10,000 Special: Yanımda Olduğu Sürece

avatar
795 18

Yüce Büyü Hükümdarı - 10,000 Special: Yanımda Olduğu Sürece



Bu bölüm rahatsız edici içerikler, kelimeler ve olaylar içerir. Lütfen, hassas zihniyetli insanlar okumasın... İlginiz ve alakanız için teşekkür ederim.


İyi seyirler...


****


Evrenin ıssız bir köşesinde, ölümlülerle dolu bir gezegen vardı. Bu gezegen oldukça sakin ve ferahtı. Issız bir yerde olduğundan dolayı, hiç kimse Tanrı aşamasına varamamıştı.  


Gezegenin en doğusunda hoş mu hoş, cennettenmiş gibi gözüken bir kasaba vardı.  Kasaba sıradan kasabalara göre daha büyük ve gelişmiş haldeymiş. Temiz yollar, sürekli gülen insanlar, güle oynaya gezen çocuklar ve mutlu çiftler. Bu kasaba tam bir huzur yuvasıymış. 


Kasabanın en doğusunda, rahat ve büyük bir ev vardı. Bu evde; tüm kasabanın hayranlık duyduğu çift yaşıyordu. Yaklaşık bir yıl önce gelmelerine rağmen, bu kasabanın bu kadar huzurlu hale gelmesine neden olmuşlardı. Bu yüzden herkes onlara sonsuz bir saygı duyuyor, onlar hakkında kötü düşüncelere sahip olmuyorlarmış. 


Kasabanın doğusundaki evde;


"Tatlım! Bulaşıkları yıkıyorum!" nazik ve hoş erkek sesi, mutfaktan yankılandı. Sesindeki nezaket ve aşk, buzu dahi eritebilecek seviyedeydi. İnsanın içini ısıtan bir sıcaklık, sadece ses olmasına rağmen etkisi büyüleyiciydi. 


"Hadi, ama! Bugün özel bir gün! Sadece bulaşık yıkayarak zaman geçiremezsin!" beyaz saçlı ve kırmızı gözlü hoş bir kadın karşılık verdi. Evin avlusunda, bacaklarını uzatmış ve güneşin tadını çıkarır haldeydi. Kiraz dudakları ve mükemmel bir teni vardı. Karnı şişikti, hamileliğini vurguluyordu. Ve boyutuna bakılarsa, yakında doğuracak gibiydi. 


"Tamam~" erkek sesi tekrardan yankılandı ve evin kapısından, buzu dahi eritebilecek gülümsemeyle yakışıklı bir genç adam çıktı. Bu genç adam; etrafındaki sıcak aurayla, ilahi mükemmelliğin somut hali gibiydi. Yüzündeki nazik gülümseme, çevreyi daha da ısıtıyordu. Huzurlu bir aurayla, ışığın oğluymuş gibiydi. Onun etrafında enerjiler bile rahatlıyor, dalgalanmayı bırakıyordu. Kısa saçları garip bir şekilde mükemmel şekilliydi, geniş omuzları ve pürüzsüz cildi güneş ışıklarının altında parlıyordu. 


Elindeki tabakta farklı renklerde makaronlar vardı, aynı zamanda iki farklı kitabı da yanında getiriyordu. Gözünde hoş gözlükler vardı, siyah gözlerini saklamak istiyor gibilerdi, ancak başarısız oluyorlardı. Zeka dolu gözleri, kadına bakarken kıvrılmıştı. 


"Al! Gerçekten harikasın!" kadın ayaklarını salladı ve mutlulukla adama baktı. Gözlerinde büyük bir sevgi vardı. Beyaz saçları, kovboy şapkasına benzer şapkanın altında dalgalanıyordu. Rüzgar karşısında uçmasın diye, eliyle ucundan tuttu. 


"Biliyorum, tatlım. Bu yüzden bana bir öpücük vermelisin." dedi adam nazik bir şekilde. Ardından elindeki tabak ve kitapları bir kenara koydu. Yüzünde nazik bir gülümsemeyle, kadına doğru eğildi ve nazik bir şekilde dudaklarını kilitledi. 


Kadında nazikçe karşılık verdi ve bir süre öpüştüler. Sonunda, adam kafasını geri çekti ve kadının yanağına küçük bir öpücük kondurdu. 


Kadın durumdan şikayetçi gibiydi, "Senin dudakların nasıl benimkilerden daha güzel? Ayrıca cildini ve kokundan bahsetmiyorum bile... bir de saçların var. Nasıl bir kadın olmamana rağmen, cildin en güzel kadınınkinden bile daha güzel? Burada yanlış bir şey yok mu?" her zamanki gibi kısa süren öpüşmeden şikayetçiydi. Ayrıca onları yaratan kişilere küfür ediyor, duruma olan şikayetini dile getiriyordu. 


Ancak adam sadece gülümsedi, "Bir tanem, biliyorsun ki Asiller olarak diğerlerinden daha üstün ve güzel fiziğimiz var. Benim Cennet Fiziği'min verdiği zarafet, Asil ırkımın verdiği asalet ile karışınca, en güçlü imparator bile karşımda diz çöker." durumdan şikayetçi değil, aksine mutlu gibiydi. Sonrasında arkasını döndü ve içecek getirmek için mutfağa geri döndü. 


Kadın yanaklarını şişirdi, "Eee? Ben de çoktan Orman Asili'yim? Ancak sadece biraz değişiklik var. Hâlâ seninkinden daha kötü..." 


Elinde bir demlik ve tepsiyle gelen adam nazikçe kıkırdadı, "Amanın... gene kıskançlığın mı tuttu? Unutma, bedenimin her bir santimi sadece sana ait. Bu kadar kıskanmana gerek yok." 


Kadının yüzünde arsız bir gülümseme belirdi, rüzgar eteğini dalgalandırıyor; siyah çorabın gizlediği bacaklarını ortaya çıkarıyordu. "Hehe! Bana aitsin! Her bir parçan sadece bana ait ve her daim öyle olacak!" 


Adam elindekileri masaya bıraktı ve kadının yanındaki şezlonga oturdu. Masa ikisinin arasındaydı, bu yüzden ikisine de çay koydu ve karısına mutlulukla uzattı. 


"Dikkat et. Sıcak, ağzın yanmasın." 


"Biliyorum~ Evren'deki en narin şeymişim gibi davranma! Sadece hamileyim ve iki ayım kaldı. Sonrasında eskisi gibi koşabileceğim!" kadın gözlerini devirirken, çayından mutlulukla bir yudum aldı. Ardından pembe renkli bir makaronu da ağzına attı ve mükemmel lezzetlerin keyfini çıkardı. Kafasını kocasına çevirdiğinde, bacak bacak üstüne atmış bir şekilde kitap okuduğunu gördü. 


"Kocacığım?" 


"Efendim, karıcığım?" adam kitabını kapattı ve ona seslenen karısına baktı. 


Kadın elini uzattı ve "Elimi tutmanı ve sadece bana odaklanmanı istiyorum." dedi. Yüzünde somurtkan bir ifade vardı. Hormonlarından dolayı duygu değişimi çok aniydi - ki kocası da bunu çok iyi biliyordu. 


"Tabii ki..." adam kitabı bir kenara koydu ve kadını elini tuttu. Neredeyse kemiksiz gibi hissettiren, eli tuttuğunda gözleri yavaşça hareket eden bulutlara dönüktü. Sadece buraya gelmek için çektiği acıları unutmaya çalışıyordu. 


"Bana sarılmanı istiyorum... Yıldız kaymasına az kaldı. Yakında gökyüzü tamamen kararacak ve yıldızlar düşecekler." 


"Lyra..." Altair bir şey söylemedi ve uzandığı şezlongu, aradaki masayı bir kenara koyduktan sonra Lyra'nınki ile birleştirdi. Ardından koluyla onun küçük ve narin vücudunu sararak sarıldı. "...seni seviyorum." 


Lyra'nın yüzünde hafif bir gülümseme ortaya çıktı, "Biliyorum... ben de seni seviyorum." 


Altair onun şişkin karnını okşadı ve en kıymetli varlığı sevgiyle kucakladı. Gözleri yavaşça kararan gökyüzüne dönüktü, yıldız kaymasının başlayacağı belliydi. 


Yıldız kayması oldukça özel bir şeydi. Sadece 100 yılda bir meydana gelen doğal güzellikti. Yıldızlar kayarken, güneş yerini karanlığa bırakır ve kayan yıldızların belirgin olmasına izin verirdi. Bu zamanlarda tüm krallıklarda bereket olur ve festivaller düzenlenirdi. 


Altair kollarındaki narin figürle birlikte kayan yıldızları izledi. Yüzündeki mutlu gülümsemeye rağmen, onun yanında düşen yıldızlar aklına geliyordu. Ancak karısına hiç bir şey göstermiyordu, yeterince acı çektiğini düşündüğünden onu her şeyden uzak tutmalıydı. 


Acı. Yük. Keder. Yalnızlık. Öfke.


Karısı bu ağır duyguların esiri olmamalıydı. Her şeyi üstlenecek bir Altair vardı. Tüm suçları ve ölümleri kabullenecek bir Altair vardı. 


Kimse onun yanında olmasa bile Lyra olduğu sürece...


Altair en acı dolu işkenceye bile kaşını çatmadan dayanırdı. 


'O yanımda olduğu sürece...' 



***


Zaman yavaş yavaş geçti ve bir yıl geride kaldı. Altair kucağında ki oğlunu sallayarak uyutmuş ve şekerleme yapan annesinin kollarına bırakmıştı. 


Geçen yılın yazında, biricik oğlu Lucius dünyaya gelmişti. Gelişi Lyra ve Altair arasındaki sevgiyi daha da pekiştirmiş, ve Altair'a endişelenecek bir şey daha vermişti. 


Artık koruması gereken bir can değil, iki can vardı. Onları korumak için bitmek bilmeyen acılara göğüs germeli ve onlara hak ettikleri mutluluğu sonuna kadar vermeliydi. 


Altair oğlunu karısının yumuşak kollarına bıraktıktan sonra, nazikçe ikisini de alnında öptü ve kapıyı kapatarak odadan çıktı. 


Odadan çıktıktan sonra yüzündeki gülümseme yerini çarpıtılmış bir surata bıraktı. Alnında beliren damarlar sürekli kasılıyor ve nabız gibi atıyorlardı, gözleri ve parmakları sürekli seğiriyordu. Yüzünde dehşet verici bir acı çektiğini gösteren ifadeler vardı. Ancak hiç bir ses çıkarmadan evden çıktı ve şelalelerin sesleri yok ettiği bir yere geldi. 


Siyah gözlerinin etrafı kanlanmıştı. Aldığı nefesler seri ve kesikti. Çıkardığı boğuk iniltiler, ruhuna ve zihnine inen acı verici iğneler gibiydi. 


"Ugh! Lanet olası kalp şeytanları! Çoktan şekillendiler!" Altair'ın ruhunun derinliklerinde Altair'ın birebir kopyası duruyordu. Tıpkı Altair gibi görünüyor, öyle duruyordu. Ancak yüzünde sarkastik bir gülümseme vardı, yaptıklarından gurur duyuyor gibiydi. 


"Hepsi senin hatan! Rose, Lucy, Ella ve Mia... Hepsi senin aptallığın yüzünden öldü. Hepsi acı verici bir şekilde öldü... Ancak sen her zaman hayatta kaldın! Yaptığının onları yüzüstü bıraktığını düşünmüyor musun? Mutlu olmaya hakkın var mı? Böyle bir hakkı kendinde görebiliyor musun?" Kalp şeytanı kıkırdadı ve Altair'a acı çekmesine yol açacak şeyler söyledi. Her kelimesi Altair'ın unutmaya çalıştığı anıları gün yüzüne çıkarıyordu. 


"Kapa çeneni aptal piç kurusu! Ölüm-yaşam doğal bir şeydir! Beni suçluluk duygumla kandırabileceğini sanma! Lyra yanımda olduğu sürece hiçbir önemli değil!" Altair kükredi. Sözlerine rağmen, gözlerinden akan kanlı gözyaşlarına engel olamıyordu. 


"Pfft!" Kalp şeytanı gülümsedi, "Bunu sadece zihnin ve mantığın söylüyor. Rose'un o çaresiz özrünü hatırlıyor musun? Seninle evlenmeye karar verdiği gecenin sabahında olmuştu o olay! Seni o kadar çok seviyordu ki, çektiği acıları umursamadı. Kirlenmeyi umursamadı. Acıyı. Gururunu. Sadece seni düşündü... Sadece senin incinmemeni istedi." 


"Kapa çeneni!" Altair'ın zihninde canlanan acınası görüntüler onun iradesine darbe vurmaya başladı. 


"Gerçekler acıtır. Nefret. Öfke. Suçluluk. Korku. Sen güçlü birisi değilsin. Şuan da korku ve suçluluk duygusuyla taşıyorsun! Altair!!! Aynısı Lyra'ya olacak! Seni temin ederim! HAHAHAHAHA! Birisini daha koruyamayacaksın! Ruhun ve zihnin her daim kan ağlayacak! HAHAHAHAHHAHA! O günü iple çekiyorum Altair! Çöküşünü, Altair!" Kalp Şeytanı değişti ve Altair'ın şeytani haline büründü. Yüzünde alaylı ve deli bir ifade vardı. Çılgınlar gibi gülüyor ve Altair'ın önüne Lyra'nın kötü ölüm şekilllerini çıkarıyordu.



"Bak Altair! Bu Lyra ve çocuğun Lucius! Lyra'ya acımasızca tecavüz ediyorlar ve çocuğunu intikam savaşçısı olarak yetiştiriyorlar! Oh bak. Lyra'yı köle olarak almışlar ve onu hamile bırakmışlar! Şu senin Rose'ne tecavüz eden kahraman değil mi? Bak onu döllüyor! Altair. Bak! Karın artık sana ait değil!" Kalp Şeytanı sıkıca gözlerini kapatan Altair'ın omzuna dokundu. Çılgın ifadesi, Altair'ın iradesini parçalayacak kadar güçlü ilüzyonlar gösteriyordu. Ruhuna ve zihnine inen keskin bıçaklar gibiydi, her cümlesi. Parçalara ayrılan, porselen tabaklar gibilerdi. Her kırılma sesinde Altair'ın ruhu gücünü kaybediyordu. 


"Bak burada... Karın Lyra ölümden korkuyor ve sana ihanet ediyor. Bak burada başkasıyla öpüşüyor ve kucağında zıplıyor. Bu senin dokunmaya kıyamadığın, kıymetli beden değil mi? Neden yakışıklı bir gencin kucağında zıplıyor? Yoksa seni sevmiyor mu? Söylesene Altair!" Altair'ın gözleri istem dışı açıldı ve önündeki manzaraya bakmak zorunda kaldı. İradesi Kalp Şeytanı'na yenik düşüyordu. Her kelimesi bir kılıç darbesi gibiydi, ruhunu ve zihnini tarif edilemez acıyla dolduruyordu. 


"O yapmaz!" Altair kafasını iki yana salladı. Lyra'nı ölümünü kabullenebilirdi, ancak kendisini aldattığını kabullenemezdi. 


"HıhıhıhıhhHAHAHAHAHA! Ahhh~ Altair! Gerçekten sen en iyisisin! İradeni parçalamanın verdiği his! Hıhıhhahahaha! Çok güzel! Altair!" Kalp Şeytanı kabul etmek istemeyen Altair'a bakarken, çılgınca gülüyordu. Elini salladı ve önündeki sahne tekrardan değişti. 


"Sadece bak!" kafasını eğen Altair'ın saçlarından tuttu ve kapanamayan gözleriyle önündeki sahneyi izletti. Lyra'yı hayatından daha çok seven Altair'ın iradesi kırılmaya başlamıştı. Kalp Şeytanı bunu fark edince yüzündeki sapkın gülümseme büyüdü.. 


"Çok iyisin! Birazda baharat ekleyelim! Ses efektleri açılsın!" Kalp Şeytanı elini salladığında görüntüden sesler Altair'ın kulağını doldurmaya başladı. 


"Ah... uhmmm.... daha sert..." sadece Altair'ın kendisinin duyması gereken erotik inlemeler, Lyra'dan başka bir adamla birlikte geliyordu. Lyra'nın yüzünde sarhoş bir ifade vardı. Dili dışarı çıkmıştı, belli ki orgazm oluyordu. Arkasında Altair'ın görmekten nefret ettiği bir adam vardı. Karısının arkasına geçmişti ve onunla sex yapıyordu. 


"Hey... Bu acı veriyor mu? Altair! Hıhıhıhıhahahaha! Yükselen duyguları hissedebiliyorum! Acı. Keder. Korku. Nefret. Hayal kırıklığı ve... Öldürme niyeti!" 


"Altair! Karını öldürmek istiyorsun! Sana ihanet ettiği için öldürmek istiyorsun! Acı çekiyorsun değil mi? Birisi seni boğazından tutuyor ve nefes alışını engelliyor gibi hissediyorsan, acı çekiyorsundur!" Kalp Şeytanı gözleri dolan Altair'a baktı. O kadar büyük bir kederi vardı ki gözyaşı yerine kan akıyordu. 


"Evet, evet! Bu yüz! Bu ifade... Bunu seviyorum... Biraz daha ağla! Bak, Altair! Karını döllüyor! Yüzünde ki o zevke bak! Seninleyken bile bu kadar zevk almıyordu değil mi?! Hem de sırf onu mutlu etmek için yüzlerce yıldır korkutucu işkenceme karşı gelirken! Ama bak! O başkasıyla zevk alıyor! " 


"Yeter artık!" Altair sesleri duymamak için kulaklarını kapattı ve korkuyla bağırdı. Her geçen gün şiddetlenen bu işkence ruhunu ufalamak üzereydi. Tüm benliği ile gördüklerini reddetmeye çalışıyordu. 


"Ne? Durmamı mı istiyorsun?" Kalp Şeytanı'nın yüzündeki gülümseme dondu. Buz gibi kızıl gözleri Altair'a bakarken, alayla doluydu. "Emin olabilirsin Altair! Duracağım... Ancak ölümün eşiğine gelmen gerek... Bundan çok zevk aldığıma emin olabilirsin! Bu harika değil mi? Senin en kıymetline kirli bir adam dokunuyor ve onu zevkle s*kiyor! Sen şimdi buradasın değil mi? Ya evde değilken, bunu fırsat biliyorsa?" 


Her zaman zihniyle övünen Altair'ın bile içine şüphe tohumları ekildi. Ancak karısının nazik gülümsemesi gözünün önüne gelince anında bu tohumları yok etti. 


"HAYIR! ONA HİÇ BİR ERKEK DOKUNAMAZ! ÜZERİNE YERLEŞTİRDİĞİM MÜHÜRLER SAYESİNDE BİR ERKEK DOKUNURSA ANINDA HİSSEDECEĞİM!" Altair o kadar güçlü bir şekilde bağırmıştı ki, çılgın Kalp Şeytanı bile irkilmişti. 


"Ho? Demek karına o kadar güvenmiyorsun ki ona mühür yerleştirdin! Demek ki sende şüpheleniyorsun! Ne oldu? Hani kıymetlin yapmazdı? O zaman neden ona mühür yerleştirdin Altair! Korkuyorsun değil mi? Hata yapabileceğinden korkuyorsun! Tekrar yalnız kalmaktan korkuyorsun! Bir başına yüzleşmekten korkuyorsun! O kadar korkuyorsun ki... bu ölüm korkusundan daha beter!" 



"YETER ARTIK! DAHA FAZLA DUYMAK İSTEMİYORUM! BEN KORKUYORUM! BİLİYORUM! LYRA'YI KAYBETMEKTEN KORKUYORUM! IŞIĞIMI KAYBETMEKTEN, TEKRARDAN YALNIZ KALMAKTAN, SOĞUKTA ELİMİ ISITACAK, AĞLADIĞIMDA BENİ TESELLİ EDECEK BİR KALP OLMAMASINDAN KORKUYORUM! NE VAR? TEK KORKUM YALNIZ KALMAK VE KAYBETMEK! NE OLMUŞ YANİ? LYRA ASLA ÖYLE BİR ŞEY YAPMAYACAK, ÇÜNKÜ ONA KİMSENİN DAVRANAMAYACAĞI GİBİ DAVRANACAĞIM! KİMSE ONA ZARAR VEREMEYECEK! GÜÇLÜ OLACAĞIM, HERKESTEN DAHA GÜÇLÜ! VARLIĞIN, YASALARIN HATTA KADİM'LİĞİN KENDİSİNDEN BİLE! LYRA YANIMDA OLDUĞU SÜRECE... YAPAMAYACAĞIM ŞEY YOK!" Altair'ın öfke dolu kükremesi karanlık ortamı sessizliğe boğdu.  Korkutucu karanlıkta ki kalp burkan görüntüler anında yok olmuştu. Yerini parıldamalar alıyordu.  



Kalp Şeytanı'nın dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Hey Altair! Bu kainatı koyu kırmızıyla lekelememe yardım edecek misin? Sen.. çok özel bir varlıksın Altair! Ölüm dışında her şey yalandır Altair! Kainatı gerçeklerle boğmalısın! Yoksa bir gün her şeyin yalanlardan ibaret olacağını fark edeceksin! Her şey bir yalandan ibaret! Çok sevdiğin karın sana bir gün ihanet edecek! Güçlenmeni engelleyecek! En güçlü olmanı engelleyecek! Işığa ihtiyacımız yok! Karanlığın ta kendisi olacağız!



Duyuyor musun Altair! Karanlıkta yaşayacağız! Çünkü biz aydınlığı ve mutluluğu hak etmeyen bir varlığız! Ancak onlar sadece yalanlardan ibaret! Her yeri gerçeğe boğmalıyız! Ölümle yıkanmalıyız! Öldürmeliyiz! Her şeyi! Başka bir gerçeği bulana kadar! Öldür, öldür! Duygularını öldür Altair! Sadece yalanlardan ibaret olan o mutluluğu! Korkularını, endişelerini, sana ayak bağı olabilecek her yalanı!" etrafta ki karanlığın aydınlanmaya başladığını gören Kalp Şeytanı paniklemeye başladı. Eğer böyle devam ederse, Altair bu sınavı da geçecekti. Bunun olmasına izin veremezdi. 


"Hayır! En güçlü olmak için onlardan vaz geçmeyeceğim!" Altair kan kırmızısı gözlerle doğruldu ve Kalp Şeytanı'na baktı. Gözlerinde büyük bir nefret vardı. Yüzlerce yıldır acı dolu görüntüler ve eziyetler çekse de, hiç birisi bu kadar ağır olmamıştı. Anlatıldığı gibi gözükmüyordu. Her bir şey ruhuna kazınıyor, her saniye gözünün önüne geliyordu. Buna direnmeye ve kendini korumaya çalıştığındaysa, bir lav parçası yutmaktan yüz binlerce kat acıya sebep oluyordu. Hem fiziksel, hem ruhsal hem de zihinsel olarak bir acıydı! 


"Benden kaçamayacağını biliyorsun değil mi? Sadece bir hafta sonra tekrardan görüşeceğiz. Bu sefer çok daha zor bir şekilde... Karın için güzel pozisyonlar hazırlayacağıma emin olabilirsin. Seni korka-!" Kalp Şeytanı Altair'ın yumruğuyla parçalanırken son kez konuşabilmişti.


Altair Kalp Dünyası'ndan çıktı ve kendini tekrardan şelalenin yanında buldu. Birkaç saniye gibi bir süre geçse de, Altair için yüzlerce yıl geçmişti. Yüzü solmuş ve tüm vücudu terle kaplanmıştı. Dudakları morarmış, gözleri kanlanmıştı. Vücudu hâlâ titriyordu. Korku, hüzün, keder ve öfke bedenini ele geçirmişti. Her ne kadar kendini sakinleştirmeye çalışsa da, Lyra'nın zevk alan yüzü gelince zihni sarsılıyordu. Kalp Şeytanı en sevdiği şeyleri hedefliyordu. Bir bilinci vardı. Altair gibi.  Ancak. Daha korkutucu ve acımasızdı. Aşağılık. Korkutucu bir varlıktı. 


Her hafta tekrar tekrar Altair'ın zihnini kırmak için gelirdi. Ve her zaman kıl payı kaçırmıştı. Böyle devam ederse, bir gün kıracağı belliydi. 


"Bir gün karşı koyamayacağım kadar güçlü olacak. Tüm korkularımı fethetmeliyim..." dese de bu imkansız bir şeydi. Kalbi artık sakinleştiremeyeceği ve iyileştiremeyeceği kadar hasarlıydı. Çok fazla acı dolu sahne görmüştü. Bunlar geri dönülemez yaralar ortaya çıkarmıştı. 



Altair soluk ifadesini düzeltmek için gülümseme çalışmaları yaptı ve çevredeki enerjiyi özümseyerek terinin üzerini örttü. Artık bir bahanesi vardı. Bu yüzden Lyra endişelenmezdi. Yüzünü suyla temizledikten sonra kendini tokatlayarak zihnini topladı.


"Dayanmalıyım." Altair evinin yolunu tutarken mırıldandı. "O yanımda olduğu sürece..." 



***


Altair geri geldiğinde Lyra Lucius'u emziriyordu. Yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı. Nazik hareketleri ve arada yaptığı taklitler, Lucius'un yüzünde gülümsemeler ortaya çıkarıyordu. Henüz 9 aylık olmasına rağmen bir çok dişi çıkmıştı. Bu Asil olmanın getirdiği, erken büyümeydi. Altair'ın 12 yaşıdayken, 20 gibi gözükmesinin nedeniydi. Fizyolojik olarak 20 gibiydi. 


Altair içeri girdi ve birbirlerini güldüren karısına ve oğluna baktı. Elini sallayarak onlara selam vermek istedi ancak bir süre önce gördüğü görüntüler gözünün önüne gelince, eli havada kaldı. Ağzından 'Hayatım' kelimesi çıkmıyordu. Sanki nefesi bir şey tarafından kesilmiş gibiydi. Bu hisse karşı koydu ve tüm iradesini zorladı. 


"H...hayatım..." Altair garip bir şekilde konuştu ve Lyra'nın yanına yaklaştı. Sütünü tamamen emen Lucius'u büyü kullanarak uykuya daldırdıktan sonra Lyra'nın gözlerine baktı. 


"Evet?" Lyra kafasını yatırdı. Neden ona bu kadar dikkatli baktığını anlamamıştı. 


Altair kafasını çevirdi ve Lucius'u odasında ki beşiğe götürüp nazikçe yatırdı. Ardından geri döndü ve geniş kanepe uzanan ve kitap okuyan Lyra'nın yanına geldi. 


"Uzun süredir yapmıyoruz. Yapmak istiyorum.." dedi Altair onun ellerini tutarken. Hamilelik sonrasında Lyra çok hassas olduğundan dolayı ve hamile olduğu zamanlarda tehlikelerden dolayı ona hiç dokunmamıştı. Sadece üç yıldır evlilerdi...


Lyra kafasını kitaptan kaldırdı ve Altair'a şaşkınca baktı, "Şimdi mi?" 


Altair hiç bir şey söylemeden elini onun iç çamaşırına soktu ve dudaklarını kilitledi. Gerisini Lyra'nın arsız inlemelerinin getirmesine izin verdi. 


***


2,500


Yaklaşık 7 hafta ve 60 bölüm... Her bölüm en az 1,500 kelimeden oluşuyor - ki bunlar sadece bir iki tane -  


Yüce Büyücü 10,000 okunmaya ulaştı... Ah... 


Nice 10binlere...







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44618 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr