***
Toplantı salonundan yüz milyonlarca ışık yılı uzakta bir yaşam gezegeni vardı. Bu gezegen yaşam ve güzelliklerle dolu, büyük bir gezegendi. Morumsu bir halka gezegeni çevreliyordu, bu halka bir kalp gibi, uzay elementini gezegenini içine pompalıyordu. Böylece Uzay yasaları gezegende daha belirgin ve güçlü oluyordu.
Gezegenin merkezinden güçlü bir yaşam gücü yükseliyor, gezegen adeta nefes alıyordu. Denizin derinliklerinde ki güçlü ve kadim auralar, deniz yaşamının bolluğunu artırıyordu.
Bu muhteşem gezegen Kadim Evren'deki en çok istenen gezegenlerden birisi; Asil Krallıktı!
Bu gezegen güneşin yarısı kadardı. Kendine ait bir yıldızı olmamasına rağmen, gündüz-gece döngüsü ve yaşam sağlanıyordu. Sadece 4/1'i karaydı. Geri kalanı saf sudan ibaretti.
Gezegenin merkezinde gökyüzünü yaran elli katlı dev bir kule vardı. Kulenin belirli bir rengi yoktu, her gün farklı bir renge bürünüyordu. Ancak çevresinde Uzay ve Zaman dokusu bükülüyor, zaman akışını manipüle ediyordu.
Burası Ana Zaman Kulesi'ydi!
Yüce Diyar'da bulanan sahte bölgeden farklıydı. Burası has ve gerçek olan, her şeyin bulunduğu, cenneti kıskandıracak özellikleri olan uzay-zaman büyücülerinin hayali olan yerdi. Şuan da olmayan güneşin battığı yerdi!
Gezegenin atmosferinde ki uzay bir kağıt gibi parçalandı ve Altair bir adım atarak içinden çıktı. Kendi ışık ve yaşam büyüsüyle yarattığı Gece-Gündüz döngüsü kendini tekrarlamaya başlamıştı.
Altair tekrardan bir adım attı ve Zaman Kulesinin girişine ışınlandı. Kendisi bile arıttığı bu dev kulenin içine ışınlanamıyordu. Çünkü kule büyüleri ve özel güçleri yansıtma gücüne sahipti. Eğer deneseydi, büyük ihtimalle milyonlarca kilometre uzağa ışınlanacaktı.
Zaman kulesi bir kilometre yüksekliğine ulaşıyordu. Sıradan bir sütuna benzese de her katında farklı bir dünya barındırıyordu.
Altair girişte belirdiğinde kapıyı tembelce koruyan güzel kadınları görünce sıkıntılı düşüncelerini bir kenara attı ve daha iyi bir ruh haline geçti. Kaos Büyücüsü ve diğer yaşlı erkek suratlarını görünce kendini tutması yüzünden zihni yorgundu. Bu on binlerce yıldır süren bir travmanın artıklarıydı.
Ne kadar acı çektiyse, işin içinde bir erkeğin parmağı vardı. Bu yavaşça Altair'da bir nefret oluşturmuş, zaten çıkarlar için ona yakınlaşan erkeklerden uzak durmasına ve zamanla erkeklerden nefret etmesine neden olmuştu.
Erkeklerde Altair'dan oldukça nefret ederdi, çünkü yanlarında getirdikleri kadınlar Altair'ın cazibesine kapılır ve dikkatleri sürekli dağılırdı.
Gerçi Altair onlar nefret etmese de onları sevmiyordu. Kim bir çiçek varken, kaya parçasına bakar ki?
Altair onların esneyen suratlarını görünce daha da rahatladı ve etrafında ki gizlilik büyüsünü kaldırdı.
Tembel bir şekilde etrafa bakan kadınlar Altair'ı fark edince dikkat kesildi ve saygıyla eğildiler. Altair'ın onları incelediğini hissettiklerinde içlerinde bir şeyler kıpırdadı ve heyecanlandılar. Çünkü kule ustası Altair onlar için ulaşılmaz bir tanrı gibiydi. Eğer onunla aynı yatakta yatarlarsa ertesi gün bir seviye daha güçlü olarak uyanacaklarına dair bir efsane dahi vardı.
Ayrıca Altair'ın gördükleri en yakışıklı ve nazik erkek olduğundan kulede ki bütün kadınlar onu çok severdi. Öyle ki onun sapık olduğunu bile düşünmüyorlardı, çünkü Altair istemeyenin vücuduna asla dokunmamıştı. Eğer yanlışlıkla ve farkında olmadan yaparsa, en iyi şekilde karşılığını verirdi.
Kaldı ki burada ki her kadın hâlâ bakireydi. Bu da Altair kimsenin bekaretini almamış birisi olduğunu gösteriyordu, sadece onlara sarılarak uyuyordu. Bunun nedenini de bir çok kez anlatmıştı zaten..
"Hehe! Usta Altair bugün yine muhteşemsiniz! " sağ tarafta ki koruma olan Solara nazikçe kıkırdadı. Altair'a bakarken yüzünde büyük bir saygı ve istek vardı. O diğerlerinden daha şanslı olmuş ve Altair'la birlikte yemek bile yemişti. Ertesi gün garip bir şekilde uzay yasalarını daha iyi anladığını fark etmiş, herkese anlatmıştı.
Altair nazikçe kıkırdayarak karşılık verdi, "Biliyorum. Bu kıytırık kuleyi daha renkli hale getirdiğiniz için teşekkürler..."
Altair'ın bu nezaket dolu halini diğer Yüceler görseydi; anında oradan uzaklaşır ya da Altair'a tüm güçleriyle saldırırlardı.
Çünkü Altair sadece iki durumda nazikçe gülebilirdi;
İlki ya size ait bir şeyi istiyordur; onu isteyecektir - ki vermezseniz çalar. Yava seve seve, ya da sike sike alır!
İkinci durumda da; Altair'ın yerini Karanlık Irklar'dan bir casus almıştır - ki bu aslında o kadar kötü değildir. Koyunlarında besleyecekleri yılan, Altair'dan daha uslu ve zararsız olacaktır. Ancak gene de Karanlık Irklara olan nefretleri yüzünden onları biçerlerdi.
"Kya~ Bu arada okullar arasında ki yarışmada herkesin içinden geçtik! Yardımcı usta siz daha detaylı olarak açıklayacaktır!" Solara'nın gözleri parladı. Yardımcı kule ustası onlar için nazik bir abladan daha öteydi. Altair'a daha fazla saygı duysalarda, yardımcı kule ustasını kendilerine daha yakın görüyorlardı.
Altair'ın gözleri parladı, "Duun'un öğrencilerini dövdünüz değil mi? Ruh'a Dokunan efsununu yaptığım silahlarla daldınız değil mi?"
"Evet!" Solara heyecanla kafasını salladı. Ruh'a Dokunan sadece Altair'ın yapabildiği bir efsundu. Her saldırının direk olarak ruha olmasını sağlıyordu. Ancak saldırılar genellikle zarar vermezdi, bunun yerine insanın kendisini doğramayı yeğleyeceği bir acıyla karşılaşmasını sağlardı.
"Mn! Artık daha iyi hissediyorum! Hehe! Her zaman birinci olduğumuzdan dolayı hep bize karşı birleşiyorlardı, çektikleri acıları sonuna kadar hakediyorlar!" diyen Altair kulenin kapısından girdi.
Sıradan öğrencilerin karşısına çıkması gereken lobi yerine Altair adımını attığı gibi 50. kata çıkmıştı.
Bu uzay büyülerinin sağladığı kolaylıktı!
Sadece bir adım atması bile dünyalar arası yolculuk yapmasına olanak sağlıyordu!
Altair etrafa bakındı ve yumuşak vücutlu yardımcılarını aradı. Sonrasında yardımcı kule ustasının Yönetim Ofisi'nde olduğunu duymasıyla oraya yöneldi.
Yönetim Ofisi adında anlaşıldığı gibi Zaman Kulesi'nin yönetimi hakkında ki her şeyin tartışıldığı ve kararlarının verildiği yerdi. Altair bu konuda kötü olmasa da onu en yakın olduğu kişilerden birisine; Yardımcı Kule Ustası olan Elena'ya bırakıyordu.
Çünkü bu işte gerçekten yetenekliydi.
Eğer bir Tanrı Krallığına giderse, onu kısa süre de Egemenliğe çevirebilirdi. Kısa süreyse; 10,000-20,000 yıl arası gibi bir süreydi.
Oldukça kısaydı!
Altair etrafta ki güzel heykeller ve eşi benzeri olmayan güzellikleri umursamadan direk yönetim odasına gitti. Nadir metallerden ve koruyucu tılsımlardan yapılmış kapıyı direk açtı ve gülümseyerek içeriye girdi.
İçeriye girdiği gibi bir toplantı masasında hararetli bir şekilde tartışan eşsiz güzellikler kafasını ona doğru çevirdi.
Toplantı masasının üzerinde onlarca belge üst üsteydi. Birbirinden güzel on kadın Altair'a bakakalmıştı. Ardından rahat bir nefes aldılar ve işlerine geri döndüler. Sorunlar anında dile getiriliyor, toplantıyı yöneten Elena tarafından hızlıca çözülüyordu.
"31. Kat, 4. Vadi, 9. Bölümde bulunan Zaman Odalarında, Zaman akışında bozulma var. 10/1 oranında ki akış, 1/10 olmuş." formasyonlardan ve aletlerden sorumlu bölüm ustası Malin Elena'ya bir dosya uzattı ve diğer sorunları söyledi. Malin Altair'ın bizzat öğrettiği birisiydi. Aynı zamanda Elena'dan sonra Altair'ın yanına gelen kişilerden birisiydi. Parlak sarı gözleri ve sürekli gülümseyen bir mizacı vardı. Soğuk ve gergin ortamı ısıtan saf bir havası vardı. Tabii bu dışardan gören kişilerin ilk düşüneceği şeydi. Aslında yaşlı bir sürtüktü. Altair'dan on kat daha yaşlıydı ve içinde büyük bir hırs vardı. Siyah saçları omuzlarının üzerine dökülmüştü, kulaklarında ki altın küpeler her anı kaydediyordu. Altair'a bakarken, gözlerinde ki açgözlülüğü hiç saklamıyordu.
Malin 50. kata girme izni olan az kişiden birisiydi.
Elena tereddüt dahi etmeden konuştu, "9. bölümde ki tüm odaları kapatın, bunun yerine vadinin dışında ki ovalara açın. Orası daha uygun bir yer, ayrıca kızlara söyle; bundan sonra liyakat puanlarını takas etmesinler. Aksi takdirde onları şutlayacağız."
Elena'nın teni külümsü bir renkteydi. Sarı ve kahverenginin açık tonlarının karışımdan oluşan eşsiz keskin gözleri vardı, şakaklarının üstünden çıkan çift boynuz ona ultra bir çekicilik katıyordu. Sanat eseri gibi gözüken vücuduyla, kardeşi olan Argentina'dan tamamen farklı gözüküyordu.
Çünkü; o bir Asildi!
"Anlaşıldı." Malin kafasını salladı ve koltuğuna geri oturdu.
Diğer bölüm ustları; Öğrenci alımlarından sorumlu Rylen, muhasabe ve hazineden sorumlu Roselin, öğretmenlerden sorumlu Emily, ailelerden ve dış işlerden sorumlu Soey, adalet ve nizamdan sorumlu Tristyn, büyücülerden sorumlu Ceres, savaşçılardan sorumlu Daphne, bahçelerden ve üretimden sorumlu Vesta, korumadan ve formasyonlardan sorumlu Malin teker teker diğer sorunları da anlattıktan sonra zaman hızlıca aktı.
Bir süre geçti ve Elena son sorunu da çözdükten sonra tüm kadınları odadan kovdu. Malin odadan çıkarken Altair'a çapkın bir şekilde göz kırpmıştı.
Kapı kapandıktan sonra Elena sakin bir şekilde koltukta oturan Altair'ın yanına oturdu. Onun kutsal silahına baktı ardından sakin gözüken gözlerine baktı. Bu gözlerin içinde ki her daim kendini diğerlerine kapayan genci gören belki de tek kişiydi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..