15. Bölüm - Kargaşa 2

avatar
1881 4

Yeryüzünün Hakimi - 15. Bölüm - Kargaşa 2



Tüm bu karmaşa, küfür ve bağırışları yırtıp atan derinlerden gelen ses ormanın her köşesinden yükseldi..

Üçüncü kez duydukları bu ürkütücü ses, tüm ormanı dalga dalga sararak yeri de olağanüstü bir güçle sarsıyordu. Zeminin derinlerinden artarak gelen sarsıntı, kamp sakinlerinin sıska bacaklarına ulaştığında zaten korkudan tir tir titreyen insanları adeta ayakta duramamaları için zorluyordu.

Ormanda bulunan birçok türe mensup binlerce kuş mantıklı hareket etme yetisini kaybetmiş, sesin duyulmasıyla oradan oraya uçuşmaya başlamıştı.

Bunun yanında ormanın ev sahipliği yaptığı birçok farklı yaratığın çıkardığı çığlıklar, bu sesle aşık atamasa da birbirlerine karışıp insanları daha da korkutuyordu.

Tek nefeste üflenen bir borudan çıkmış gibi duran bu sesi, kampın eski sakinleri üçüncü kez duymasına rağmen hala azıcık bile alışma belirtisi göstermiyordu. Her duyduklarında ilk sefermiş gibi kalplerine akan şiddetli korkuyu tatmaya devam ediyorlardı.

Birkaç saniye süren bu şiddetli sesin bitmesiyle ortalık aniden durgunlaşmaya, hayvanların çığlıkları dinmeye başladı ama uçuşan onca kuşun kanat sesleri hala kulaklarına kadar geliyordu.

Arden algılarını işgal eden şiddetli sesin etkisinden kurtulduğunda, çevresindeki yerine mıhlanıp kalmış yüzlerce hareketsiz insana gözleri ilişti. Yavaş yavaş birkaçı daha bu ani sersemletmeden kurtulup şaşkın yüzleriyle etrafına bakınmaya başlıyordu.

Kamp sakinleri arasında [devin nefesi] olarak adlandırılmaya başlanan bu ses bittiğinde derinlerinde tüm bu olaylarda yaşadıklarından çok farklı bir duyguyu hissettiler. Şimdiye kadar hissettiklerinden kat kat güçlü, uğursuz bir his..

Arden'in içinde taze ekilmiş nefret tohumları onu sinirlendiriyor, sabırsızlığa ve mantığını hiçe saymaya zorluyordu. Sadece o da değil diğer insanların yüzüne baktığında artık korku yerine hoşnutsuzluk, sinir ve diğer kötü hisleri barındırdıklarını rahatça görebiliyordu. İşlerin artık daha da çirkinleşeceğini az çok öngörse de hala bir şeylerden emin olmak için çok erkendi.

Bu seferki devin nefesi onları ve kampın karışmasını önlese de bu sadece kısa bir süre kazandırmaktan başka bir şey değildi. Ortalığın tamamen yatıştığını gören Eren, diğerlerini de alarak konuşmasına devam etmek üzere insanlardan uzaklaştılar.

Birkaç dakika öncekine göre farklı olarak birbirlerine baktıklarında çatılmış kaşları ve dik bakışları görüyorlardı. Eren dişlerini sıkıyordu, biraz sonra söze girdi. "Bu lanet sesten bıktım usandım." Dişlerini sıktı, "Şimdi bir de saldırıya uğradık ve hiçbir avantajımız yok, savaşmamayı yeğlerim."

Arden öne atıldı, sesi yükseliyordu. "Savaşmayacak mıyız? Ne yapacağız o zaman?"

Eren "Oklara karşı nasıl savaşabiliriz? Daha tanımadığımız topraklarda buranın yerlilerine karşı savaşamayacağımız açık." dedi.

Arden daha da hiddetlendi. "Öyle olsa bile eğer onlar burayı bulursa katliamdan başka bir şey olmaz. O zehirli oklar bizi sıyırsa bile burda yüzlerce kişi ölür, çevremizi saracak olurlarsa kimse kurtulamaz. Ayrıca zehre karşı koruyamayız kendimizi. Zaten açık alandayız buraya geldiklerinde ölmeyi beklemekten başka napabiliriz?"

Klaus ve diğerlerini olayların seyrinden çıkıp daha da kötü bir hal almaması için konuşmaya müdahil olmaya çalışsa da istediklerini başaramamışlardı.

Eren de sesinin şiddetini arttırdı ve hiddetli bir şekilde, "İnsanları kazanamayacağımız bir savaşa mı yollayayım? Şu kıçı kırık mızraklarla oklara karşı nasıl kazanacaz? Sen mi kazandırıcan bize bu savaşı? Daha desteksiz yürüyemiyorsun bile, bu yarım halinle mi? Ayrıca burada sözün kimde olduğunu hatırla Arden." sözleriyle gözdağı veriyordu.

Sinirleri gerildikçe tahammülü azalan ve seslerinin şiddeti artan ikisi, tüm kamp halkının iyiden iyiye dikkatini çekmişti. Kamptaki herkes bu ikisinin yaydığı birbirini öldürme isteğine varan kötü havayı algılamış, pürdikkat gelişecek olaylara odaklanmışlardı.

Arden ve Eren bir anlık atışmayı kesip yanlarında öylece susmuş şekilde duran Klaus'a baktı, ikisi de tarafsız kalan Klaus'ın kimin yanında olacağını seçmesi gerektiğini bakışları aracılığıyla oldukça net şekilde anlatmıştı.

İkisinin de onun taraf seçmesini beklediğini anlayan Klaus, hiçbir tepki vermeden öylece duruyordu. Taraf seçtiğinde ikisinden birini karşısına alacak, aynı zamanda olayların içine bodoslama şekilde atlamış olacaktı. Sonunda taraf seçmeye niyeti olmadığını anladıklarında ikisi de hiçbir şey söylemeden oradan ayrıldılar.

Klaus da şimdiye kadarki Klaus değildi artık, onun da içinde filizlenmekte olan garip ve güçlü duygular vardı ama onu en çok şaşırtan şey Arden'di. Bugüne kadar kaşlarını çattığını bile görmemişti, genelde hep gülümserdi. Belki de kendini kaybettiği tek an o örümcekle yüz yüze olduğu zamandı ama şimdi ikinci kez kendini kaybettiğini görüyordu.


..



Arden sinirli halde hızlı adımlarla Zeren'in yanına doğru giderken mırıldanıyordu. "Aptal herif, böyle kaz kafalı biri olduğunu bilseydim kampı ona emanet etmezdim." Mırıldanırken aniden yavaşladı, keskin bakışları arasındaki gözlerinin ışığı aniden parladı.

Onun ve Eren'in bağırışlarını duyup ileriden onları izleyen Zeren, Arden'in yüzündeki korkutucu ve kendinden emin sinsi gülüşü bir anlığına görmüştü. Onun aklından garip bir şeyler geçmiş olduğuna o kadar emindi ki, Arden onun yanına geldiğinde "Garip bir şeyler yapma." diyerek onu ciddi şekilde uyardı.

Zeren'in aniden bunu söylemesine hatta ciddi bir ses tonuyla belirtmesine şaşıran Arden bir anlığına duraksadı ve ona baktı. Sert, ciddi ve sinirli görünüyorken bir anda yüzünün ifadesini değiştirdi. En güzel gülümsemesini takınan Arden, tehditkar bir ses tonuyla "Merak etme gerçekten hiçbir şey yapmama gerek kalmayacak." dedi. Ses tonu ve yüz ifadesi birbirine hiçbir şekilde uymuyordu.

Zeren daha önce onu bu garip haliyle görmediğinden ne yapacağını ve nasıl davranacağını kestiremedi, buna karşı nasıl bir tavır alması gerektiğini çözemiyordu. En sonunda kesin bir sonuca varamayınca, bunun üzerinde düşünmek yerine eskisi gibi davranmaya devam etmeye karar verdi.

Arden Zeren'in önüne hızlıca oturup bağdaş kurdu, Zeren'e de yere oturmasını işaret ediyordu. O da oturduktan sonra kısık sesle konuşmaya başladılar, "Zeren sana güveniyorum, hele ki ben yaralıyken bana baktığını duyduğumdan beri. Yanımdan ayrılma demiştim sözlerini tutuyorsun ha?" derken oldukça sempatik bir şekilde gülümsüyordu.

Aniden beklemediği sözlere maruz kalan Zeren şaşırdı, ne diyeceğini bilememişti. O söyleyeceği kelimeleri toparlayamayıp konuşmakta zorlanırken Arden söze yeniden girdi. "Sen de hissettin mi onu? O devin nefesi diyorlar, ses bittikten sonra içimde farklı bir şeyler hissettim. Çok öfkeliydim, öylesine öfkeliydim ki duygularım içimden taşıp dışarı akacak gibiydi. Sadece bu değil çok istekliyim, basit bir istek değil ama. Her şeye sahip olmak, her şeyi becerebilmek istiyorum. Hala içimde bir taraflarda bu hisler dolup taşıyor ve beni kıvrandırıyor. Bu yoldan gitmeden, her şeye sahip olmadan sönmeyecek bir alev gibi.." Yüzü heyecandan parıldıyordu sanki.

Arden'in bu teşvik edici ve hiddetli konuşmasından sonra Zeren gözlerini yere indirdi. "Ben de.. Ben de o sesten sonra farklı şeyler hissettim." Sesi zayıflarken titremeye başladı. "Her şey, bağırışlar, kavgalar, sinirli bakışlarınız bile korkutuyor beni. Ufacık şeylerden kavgalar, dövüşler çıkacak da her şeyi alıp götürecek, herkesi, her şeyi kaybedip yalnız kalacakmışım gibi hissettiriyor." Yüzünde hüzünlü bir ifade yer aldı, ağlamasına çok kalmamıştı.

Arden beklediğinin aksine Zeren'in daha çekingen ve korkak hislerle dolmuş olmasına anlam veremedi. Kaşları çatıldı, şimdilik bir anlam veremediği bu konuyu rafa kaldırması gerektiğini düşündü. "Anladım.. Aklımda bir şey var, bir süre kimseyle muhatap olmamaya çalış, insanların yakınında durma, onlarla sohbet etme ama onları görmezden de gelme."

Konuşması bittiği sırada yemek yapan genç kızlardan biri bağırdı, "Yemek hazır, sıraya giriiin."

Bu kız sabah Arden'e kazağını yıkamak için yardım eden Ceyna'ydı.

Güneşin en tepeye ulaştığı vakitlerde kavgayı durdurmak isteyenler de kavgaya karışmış, olayların daha da karmaşıklaşıp büyümesini, kamp sakinlerinin verdiği adıyla devin nefesi engellemişti.

Devin nefesi ismini vermelerinin sebebi sesin sanki bir boruya üflenmesinden çıkıyor gibi olması ve de bu kadar büyük bir sesin de ancak devasa bir boru ve ona nefesi yetecek kadar büyük bir şeyin kullanmasından çıkabileceğini düşündüklerindendi. Birkaç kişinin bu isimle hitabından sonra birden kamptaki her insanın ağzına dolanmıştı bile.

Yemeğin hazır olmasının ardından herkes sıraya girmiş, sıranın kendilerine gelmelerini kendi aralarında sohbet ederek sabırsızca bekliyorlardı. Bu kadar insanın aynı anda konuşması kampta büyük bir uğultu yaratıyordu.

Yeni gelenler dün kendilerini burada bulduklarından beri boğazlarından sadece tek lokma geçmişti ve gün boyu yemek istekleriyle gelip durmuşlardı. Kampın ileri gelenleri ve muhafızlar ayrı ocaktan yemeklerini alıp çoktan yemişken, diğerlerinin önünde sıra beklediği ocaklardan birinden sesler tekrar yükselmeye başladı. İnsanlar artık birbirlerine katlanmıyor, katlanamıyor hale gelmeye başladı.

Arden, Eren ile atıştıklarından beri olayları uzaktan izleyip hiçbir şeye karışmadı. Bunlara müdahil olup da bu bataklığın kendini içine çekmesinden kaçınıyordu. Eren ise sürekli çıkan kavgaları ve sürtüşmeleri bitirmek için olabildiğince zaman ve çaba harcamaktaydı ama biri bitmeden başka bir olay patlak verip insanları ateşliyordu.

Bu kez de yemek sırasındaki insanların birbiriyle kavga etmeleriyle uğraşmak durumundaydı. Muhafızlar da bu kamptaki grupların içerisinden seçilip eğitilmişti, bu bağdan dolayı muhafızların kendi gruplarına daha yumuşak davranmaları ve de onları korumaları engellenemiyordu. Birkaç sıra kavgasından sonra bu kez yeni gelenlerden biri bağırmaya başladı. Ocakta yemek pişiren kızı işaret ederek, "Biz daha hiçbir şey yiyemezken, bu kız şimdiden birkaç et parçasını götürdü bile."

Zaten gergin olan ortamda bunu duyan insanlar ona bağırmaya devam ediyordu. "Her şeyi sen mi yiyeceksin?"

"Biz 1 parça yiyorken sen neden fazla yiyorsun?"

Arden olanları izlerken ocaktaki kıza göz ucuyla bir bakış attı, o Ceyna'nın başında bulunduğu ocaktı. Öfkeli insanların onun üzerine yürüdüğünü görünce iç çekerek ayağa kalktı, hızlıca onun yanına geldikten sonra kalabalıkla arasına geçip, "Yaptığınızın çok alçakça olduğunu düşünmüyor musunuz?"

Onu tanıyan eski kamp sakinlerinin aksine yeni-gelenlerin ona karşı çok saygısı yoktu, bağırarak konuşmalarına devam ettiler. Aralarından bir genç öne çıktı, "Biz dünden beri ağzımıza hiçbir şey koyamadık, şimdi de 1 parça et vereceklerini söylüyorlar. Bu kız şimdiden birkaç parça eti kendi başına yedi, buna sessiz kalmamızı mı bekliyorsun?"

Yeni gelenler, onların gözünde haksızlığa göğüs geren ve kendilerini savunan bu adamı oldukça destekliyordu. Adeta onların arasında parlayan bir yıldız gibi, gür sesi ve güven verici duruşuyla lider cazibesi olduğunu apaçık gözler önüne seriliyordu.

Diğer insanlardan da "Kendi kadınını mı koruyorsun onun haksız olduğu çok açık.!" gibi sesler yükselmeye devam etti.

Arden arkasına dönüp ocağın başında onu izleyen Cey'e kısa bir bakış attı, onun ağlamaklı yüzünü gören Arden tekrar öfkeli kalabalığa döndü. Sert ve kızgın sesiyle, "Burada birçok olaya göğüs germiş yüzlerce eski kamp üyesi insan var. Baktınız mı çevrenize? Herhangi birinden bir ses çıkıyor mu? Onlar susuyorken daha dün gelmiş, hiçbir bok yapmadan bedavaya yemek yiyen sizlerin sesi çıkıyor."

Kalabalığın arasından tüm bu yaşananları meraklı gözlerle izleyen Zeren, onlarca olay yaşamışken Arden'in gözlerindeki çıldırmışcasına yanan öfkeyi ilk defa görüyordu. Yemekten önce Arden'in, kendi öfkesiyle ilgili anlattığı tüm hikaye şimdi çok daha gerçekçi geliyordu.

Kendisini öfkesine kaptırıp kaybeden Arden, bunu fark ettiğinde çoktan birçok söz sarf etmişti. 'Neyse artık.. Sonuçta kazağımı yıkarken bana yardım etmişti.' Birkaç saniye durup, sakinliğini kaybetmemesi gerektiğini içinden tekrar etmeye devam ediyordu.

Arden'in olabildiğince sert şekilde sarf ettiği sözler, onun gözlerinden kaynayıp akan saf öfkesinin etkisi ve  Arden'in dediği gibi yeni gelmiş ve hiçbir şeye faydası olmamış olmaları sebebiyle yeni gelenlerin  önünde duran genç, birkaç saniyeliğine bocalayıp konuşamamıştı.

Genç sözlerini toparlayabildikten sonra konuşmasına biraz önceki öfkesi ve yüksek sesinden yoksun olarak devam etti. "Öyle olsa da bu birinin bizden fazla yemesini doğru kılmaz, ayrıca gelecekte bizim de yararlı olmamamız için bir sebep yok."

Arden ve yeni gelenlerin gözünde kendi liderleri diyebileceğimiz genç, biraz olsun sakinleşip birbirlerine bağırmaktan vazgeçmişlerdi. Arden konuşmasına devam etti, "Haklısın, onun fazla yemesini doğru yapmıyor bu." dedikten sonra arkasındaki Ceyna'nın elinden tutup kalabalığa doğru çekti ve Cey'in küçük ellerini onlara gösterdi.

Ceyna'nın yüzü gibi elleri de kıpkırmızıydı ve elinin bazı kısımları sıcaktan yandığından şişmiş haldeydi. Arden'in eline dokunmasının bile canının ne kadar yaktığı yüzünden anlaşılıyordu. Arden konuşmasına devam etti, "Size söylediğim şeyler hakkında.. üzgünüm. Sadece bir anlığına sinirime hakim olamadım. Bu kız ve diğer ocaklarda yemek pişirenlere bakın, saatlerce bu büyük ateşlerin başında hiçbir aletleri olmadan, sadece birkaç sopayla.. hepsi size yemek yapmak için, onlara biraz daha müsamaha gösterin. Ben de, muhafızlar da" Sesini biraz daha baskın hale getirerek "Geçici lider de bir parçadan fazlasını yemiyoruz."

Hiçbir olaya karışmaması gerektiğini Zeren'e iyice tembihledikten sonra hemen başka bir olaya karışan Arden düşünceliydi. 'Aaah daha ben fark etmeden olayın ortasında buluyorum kendimi.'  Kendini kontrol etmesi düne göre oldukça zorlaştığını hissediyordu. 

Bu konuşmanın üzerine, Ceyna'nın ellerinin halini gören insanlar yaptıklarından ve onun yaraları için kötü hissedip sustular.

Kendini kavgaya ve sorunlara çekmemek adına hiçbir olaya karışmamak için uğraşan Arden, bu sefer karıştığı olay sayesinde oldukça kârlı çıkmıştı. Hem ona yardım eden bir insanı kurtarmış oldu, hem Eren'in geçici lider olduğunu herkese hatırlattı, hem de yeni gelenlerle konuşma fırsatı buldu ve ileride bunun sayesinde onlarla kaynaşma fırsatı da bulabilirdi.

Ayrıca olayı büyütmeden kısa sürede bitirdiğinden kamp sakinlerinin gözünde birkaç günlük yokluğunda ölmediğini, hala sorumlu kişilerden biri olduğunu açıkca göstermiş oldu.

Yeni gelenlerin arasında parlayan genç, "Haklısın birkaç parça için fazla tepki verdik, özür dilerim kendi adıma ve saçma ithamları yapanlar adına. Bu arada.. sen kimsin?"

Arden her zamanki nazik gülümsemesini takındı, "Benim adım Arden, ya senin?" 

Genç onu duyduğunda gözleri şaşkınlıkla genişledi, "O sen misin yani? Gerçekten?"

Arden beklemediği ilgiyle şaşırdı, "Yani.. Benim Arden. O tepki de neydi öyle?" dedi gülümseyerek.

Onun arkasındaki başka bir genç söze girdi. "Hepimiz senin hakkında çok fazla şey duyduk. Sen dün gördüğümüz gibi kocaman birkaç sıçanı öldürmüşsün."

Biraz önce tartıştığı genç tekrar konuştu, "Ayrıca büyük bir örümceği tek başına yenmişsin. Suyu bile sen bulmuşsun, herkes seni konuşuyor burada."

Arden'in su bulmuşluğu ve bir sıçanı öldürmüşlüğü vardı evet ama ölüsüne bile bakamadığı kocaman bir örümceği öldürdüğünü söyleyince, yüzü salak bir ifadeyle kalakalmıştı. "Ha!?"

Örümceklerin mağarasından kurtulan insanlar Arden'in üzerindeki yeşil kanı ve yerdeki ölü örümceği görünce böyle olduğuna karar kılmış ve insanlara da böyle anlatmışlardı. Bunun gibi bir başarı da kamp sakinleri arasında olabildiğince hızlı yayılıp insanların hayranlığını kazanmasına neden olmuştu.

Tabi Arden'in bunların hiçbirinden ufacık bir haberi bile yoktu. Şimdi insanların gözündeki konumunu daha net bir şekilde gören ve yeni gelenlerin de önemli biri olarak tanıdıkları Arden, bu olaya karışmanın kesinlikle attığı en iyi adım olduğunu düşünüyordu.

Genç tekrar konuşmaya başladı, "Soruna cevap veremedim üzgünüm, benim adım Mertens. Adımı biraz önce hatırladım."

Arden onu baştan aşağı süzdü. Gencin ortalamadan iyi olan yüzünde kararlı ve keskin bakış diğerlerinden farklı olduğu hemen belli oluyordu. Klaus kadar cüssesi olmasa da vücut yapısı hiç fena değildi. Hepsinin dışında insanları arkasına alabilecek lider havası oldukça baskındı Mertens'in.

Bu konuşma boyunca aç bekleyen insanların huzursuzluğunu gören Arden, kısa kesmeye karar verdi. "Tanıştığımıza memnun oldum Mertens. Yemekten sonra savaşabilecek insanları toplayın kısa bir eğitimden geçelim, böylece siz de kampta yetkin insanlar olabilirsiniz. Herkes aç olmalı, Şimdi yemeğinizi alın ve karnınızı doyurun." dedikten sonra yerine geçmek için döndü Arden.

Öyle görünmese de sıkıntılar içinde boğulduğunu hissediyordu, nefes alabilmek için gökyüzüne çevirdi başını. Sabah günlük güneşlik olan gökyüzüne şimdi uzaklardan gelmekte olan kara bulutların musallat olacağını anlamıştı. 



15. BÖLÜM SONU 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46898 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr