Bölüm 57: Kara Yıldırım Bölüğü

avatar
663 13

Yüce Büyü Hükümdarı - Bölüm 57: Kara Yıldırım Bölüğü



***


On dakika geçmişti ve Altair'ın çekirdeğinde bulunan 32 enerji küresinin yarısı yok olmuştu. Altair alnındaki teri sildi ve gözyaşlarının esiri olmuş Lucy'i uyuttu. Qi Damarları'nın ve Mana Kanalları'nın delinmesi ve içindeki enerjinin boşaltılması dehşet verici bir acıydı. Ve bu Lucy için ağır bir yük ve acıydı. Delirmemiş olması bile iyi bir şeydi. 


Altair'ın kırmızı gözünden kanlar akıyordu. Bunun sebebi fazlasıyla zorlamış olmasıydı, eğer devam ederse kör olabilirdi. Bunu istemediğinden dolayı Stigma'nın özelliğini kapattı ve kanları silerek maskesini geri taktı. Ardından Lucy'nin üzerini bir yorgan ile örttü ve içeriye farklı tütsü ve kokular yerleştirdi. 


"Hm... Eğer, kendini dengeleyebilirse bir üst aşamaya geçebilir. İçerideki tüm safsızlıkları çıkardım ancak, gene de çekirdeğine akan Mana ve Qi damar ve kanalları yıkabilir." iç çektikten sonra kafasını çevirdi ve kalkanı bozarak dışarı çıktı. Çadır hiçbir şey olmamış gibi karşısındaydı. Çünkü Myler çoktan bunu fark etmiş ve çadırı yenilemek için emir vermişti. 


Altair'ın çıktığını gören Myler, yaralanmış bacaklarını umursamadan ayağa kalktı ve Altair'a yürüdü. 


"Yüzbaşı... General.." Myler onun gibi birisinden beklenmeyecek bir endişe ile sordu. Altair kafasını salladı ve üstünü örttüğü Lucy'i işaret etti. 


Lucy'nin bir şeyi olduğunu anlayan Myler'ın başı döndü ve yıkılmanın eşiğine geldi. 


"Endişelenmene gerek yok. Bir süre kendini zorlamasa ve enerji yollarını aşırı kullanmazsa, bir şeyi kalmaz. Aynı şekilde... sende eğer bacaklarını böyle kullanmaya devam edersen, bir süre sonra kullanılamaz hale getireceksin." dedi Altair sakin bir şekilde. Ardından ona teşekkür etmek üzere olan Myler'i umursamadan çadırdan çıktı. 


Güneş tamamen doğmuştu ve saat 10 civarlarına geliyordu. Birçok asker sadece bir yere toplanmıştı. Acı dolu çığlıklar ve istekler oradan yükseliyor, tüm kampı inletiyordu. 


"Lütfen! Lütfen! Lütfen! Bir yanlış anlaşılma var!" 


"Ben bunu hak edecek bir şey yapmadım!" 


"AHHHHHHH! Lütfen kafamı kesin! Lütfen! Lütfen!" 


"Dayanacak kuvvetim kalmadı!" 


Aralarında kadınlarında bulunduğu, yüz kadar asker Judas'ın Beşiğine oturtulmuştu. İğrenç verici görüntünün olmaması için, önlerine bir perde konulmuş olsa da, perde sadece belden altı ve yeri örtüyordu. Yüzleri ve üst gövdeleri tamamen gözüküyordu. Acıdan dolayı çarpıtılmış gözler ve gözyaşları ile ıslanmış yanaklar. Neredeyse hepsinin yüzleri kırışmıştı. Kolları kasılmıştı, belden altlarını kuvvetlendirdiklerini belli ediyorlardı. Ancak bazıları bu kuvvete karşı koyamıyorlardı. 


O sırada Mavi Sakal öne çıktı ve kükredi, "Burada gördüğünüz 99 hain, sizin dostlarınızın eşinizin, anneninizin, babanızın, sevdiklerinizin hayatlarını balta altına sürükleyen kişilerdir! Pulchra Krallığına ihanet ederek, kalleş ve adi Gloria'nın saflarına katılmış korkaklardır! Pulchra'nın ve Orbis Kıtasının gururlu insan ırkının böyle aşağılık hainlere ihtiyacı yoktur! Bu ihanet eden ve ihanet etmeyi düşünen herkese ibretlik olsun! Tüm kalbimizle!" Mavi Sakal hazırola geçti ve arkasında büyük bir yıldırım ejderhası oluştu. Ardından perdenin arkasından güçlü kükremeler yükseldi. 


"Her şey Majesteleri için!" Mavi Sakal bağırdığında, arkasındaki ejderha da aynı anda kükredi ve Kızıl Saç Taburu'nun kükremeleri onları takip etti. 


Morali düşük olan ve korkmuş bir şekilde izleyen Pulchra askerleri de son tereddütlerini attılar ve bu etkinliğe katıldılar.


"Her şey Pulchra için!" 


Farklı güç ve auraya sahip auralar kampın çeşitli yerlerinden yükseldi ve buna eşlik ettiler. Moraller eşsiz bir şekilde yükselmeye başlamıştı. İki yeni Aziz Seviye'nin katılması ve güçlü müttefikler olmasının güveni ile coşmuşlardı. Artık korkuları bir nebze de olsa azdı. 


Bazı acımasız zihniyete sahip insanlar Mavi Sakal'dan işkence için izin istediler. Mavi Sakal'da kafasını salladı ve onların perdenin arkasına geçmesine izin verdi. Birkaç dakika sonra acı verici çığlıklar artmaya başlamıştı. 


"Dur, dur! Bastırma! Lütfen! Lütfen!" 


"Benim amcam bir asil! Eğer beni öldürürsen seni koruyacaktır! Lütfen, acıma son ver!" 


Askerler intihar etmek isteseler de çekirdekleri yok olduğundan dolayı bu güce sahip değillerdi. Bu yüzden acılarına son vermek için onlara işkence etmeye gelen askerlere yardım ediyordu. Ancak birçoğunun delikleri genişlemiş ve kanları etrafa saçılmaya başlamıştı. Dehşetengiz bir acı zihinlerini doldururken, erkekler ağlamaya başladı. 


Altair ise bunu umursamamıştı. Bunun yerine kendi çadırına gitmiş ve meditasyona başlamıştı. Bugün sağlam şeyler kazanmıştı. Bunun en iyi örneği ise çekirdeğinde mühürlenmiş halde duran, enerji toplarıydı. 


"Bunlarla çekirdeğimi besleyebilir ve Qi Damarlarımı besleyebilirim. 16 enerji topunun 12'si Qi, diğer dördü Mana... Bu yüzden ilk önce Mana Kanallarımı ve Mana Çekirdeğimi beslemeliyim." Altair bir futonun üzerinde bağdaş kurdu ve Mana Çekirdeğine odaklandı. 


Çekirdeğinin içinde birbirinden kuvvetli gözüken 4 adet ışık topu vardı. Bunların hepsi Büyük Usta seviyesinin zirvesindeki birisinin tüm enerjisinin yoğunlaşmış haliydi. Altair bunları şuan ki güçsüz haliyle aniden özümsemeye kalkarsa, mana kanalları parçalanırdı ve acılı bir ölümle karşılaşırdı. Bu yüzden en küçük olanı; Büyükusta Zirvesinin başlangıcında olan ışık topunu küçük ince iplikler halinde vücudunda dolaştırmaya başladı. 


Güçlü olan bu enerji iplikleri, geçtiği kanalı daha da sağlam hale getiriyor ve sürekli olarak besliyordu. Altair'ın çevresindeki sıcaklık artmaya başlamıştı bile. Aldığı nefesler arasındaki aralık gittikçe uzuyor ve nefesi hafifleşiyordu. İzleri oradan yok olmaya başlarken, arkasında Cehennem Asili ortaya çıkmaya başlamıştı. 


Bir anda tüm verimliliği üç kat artarak, Mana'nın dolaşımı kolaylaştı. Zaman yavaş yavaş geçti ve Altair Büyükusta seviyesindeki enerji topunu tamamen özümsedi. Yaklaşık dört saatte özümseyen Altair gözlerini açtı ve terden dolayı vücuduna yapışmış kıyafetlerini değiştirdi. 


"Evet... Mana Kanallarım ve Çekirdeğim daha kuvvetli hale geldi. Artık daha fazla Mana özümseyebileceğim. Benim için önemli olan saflık, miktarı değil. Miktarı önemli olsa da, saflığın önemi karşısında hiçbir şey." 


Altair kıyafetlerini değiştirdikten sonra vücudunu esnetti ve çadırdan dışarı çıktı. İki tarafta ağır kayıplar vermişti. Bu yüzden toparlanmak için savaşmıyorlardı. 


Altair çadırdan çıktıktan sonra Mavi Sakal hızlıca ona selam verdi, "Önceden söylediğiniz gibi... en iyi şekilde hareket edebilen kişiler toplandı ve bir bölük haline getirildi. Ayrıca, ihanet etmeyi düşünen ve savaştan kaçmayı düşünen insanlar cezanın etkisiyle geriye sindi. Birde, verdiğiniz teknikler çoktan etkilerini göstermeye başladı. Bunun ilk seviye olduğunu bilselerdi, ne düşünürlerdi acaba?" 


Altiar bir şey söylemeden kafasını salladı ve yüzündeki maskeyi yokladı. Hâlâ oradaydı, ancak Altair hiçbir şey hissetmiyordu. "O bölüğe Kara Yıldırım Bölüğü adını veriyorum. Clyde şuan öfkeden köpürüyor olmalı. Bu yüzden yaptığı şeyleri bırakıp, sadece buraya odaklanacaktır. Kara Yıldırım Bölüğü gece gizli bir şekilde ayrılarak haydut kılığında, onları rahatsız edecek. Büyücüler ve savaşçılar belli bir seviyeye geldikten sonra uykuya ihtiyaç duymasalar da, uyuyorlar. Neden biliyor musun?" 


Mavi Sakal Altair'ın neden böyle bir soru sorduğunu anlamasa da cevapladı, "Bunun sebebi, dinlenmek istemeleri değil mi? Sonuçta büyük figürlerin saçma derecede uzun zamanları var. Uyku onlar için bir nevi hobi..."


Altair gülümsedi, "Öyle ancak. Bunu istediklerinden dolayı yapmıyorlar. Büyü ve teknikleri düzgün bir şekilde çalıştırmak için sakin ve durgun bir zihin gerekir. Uzun süre uyumayan ve dinlenmeyen bir zihine ne olur sence?" 


"Karmaşaya düşer ve odaklanma problemi yaşar." Mavi Sakal yanıtladı. 


"Evet. Bu yüzden büyü yaparken çok daha zorlanır ve akışta problem yaşar. Bu yüzden uyku çok önemlidir. Hatta bu yüzden bazı aileler [Uyku Hapları] ya da [Rahatlatıcı Tütsü]'ler hakkında derin araştırmalar yaptı. Bu sayede daha hızlı gelişmiş ve güçlü hale gelmişler." dedi Altair. 


"Diyorsunuz ki..."


"Pekala... Kara Yıldırım Bölüğü rahatsız edici bir sivrisinek gibi olacak. Önümüzdeki bir hafta boyunca onları sürekli rahatsız etsinler ve sağlam uyku uyutmasınlar. Verdiğim haritayı takip edecekler ve sürekli olarak yer değiştirecekler. Ayrılan birlikleri teker teker avlamayı unutmasınlar.." Altari yürümeye devam etti ve Lucy'nin dinlendiği çadıra geldi. 


"Anlaşıldı, genç patron! Emrinizi en iyi şekilde yerine getireceğiz..." diyen Mavi Sakal eğilerek geri çekildi. 


Mavi Sakal çekildikten sonra Altair korumaları umursamadan çadırın içine girdi. Lucy daha sağlıklı bir suratla, yatakta yatıyordu. Yüzeysel yaraları iyileşmişti, sadece içsel yaraları kalmıştı. Gözleri kapalı ve nefesi düzgündü. 


"Hm... Bir süre daha yataktan kalkamayacak. Meditasyon yapamaz, bu yüzden kendiliğinden yenilenmesi gerekiyor." 


Altair bitmiş tütsüleri yenileriyle değiştirdikten sonra çadırdan çıktı. Şuan kirişi gerilen bir yay gibilerdi. Doğru zamanda bırakıldığında çok kan akacaktı. 


"Altı gün... Heyecanlandım." Altair kafasını salladı ve Kızıl Saç Taburu'nun geri kalan 500 askerinin eğitim yaptığı yere gitti. 


Eğitim sahasında, beş yüz vahşi insandan korkutucu bir aura yayıyordu. Adeta bir bütün gibi hareket ediyorlardı. Bir ejderha gibi gözüküyorlardı, çevreye korku salıyor yıldırım arkları içinde adeta dans ediyorlardı. 


Altair onlara baktığında gülümsedi ve birkaç hatalarını düzeltip, rehberlik ettikten sonra geri döndü. 


***


Üç saat sonra Kızıl Saç Taburu'nun dehası olan Felix Rogue arkasındaki 300 kişiye önderlik ederek, kamptan ayrıldı. Felix 30 yaşında olan bir Zirve Büyük Usta'ydı. Taburdaki en yetenekli kişiler arasında zirveyi o almıştı. 


Felix atının üzerinde ilerlerken arkasına baktı ve dilini tıklattı. Gözlerinde büyük bir hor görü vardı. 


'Sadece 14 yaşlarındaki bir çocuğun emri altına mı gireceğim? Kızıl Saç veya Mavi Sakal olsa pek bir önemi olmazdı, lakin daha büyükusta dahi olmamış bir genç için... Kızıl Saç'ı tehdit etmiş olmalı...' Felix'in mavi gözlerinde hayal kırıklığı ortaya çıktı. Bir dahi olduğuna inanıyordu. Sıradan bir ailede doğmuş ve kendi emeği ile 30 yaşında neredeyse Aziz seviyeye geçmek üzere olacak kadar güçlenmişti. Savaşlarda büyümüş ve her türlü ölümü görmüştü. Birçok komutanın altında savaşmış ve her daim bir dahi olarak görülmüştü. 


Bu yüzden kibirlenmiş ve asilleri küçük görmeye başlamıştı. Altair'ın bir soylu olduğunu düşünüyordu. Yoksa 14 yaşlarındaki bir çocuk nasıl olurda, bu kadar güçlü bir formasyonu verebilirdi? Ayrıca, her daim emir vermesi ve hiç yakınlaşmamış olması sinirlerini daha da geriyordu. 


"Her neyse... biz paralı askeriz. Şimdilik emirlerine uyacağım..." diyerek yoluna devam etti. 



***

1437





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44655 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr