadece sıradan bir Asil'le eşdeğer kana sahip... Sadece Lord seviyesinde olmalı diye düşünüyorum, bir Lord sadece emir verebilir. Korkmanıza gerek yok, benim gibi İmparator seviyesinde bir kana sahip değil." Altair bir Dux'tu. Bir Önder, olarak kendi ırkının kurucusu; İmparatoruydu! Kan bakımından en güçlü oydu! 


Altair kan saflığını bir çok seviyeye ayırmıştı; Lord, Baron, Vikont, Kont, Marki, Prens, Dük, Kral ve İmparator olarak ayırmıştı. 


İmparator seviyesinin zirvesinde bir kan saflığına ulaşan kişi evrim geçirerek, sırada ki Asil formuna bürünüyordu. Altair çoktan Uzay-Zaman Asil'i olarak son formunu oluşturmuştu. Artık çocukları güçlü bir Uzay-Zaman anlayışıyla doğacaktı. Tabi bir Asil ile çiftleşebilirse geçerliydi bu... Hâlâ üç dönüştürme hakkı vardı. 


Kaos Büyücüsü'nün omuzları rahatladı ve derin bir nefes verdi, "Sadece sıradan bir Lord'sa iyi. Cehennem Asil'inin Fiziğine ve Asil'in Buyruğuna aynı anda sahip olan bir Prenses olsaydı, oldukça zorlanırdık. Sonuçta kaç tane olabileceklerini bilmiyoruz..." ikinci bir Altair olabileceği düşüncesi bile herkesi ürpertiyordu. 


Altai sakince elini kaldırdı ve onun sözünü kesti, "Belli bir ücret karşılığında orayı incelemeye gidebilirim. Ruh ve Uzay-Zaman anlayışım sayesinde kimse beni tutamaz. Ayrıca Baştan Çıkarma Sanatı'mın verdiği dönüşüm becerisi sayesinde orada ki insanımsı figürlere dönüşebilirim." 


'Ücret' kısmını duyan Yüceler kaşlarını çattı. 


"Ücret mi? Böyle mühim bir konu olmasına rağmen hâlâ kendi çıkarlarını mı önemsiyorsun?" 


"Evet! Kadim Evren'in huzuru için fedakarlık yapıp, evrenin özünü kullanarak bize bilgi sağlaman gerekiyor! Her daim Kadim Evren'in nimetlerinden faydalandın! Borcunu ödemenin zamanı geldi!"


"Aynen! Bencilliğin ve açgözlülüğün bile bir sınırı olmalı!" 


Yüceler arasında ki zirve figürler Altair'a öfkelerini kustular. Ve oldukça haklı oldukları belliydi. Isıs ve Kaos Büyücüsü dışında herkes Altair'a baskı yapmıştı. 


Altair elini indirdi ve sakince konuştu, "Kadim Evren en ufak bir şekilde sikimde değil. Elde ettiğim her şeyi tırnaklarımla kazıyarak aldım, kimse bana bedava bir şey vermedi. Her daim altında derin komplolar ya da ölüm kalım savaşları oldu! Ayrıca kimseyi sevmiyorum, burada benim için önemli bir şey yok! Kadim Evren'in yok olması sadece benim konakladığım odanın yok olması demek! Tek yapmam gereken Kadim Evren'den kaçmak!" onu hayatta tutan tek şey bir amaçtı. Hayatını sadece o amaca adamış, merkezine orayı almıştı. On binlerce yıldır tek hedefiydi. Sırf onun için ruhunu bölmek gibi aptalca bir şey yapmış, binlerce yıl boyunca evrenin en acı verici şeyine katlanmıştı. 


Karanlık Evren'e göz atmak istemesinin sebebi de hedefinin karşısına çıkan bir taş olmayacağına emin olmaktı. Ayrıca orası hakkında garip bir hissi vardı. Bir şey onu oraya çağırıyordu. Ne olduğuna emin olması gerekiyordu, aksi takdirde yeni bir kalp şeytanıyla uğraşmak zorunda kalacaktı. Gücü zaten çok yavaş artıyordu, daha da yavaşlamasına izin veremezdi. 


Argentina bu ivmeyi kullanmak istedi ve haykırarak ayağa kalktı, Altair'a olan nefreti çok büyüktü. Çünkü ablası bu adam tarafından ele geçirilmişti! "Her zaman ki gibi kendi zevklerin ve isteklerin için diğerlerinin refahını yok ediyorsun! Sen tam bi-" cümlesini devam ettirecekti ancak şeytani bir enerji vücudunu sardı ve onu susturdu. Argentina korkuyla her zaman kendi ablası gibi gördüğü büyük kardeşi Isıs'a baktı. 


Isıs soğuk bir şekilde Argentina'ya baktı, "Yeter. Kıdem ve güç olarak senden üstün, eğer devam edersen ondan önce ben harekete geçeceğim!" gözlerini ondan çevirdi ve diğer Yücelere baktı. 


"Evrenin refahını kendi canından daha çok önemseyen kişiler olarak neden öne çıkmıyorsunuz? Aileniz, bölgeniz, sevdiklerinizin yaşadığı yer değil mi burası? Neden karşılıksız bir şekilde kendi hayatınızı tehlikeye atmıyorsunuz? Neden Altair bunu yapmak zorunda?" şeytani enerji herkesin omurgasını ürpertecek kadar yükseldi. Kaos Büyücüsü, Altair ve zar zor dayanan Duun dışında herkes korkuyla titriyordu. 


Kaos Büyücüsü'nün çevresinde dalgalanan kaos parçaları enerjiyi anında parçalayarak kendine ulaşmasını engelliyordu. Altair ise Uzay Alanını kullanarak enerjinin başka yöne sapmasını sağlıyordu.  Duun'sa zar zor Yaşam Özü'nü kullanarak karşı koymaya çalışıyordu. Ancak Şeytani Enerji Yaşam Gücünü anında eritiyordu. 


Bu Duun ve Isıs arasında ki en büyük farktı! 


Eğer Duun Kan Özü'ne sahip olmasaydı, Isıs'ın Şeytani Enerjisine karşı koyamayacaktı! 


Duun aradaki farkı görünce afalladı, 'Sadece 20,000 yılda bu kadar güçlendi mi? İmkansız!' sadece 20,000 yıl önce Isıs Duun'un gücüne karşı koyamıyordu. Ancak Duun neredeyse aynı güçte olduklarını fark edince, tahtının sallandığını hissetti. 20,000 yıl çok uzun bir zaman gibi gözükse de Altair'ın gücü 10,000 yılda sadece Düşük Aşamadan, Orta Aşamaya çıkmıştı. Bu bile oldukça büyük bir atılımdı! 


Duun Kaos Büyücüsü ile aynı seviyede, 8. Seviyenin Zirvesindeydi. Isıs ise 8. Seviyenin Ortasına daha yeni ayak basmıştı. Ancak sadece 20,000 yılda Duun'u bastırmaya yaklaşmıştı. 


'Sanırım Yaşam Özüne ağırlık vermeliyim. Kan Elementine olan yatkınlığımı görmezden gelmem gerekiyor... Ne yazık..' 


Argentina ve diğer tüm kadın yüceler Isıs'e şaşkınca baktı. Yüce'ler arasında ki kadınların liderinin bu kadar güçlü olması onlar için iyi bir şeydi. Ancak...


Yanlış tarafta değil miydi? 


Altair kadınların en büyük düşmanı olarak biliniyordu. Lakin kadınların biricik korucuyusu düşmanını koruyordu. 


"Büyük kardeş, sen..?" Argentina ağzında ki kanı sildi ve aklına çok kötü bir ihtimal getirdi. 'Siktir! Ona aşık olmuş olamaz değil mi? Son zamanlarda oldukça yakınlaşmışlardı! Öyle ki onu tapınağına dahi almıştı! Altair'da onu kimsenin içini görmediği kulesine almıştı.' 


O sırada Isıs'in sakinleştirici sesi Argentina'nın zihninde yankılandı, 'Endişe etmene gerek yok. Onunla aramda romantik bir ilişki yok...'


Argentina büyük bir yükten kurtulmuş gibi rahatladı. 


'Teklif ettim lakin reddedildim.' 


Brogh! 


Argentina kan kustu ve bayıldı. 


"Büyük kardeş!" 


"Tris! Hızlıca kutsa!" 


Argentina'nın etrafını altın renkli haleler kapladı ve kadın Yüceler etrafında toplayıp onu korudu. 


Hepsi öfkeyle Altair'a baktı. 


"Benim ne suçum var?" Altair şaşkın bir şekilde onlara baktı. Bu sefer gerçekten hiçbir şey yapmamıştı. 


"Bilmiyorum ama kesinlikle bir şey yapmışsındır!" Tris elinde ki altın ışıkla Argentina'yı kontrol ettikten sonra Altair'a öfkeyle baktı. 


"Aynen öyle! Büyük kardeşin önemli bir eşyasını almış ve onu tehdit etmiş olmalısın!" Viv isimli bir kadın Altair'a büyük bir nefretle bakıyordu. Altair bir zamanlar onun çocuğunu kaçırmış ve onunla bir gece geçirmek zorunda bırakmıştı. Isıs'in çocuğu olmasa da öğrencilerinden birisini kaçırmış olmalıydı. 


Isıs kaşlarını çattı, "O bir şey yapmadı, ben Argentina fazlasıyla haddini aştığı için onu uyardım." 


Bir kadın yüce onun önüne geldi ve buz gibi bozuk elini hafifçe okşayarak teselli etti, "Endişe etmene gerek yok büyük kardeş... Biz her zaman senin yanındayız, bir sıkıntın varsa bize söylemelisin!" 


Altair ne olup bittiğini anlamamıştı. 'Oh... O kadar kötüyüm ki, bir bok olduğunda anında beni suçluyorlar. Oysa hepsiyle bir gece sarılarak uyumuştum. Ne kadar iyi birisi olduğumu bilmiyorlar mı?' 


Altair'ın bir takıntısı vardı. Bir şeye sarılmadan uykuya dalamıyordu. Bu kendi yalnızlığını telafi etmek için yaptığı bir şeyken, binlerce yıl hiç aksatmadığından dolayı takıntıya dönüşmüştü. 


En sevdiği şey uyumak olan Altair'ın, en büyük hobisi de kadınlara sarılmaktı. Yastıklarda ve erkeklerden nefret ettiğinden onlara sarılacak hali yoktu ya?


Argentina hariç burada bulunan tüm kadınlara sarılarak uyumuştu. Hepsinin hissettirdiği yumuşaklık ve rahatlığı hatırlıyordu. 


Tabi Altair'ın böyle bir hobisi olduğunu yardımcıları hariç kimse bilmiyordu. Kaçırdığı ve alıkoyduğu kişiler bile utancından ve korkusundan kimseye söylememişti. 


Ah... Kaçırdığı kişilerin hisleri mi? 


'Öyle bir şey mi vardı?'


Evet... 


'Umurumda mı?' 


Değil mi? 


'Tabii ki değil... Sadece bir sarılma değil mi? Ne var alt tarafı onları ellediysem... Gerçi bir ara bazıları kirlendiğini söyleyerek intihar etmişti. Tsk tsk!' 


Gerçekten has bir orospu çocuğusun...


'Bunun bir iltifat olarak alıyorum ve tanıdığım tüm erkeklere armağan ediyorum. Onları görmek bile iştahımı kaçırıyor...' 


Altair yavaşça ayağa kalktı ve gitmeden önce konuştu, "Ben kaçıyorum. Eğer dediklerimi kabul ederseniz, Isıs'e haber verin ki beni bulsun. Bye bye~" dedi ve bir havai fişek gibi patladı. 


Gittiğini gören herkes rahatladı ve sakinleşti. 


***


2500





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr