3. Bölüm - İlk Savaş

avatar
2377 8

Yeryüzünün Hakimi - 3. Bölüm - İlk Savaş



Gençler liderin kararını beklerken ormanda ikinci kez yankılanan tiz bir ses duyuldu. Çığlığa benziyordu ama bu bir insanın sesi değildi, hatta o kükreyen canavar da değildi. Bunu oradaki herkes çok iyi bir şekilde anlamıştı.

Lider daha fazla beklemedi. "Gidelim.. Ne olduğunu görelim." dediği gibi sesin geldiğini düşündüğü yöne koşmaya başladı, diğerleri de onu takip etti.

Olanca hızlarıyla koşmaya devam ettikten kısa süre sonra, görüş alanlarını kapatan son ağacı da geride bıraktılar. Henüz kampa birkaç dakikalık yürüme mesafesi uzaklığındaydılar ama sesin kaynağı gözlerinin önündeydi.


------- 


Burası keşfe çıkarken içinden geçtikleri, ağaçların ve otların seyrek olduğu açıklık bir alandı. Oraya ulaştıkları anda hepsi aniden durdu ama Arden hızını alamamış olduğundan olacak, durmaya çalışırken dizlerinin üzerine kapaklandı.

Herkes ağızları açık halde ileriye bakıyorlardı. Arden kafasını kaldırdı,  "Ne oldu-" demeye kalmadan o da herkesi donduran manzarayı gördü, gördüğü karşısında göz bebekleri büyümüştü.

Ağaç olmadığından gökyüzünden gelen az miktardaki ışık bu alanı aydınlatıyordu. Tepesine vuran ışığın aydınlattığı hareketli bir şey vardı.. Şişman bedenini kül rengi bir kürk örtüyordu, iki iğrenç gözü yüzünden fırlayacak gibiydi. Bir insanın göbeği boyuna yetişecek büyüklükte bir sıçan, ayaklarının arasına gömülmüş bir şey kemiriyordu.

Daha dikkatli bakıldığında sıçanın bacakları arasında birkaç parmak seçiliyordu, bu insan eline benziyordu. Kırılan kemik seslerine bakılırsa yediği şey gerçekten de bir eldi. 

Grup, gördükleri karşısında ne yapacaklarını veya nasıl bir tepki vereceklerini geçelim ufak hipnozlarından uyanamamıştı bile.

Arden, çevreye dikkat ettiğinde sıçanın yakınlarındaki geniş bir ağacın dibine saklanmış kızı fark etti. Elbiseleri yırtılmış ve perişan haldeki kızın yüzü yaşadığı dehşeti yansıtıyordu. Duydukları kadın çığlığı muhtemelen bu kadından gelmişti.

Ağacın biraz önünde yerde yatan 2 erkek vardı, biraz dikkatli bakınca birinin iri kıyım zorba olduğunu fark etti. 'Bizim bir şey yapmamız gerekmeyecek sanırım..' Hareketsiz yatan gençlerin yanında kanlı birkaç mızrak vardı.

Gençlerin olduğu yerden bir kıpırdanma oldu, iri kıyım ayağa kalkmaya çalışıyordu. Sağ elini yere koydu, kendini destekleyip ayağa kalkmaya çalışırken sol tarafını öne doğru attı. O an iri kıyımın sol kolunun yerinde olmadığını herkes gördü, insanların yüzündeki korku kat kat artmıştı. Gerçekten de bu canavarın yediği onun kolu muydu?

İri kıyım sonunda yerinden kalktığında kemeri çözülmüş, pantolonu ayak bileklerindeydi. Herkes o anda anladı burada ne olduğunu. Kemeri çözülmüş pantolonu bileklerinde bir zorba ve kıyafetleri yırtılmış perişan halde bir kadın.. Bu adam cidden görünüşüne ihanet etmiyordu. 

Bunu anladıktan sonra kimse onu kurtarmaya gönüllü olmayı düşünmüyordu, neden böyle adi bir insan için kendi hayatlarını riske atacaklardı ki ?

Grup lideri Arden'e dönünce ikisi göz göze geldi, hiçbir konuşma ya da işaret olmadan geri çekilmeyi bakışlarıyla kararlaştırmışlardı. Hem bu en iyisiydi, zorbayı ölüme terk edip buradaki insanları onun gibi bir beladan kurtaracaklardı.

O sırada sıçan, kemirmekte olduğu sol kolu bıraktı ve sağa sola sendeleyip ayakta kalmak için var gücüyle çabalayan iri kıyıma baktı. Sivri ağzına ve çirkin yüzüne bulaşmış kanı, küçük ön ayaklarıyla temizledi. Sonra iki ayağının üzerinde yükseldi ve göğe doğru çığırdı.

Ağzını açtığında uzun, kocaman dişlerini görmüşlerdi. Tiz ses bu mesafeden sanki kulaklarını yırtacak gibiydi, refleksle hepsi kulaklarını tıkadı. Ayakları üzerinde yükselen sıçan bir insan boyunu geçmişti, ön ayaklarının üzerine geri indi.

Arden yavaş yavaş geri çekilirken gözü, ağacın dibindeki elbiseleri yırtılmış, ağlamasını durduramayan ama ses çıkarmamak için ağzını eliyle sıkıca kapamış kıza takılı kaldı. Genç kız insanları fark ettiğinde onlara doğru çaresizce baktı. Ses çıkaramıyordu, yardım isteyemiyordu.. Sıçanın onu fark etmesi en son isteyeceği şey olurdu.

Arden, zaten yeterince harap olmuş bir kızı öylece ölüme terk ediyordu. Kalbinde biraz suçluluk hissetti ama dönmeyi de düşünmüyordu. 'Kendi aptallığı yüzünden bu durumda sadece, benim bununla ilgim yok.' düşünceleriyle kendini vicdanını rahatlatmaya çalıştı.

Herkes bir an önce buradan uzaklaşmayı düşünürken Arden, yaratığın bu sesi neden çıkardığını düşündü. İstemsizce, karşısında kim olursa olsun onu çözmeye çalışmaktan kendini alamıyordu. 'Üstünlüğünü kabul ettirmek için miydi ? , zafer çığlığı belki ya da olabilir mi ? Ya başkaları da varsa, onları çağırmış olabilir mi ?' Ne olursa olsun yine de her şekilde buradan gitmek için yeterince cazipti.

O sırada yaratık iri kıyıma doğru yaklaştı, onun üzerini koklamaya başladı. Beklendiğinin aksine, ona saldırmadı. Koca burnuyla üzerine soluduktan sonra onu iteklemeye başladı. Zaten yaralı olan avıyla oyun oynuyordu sanki. İri kıyım kanaması da olduğundan fazlasıyla bitkindi, daha fazla ayakta duramadı ve geriye doğru sırtüstü bıraktı kendini.

Sıçan artık oynayamayacağı, işi neredeyse bitmiş olan avına karşı ilgisini yitirdi. Gözlerini etrafına dikti ve yeni avlar aramaya başladı. Havayı kokladıktan sonra ağaca doğru döndü, belli ki orada ilgisini çeken bir şey vardı. Yavaşça kızın olduğu ağaca doğru yürümeye başladı.

Genç kız yaklaşan adım seslerini duyduğunda kalbi dört nala koşuyordu, ürkek gözleriyle gruba doğru bakıp bir şey söyledi. Gerçekte sesi hiç çıkmamıştı, sadece dudakları oynadı.

Sıçan neredeyse ağaca ulaşmıştı ki gerilerden gelen birkaç çarpma sesiyle irkildi ve sesin geldiği yöne doğru tıslayıp koştu. Çevreye bakındığında hiçbir şey göremedi.

Arden ve grup üyeleri de birkaç ağacın arkasına saklanmış halde olacakları izliyordu, grup lideri Arden'e sert bir bakış attı. Gerçekten de onun kızı kurtarmak için bir şey yapacağını düşünmemişti, neyse ki sadece bir taş atıp yaratığın ilgisini başka yöne çekmişti ama hala o kızı kurtarmış sayılmazdı.

Orada bir şey olmadığını anlayan sıçan yeniden ağaca doğru hareketlenmişti ki, koşan bir grubun ayak sesleri duyuldu. Ağaçların arasından 15 kişilik bir grup, ellerinde ilkel birkaç mızrakla çıkageldi. Onlar da gördükleri bu manzara karşısında diğerleri gibi donup kalmıştı, yaratığı tahrik etmemek için hareket etmiyorlardı ama yaratık çoktan onları fark etmişti.

Arden gelen gençleri süzdü, yarısı iri kıyımın yandaşlarındandı ama diğerlerini onların yanında görmemişti. Muhtemelen onlar aceleyle mızrakları kapan kamptaki diğer grupların üyeleriydi. Çok geçmeden bu gençlerin arkasından kamptaki diğer insanlar da çıkageldi, oldukça fazla olduklarından sıçanın dikkatini çekmişlerdi. Gençler geldiği gibi sanki bir bataklığa saplanmışçasına oldukları yerde kalıyor, daha da batmamak için hareket etmiyorlardı.

Sıçan onlara doğru ilerlerken insanlar birbirini ezerek çığlıklar içinde kaçmaya başladı, 'Oraya girerse katliam olur..' düşüncesiyle geride kalan kanlı mızraklardan birini kaptı Arden. Aslında öne çıkmak gibi bir niyeti hiç mi hiç yoktu ama durum onu buna zorluyordu. Şu an herkes açlıktan ve daha kötüsü susuzluktan kırılıyordu. O ne kadar iğrenç olsa da şu ana kadar ellerine geçen en iyi yiyecek fırsatıydı.

Arden mızrağı kavradığında hoş bir hisle sarmalandı, bu çok sıradan ve nostaljik hissettiriyordu. Bir şekilde buna aşinalığı var gibiydi ama bir türlü hatırlayamıyordu.

Sıçan kamptan gelenlere doğru adımlarken Arden çok yüksek olmayan bir sesle bağırdı. "Kaçmayın, etrafını sarın. Kaçmaya çalışırsanız kolay yem olursunuz, elimizdeki tek yemek fırsatını kaçırmayın.!" Gençlerin çoğu onu dinlemeyip koşmaya başladı ama ellerinde mızrak olan 20 kadar genç çocuk Arden'in ağzından çıkanlar hakkında düşünüyordu.

Böylesine büyük bir yaratık onları yeterince korkutmuştu, bazıları o an geri çekilmişti bile. Elinde silahı olan insanlardan birkaçı onu dinledi, yaratığı ürkütmeden yavaşça etrafını kuşattılar.

Arden hemen boş olan bir tarafa geçip yolu kapattı, "Çevresini iyice sarın, insanlara doğru kaçmasına izin vermeyin. Birinize saldırırsa hepiniz birden saldırın. Fırsatını bulduğunuzda gözlerine ya da bacaklarına saplayın."  Onları gören Arden'in grup lideri de tepkisiz kalamayıp onun yanında yer aldı.

Sıçanın odağı etrafını saran insanlara kaydığında yerde sürünen zorbayı yandaşları oradan çekip çıkarmıştı, ağacın dibindeki kızsa kendi başına kalkıp uzaklaştı.

Bu fırsatla çığlığı duyup buraya gelen insanların bir kısmı kaçmıştı, bir kısmı da uzaktaki ağaçların arkasına gizlenip olan biteni meraklı gözlerle izlemekteydi. Arden'in kurtardığı genç kız da onlardan biriydi.

Mızrakları tutan titrek eller beklemedeydi, kimse ilk hamleyi yapıp hedef olmak istemiyordu doğal olarak. Sıçansa etrafında dönüp, onu saran insanlara tıslıyordu.

İki taraf hamle yapmadan birbirini ölçtüğü sırada yer titredi. Tüm ormanı dalga dalga saran başka bir ses duydular..

Sıçan ya da onun gibi bir hayvanın sesine hiç benzemiyordu, insan sesi olmadığı da açıktı. Birkaç saniye kesintisiz süren, boğuk ama şiddeti dehşet yüksek bir ses. Sanki dünya yerinden kayıyordu da bu garip sesi çıkarıyor ya da dağ boyutunda büyük, sesi olabildiğine kalın bir boru üfleniyor gibiydi.

Ürpertiyi vücutlarının en ufak zerresine kadar net şekilde hissetmişlerdi. Ses o kadar ürkütücüydü ki duyulduğunda, bir süredir devam eden bu zihinsel savaşı unuttular.

Bunun yanında sıçan da savaşı ya da etrafına toplanan onlarca insanı unutmuş ve sese odaklanıp uzaklara doğru bakıyordu. Odaklanmış değil de sanki hipnotize olmuştu, yaratık bile bu garip sesten etkilenmişti.

Arden bunun en iyi şansları olduğunu düşündü ve bağırdı. "Şimdi.!!"

Herkes birden mızraklarını sıkıca kavrayıp sıçana doğru savurdu, birkaç çizik atmayı başardılar. Küçük çiziklerin canını yaktığı sıçan yeniden çevresindeki insanlara tıslamaya başladı. Dev sıçan arkasını döndüğü anda biri fırsatını bulup ayağına mızrağı saplamıştı.

Sıçanın acıdan ani çığırışla herkes ürktü, çıkardığı sesten canının ne kadar yandığı anlaşılıyordu. Refleks olarak çıkardığı sesten sonra aniden dönüp onu yaralayanın boğazına dişlerini geçirmişti, gencin kanı birkaç metre ileriye kadar sıçramıştı. Sıçan o kadar hızlıydı ki genç tepki bile veremeyip oracıkta can vermişti..

Adrenalin ve benzeri duygular ile sıçanla savaşmaya başlayan bu insanlar hemen yanlarında can veren genç oğlanı gördüklerinde irkilip kalmışlardı. Bazıları gördükleri karşısında tir tir titriyordu, gençlerden birinin üzerine ölen gencin kanı sıçramıştı. Yüzü kıpkırmızı kanla boyanan genç kendini kaybedip mızrağı bıraktı ve olduğu yere oturup kaldı.

"Ben artık dayanamıyorum, yalvarırım biri beni uyandırsın.! Lütfen..!" Genç çocuk aniden bağırmaya başladı, belki kafayı yemişti çoktan. Belki de sadece bu olanları ve durduğu yeri kabullenmekte zorluk çekiyordu. Sonunda savaşabilecek insan sayısı gitgide azalıyordu.

İrkilen insanları gören Arden, onları uyandırmak için tekrar bağırdı. "Sakın durmayın, o ölmezse hepimiz ölürüz.!" dedi, insanların savaşma ve yaşama arzularını harekete geçirmek istiyordu.

Gençlerden biri, sıçanın ölen gençle meşgul olmasını fırsat bilerek arka ayaklarına mızrağı geçirdi. Sıçan ani acıyla ayakları üzerine dikilip can havliyle çığırmaya başladığı anda Arden, mızrağı canavarın kulağından sapladı. Mızrağını geri çektiği an sıçan tarafından yakalanmamak için 2 adım geriye attı. Her saldırıda en azından bir genç küçük de olsa çizik ve yaralara maruz kalıyordu.

Arka bacakları yaralı olan sıçanın, kulağından da kanlar akıyordu. Yakınında olan bir diğer mızraklıyı yakalayıp, kaburgalarına dişlerini geçirmişti. Genç atabildiği kısacık bir çığlıktan sonra hemen ölmüştü, gencin çığlığı sıçanla savaşan insanlar ve uzaklardan savaşı izleyen diğerlerinin kalplerine kadar sızıp canlarını yakmıştı.

Bu savaşta artık her ölüm bir fırsata dönüşmüştü, bu fırsatı da ön ayaklarına mızrağı saplayarak kullandılar. Mızrağın biri ayağını delip geçmiş, içinde kalmıştı. Mızrağı geri çekmeye çalışan genç bir anda sıçanla yüz yüze kaldı, bu onun son anlarıydı.

Yaraları ciddileşen yaratık biraz önce yaptığı gibi çığırdı ama bu kez sesi farklıydı, acısı yanık sesinden anlaşılıyordu. Yaralı ayakları üzerinde zorlukla duruyordu, çok fazla zamanı kalmadığını da anlamıştı.

Köşeye sıkışmış yaralı hayvan son gücüyle hamlesini yaptı ve bir hışımla Arden'in üzerine sıçradı. Arden bunu beklemiyordu ama içgüdüsel olarak geriye doğru atlarken kendini korumak için mızrağı öne doğru itti. Zıplayan koca canavar Arden'i de yıkıp üzerine yığıldı, ikisi de hareket etmiyordu. Grup lideri gördüğünde kendini tutamadı, "Hayır.!!"

Kalabalık da şaşkınlık içindeydi, bir süredir bağırış, çığırış ve acıdan inleme sesleri yükselen o küçük alan tamamen sessizleşti.  Çevredekiler ikisinin de öldüğünü düşünürken sıçanın başı hafifçe kımıldadı, mızraklılar anında savunma moduna geçti. Hemen ardından sıçanın başı diğer yana düştü, boğuk bir ses duyuldu. "Kurtarsanıza lan beni."

Arden'in kendini korumak için önüne çektiği mızrak sıçanın gözünü delip geçmişti. Yaratığın öldüğünü gören insanlar bağırmaya başladılar, öldürenleri tebrik ediyorlardı. Grup lideri Arden'i çekip yaratığın altından kurtardı, "Korkuttun bizi dostum. İyi misin?"

Nefes nefese kalmış Arden derin bir iç çekti, "İyiyim sanırım ama neredeyse boğuyordu beni.." dedi gülümseyerek.

Savaşanların bazıları ağır olmasa da sıçanın pençelerinden yaralanmış, ayakta zar zor duruyorlardı. Birkaçı olduğu yere çöküp rahat bir oh çekti.

Savaşın bitmesiyle beraber güneş gökyüzünde yükseliyordu, orman biraz olsun aydınlanmaya başladı. Savaşın izleri daha da belirginleşiyordu. Alanın ortası başta yaratık olmak üzere birçok insanın kanıyla dolmuştu, Arden'in üstüne sıçrayan kan da tüm bedenini kızıla boyamıştı.

Henüz sabahın erken saatleri olduğundan hava hala soğuktu ve Arden sıçandan hiç yara almasa da başta gölge tarafından yaralandığından kan kaybı yüzünden üşüyordu. Kafasından akan sıçan kanı yüzünden de görüşü bozuluyordu. Bulanık görüşü arasında ölü sıçanın yanında parlayan bir şey olduğunu gördü. Koluyla yüzünü sildiğinde biraz daha iyi görüyordu.

Sıçanın cesedinin yanına eğildi, parlayan şeyin ne olduğuna baktı. Küçük açık mavi renkli bir taşa benziyordu ama farklı olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Taş çok pürüzsüz, yarı saydam ve birkaç yüzü vardı.

Taşı almak için elini uzattı, eline aldığında içine işleyen garip bir sıcaklık yaydığını fark etti. Soğuktan ve kan kaybından üşüyen Arden'in titremesi geçti, ayakta duracak gücü kendinde yeniden hissetmişti. 'Bu da ne böyle?'

Sonunda bu en uzun gece ve büyük yaratıkla olan savaşları bitmişti. Tam rahatladığını düşünürken Arden'in başına yine o şiddetli ağrı girdi. Ağrıya gözünün önüne gelen birkaç hatıra eşlik ediyordu, geçmişiyle ilgili binlik bir yapbozdan bir parçaydı sadece.

Grup lideri yalpalayan Arden'i görünce anında yakaladı onu, "İyi misin sen?"

Arden hemen kendini toparladı, aklı bir anlık gelen hatıralarındaydı. "Eh, biraz yoruldum sanırım. Daha önemli işlerimiz var" dedi önündeki yaratığı göstererek. "Hey siz.. oradan izlemeyi bırakın da buraya gelin." dedi, ağaçların arkasından olayları izleyen gençler öne çıktı. "Siz çocuklar buraya yardım edin bu koca oğlanı götürelim. Bunu yiyebiliriz, bizi biraz götürür."

Özellikle kızlar şok olmuştu, "Ne, Bu iğrenç şeyi mi yiyeceğiz?"

Arden önündeki gençlere baktı, hala ne durumda olduklarının farkına varamamışlar mıydı? "Size zorla yedirecek değilim. Yiyecek daha iyi bir şeyiniz varsa onu yiyebilirsiniz." Biraz sinirlenmişti de, sadece bu yaratığı öldürmek için bile 3 insan canından olmuştu. Onu çöpe atmak bile bu insanlara ihanet etmek olurdu.

Grup lideri de Arden gibi düşünüyordu, bu yüzden ona destek verdi. Grubun diğer üyelerini işaret ederek. "Çocuklar siz de buna el atın, onun dediği gibi bunu yemezsek çok fazla zamanımız kalmayacak."

Arden son hamleleriyle ipleri biraz olsun eline almıştı, aynı zamanda son darbeyi indiren kişi olduğundan insanların gözünde belli bir tanınırlığa ulaşmıştı. Her şeyden önce eğer o olmasaydı bu insanların plansız o canavara karşı kazanmalarının yolu yoktu.

O arada Arden, gelen insanlardan birkaç mızrak istedi. Mızrakları sıçanın altından geçirip, diğerlerine de bunu yapmaları söyledi. Daha sonra iki yana geçip mızraklardan tutup kaldırdılar, kampa doğru yola koyuldular.

O yaratığı taşımak için on beşten fazla insan gerekmişti. "Lanet canavar, nasıl bu kadar ağır olabilir." dedi taşıyan gençlerden biri.

Kalabalık kampa doğru ilerlerken biri Arden'in yanına koşarak geldi. Bu kişi, ağacın arkasında saklanan genç kızdı. Hala titreyen sesiyle "Be-Ben çok teşekkür ederim, beni kurtarmasaydın o şey beni öldürecekti."

Arden çok da ilgilenmeden yürümeye devam etti. "Bana teşekkür etmene gerek yok, ben seni orada bırakmayı düşünüyordum."

Genç kız bunu duyunca bir an donup kaldı, hemen sonra hızlı adımlarla ona yetişmeye çalıştı. "Ama- sonuçta kurtardın beni. Ben- gerçekten sana teşekkür etmek istiyorum."

O sırada dönüp genç kıza baktı Arden. Her ne kadar yüzünde solgun bir ifade olsa da genç kızın dolgun yanakları parlıyor, kırmızı dudaklarının yanında güzel bir kombin oluşturuyordu. Ağlamaktan şişmiş gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Yüzüne kıyasla küçük parlak burnu onu daha da tatlı gösteriyor, uzun kirpikleri bakışlarına güzel bir anlam katıyordu.

Siyah uzun saçlarını tek bir kuyruk yapan kızın üzerindeki elbisenin dekolte, omuz ve birkaç yanındaki yırtıkları kapatmaya çalıştığını fark etti, genç kız hala titriyordu. Belli ki Arden ona bakarken utanmıştı da, onun yüzüne bakamıyordu.

Arden üzerindeki hırkayı çıkarıp genç kızın omuzlarına koymak istedi ama genç kız aniden kaçındı. Onu kurtarmış olabilirdi evet ama hala bir erkekti, biraz önce olanlardan sonra erkeklere uzun bir süre yaklaşabileceğini düşünmüyordu.

Arden hırkasını ona doğru fırlatıp arkasını döndü "Madem teşekkür etmek istiyorsun o zaman benim için bir şey yap ama öncelikle neler olduğunu anlat."

Arden hırkasını çıkarınca üzeri çıplak kalmıştı, genç kız Arden'in vücudunu gördüğünde konuşmasını es geçti, onun sırtındaki derin 3 kesiği görünce paniklemişti. "Sırtına ne oldu? Çok kötü görünüyor, bir şeyler yapmamız gerek.."

"Ne yapabiliriz ki?" dedi Arden, "İyileşmesini beklemek zorundayım. Şimdi bunu boş ver, neler olduğunu anlat."

Arden eline güçlü bir koz geçirmişti ve koz bu kızdı, zamanı gelene kadar da bu kozunu korumak için yanında tutmayı düşünüyordu. Kız böyle bir talep beklemediğinden şaşırdı. Ayrıca daha yeni iri kıyım gibi iğrenç bir insan tarafından saldırıya uğramıştı ve o olayları anlatıp aklında tekrar yaşamak istemiyordu.

Genç kız biraz duraksayıp düşündü, pek hoşnut değildi. Kendini zorladığı yüzünden belli oluyordu. 'Soğuk olsa da kötü birine benzemiyor, hem de beni kurtardı. Bu kadarını yapmalıyım. Ayrıca o iğrenç insana ve yanındakilere karşı kendimi koruyamam, onun gibi birinin yanında olmak en iyi seçeneğim.' Böyle bir durumda insanın yapacağı ilk şey kendini güvene almaktı doğal olarak.

Kafasını kaldırıp cevap verdi "Tamam sana elimden geldiğince yardım edeceğim ama aklına saçma şeyler getirme. " Kısa bir süre duraksadıktan sonra devam etti, "... o adam herkesin keşif için yardım etmesi gerektiğini söyledi. Ellerinde bazı silahları vardı ve birkaç kız da onlarla birlikteydi. Ben de onların yanında kalmanın en güvenli yol olduğunu düşünmüştüm.." Bir süre suskunluğu sürdü. "Ben şimdi bunu anlatmak istemiyorum."

Arden daha yeni zor şeyler yaşamış genç kızı fazla zorlamak istemedi. "Peki sonra konuşabiliriz ama bu önemli. Mutlaka anlatmalısın unutma."

Arden üşüdüğünden içine sıcaklık veren şu taşı tüm yol boyunca elinde sımsıkı tutmuştu, bir an fark etti ki taş artık elinde değildi. 'Düşürdüm mü acaba? Yok hayır, o kadar sıcaktı ki elimi açmadım bile. Nereye gitti.?' 


..



3. Bölüm Sonu 


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr