Bu konuşma boyunca aç bekleyen insanların huzursuzluğunu gören Arden, kısa kesmeye karar verdi. "Tanıştığımıza memnun oldum Mertens. Yemekten sonra savaşabilecek insanları toplayın kısa bir eğitimden geçelim, böylece siz de kampta yetkin insanlar olabilirsiniz. Herkes aç olmalı, şimdi yemeğinizi alın ve karnınızı doyurun." dedikten sonra yerine geçmek için döndü Arden.
Öyle görünmese de sıkıntılar içinde boğulduğunu hissediyordu, nefes alabilmek için gökyüzüne çevirdi başını. Sabah günlük güneşlik olan gökyüzüne şimdi uzaklardan gelmekte olan kara bulutların musallat olacağını anlamıştı.
..
Yavru kurdun yanında oturan Zeren, elindeki büyük yaprağın üzerindeki sıcak et parçasına üflüyordu. Arden onun yanına sokuldu, gülümseyerek "Yardım ister misin?" dedi.
Zeren üflemekte olduğu etiyle ilgilenmeye devam etti. "Kızlara yardım etmeyi çok seviyorsun değil mi?"
"Yardım etmese miydim?"
Yüzünü Arden'e çeviren Zeren kaşlarını çattı, "Bana kimseyle muhattap olma, insanlara bulaşma diyorsun hemen sonra gidip başka bir olaya karışıyorsun."
Arden kafasını yere eğip yenilgisini kabul etti. "Haklısın, diyebileceğim bir şey yok."
Derin bir nefes verdi Zeren, söylediklerinde haklı olmadığını hissetti. "Sonuçta o zaman bana yardım etmeseydin ben de çoktan ölmüştüm."
Arden konuşamadan önce kampta başka bir gürültü daha yükseldi. Herkes gürültünün yükseldiği yere odaklanmışken bir taraftan da yemeklerini yiyorlardı. Muhafızlar gürültülü şekilde kavga eden gençleri ayırırken diğer insanlar onların yemek için kavga ettiklerini duymuşlardı.
Daha bu olay kapanmadan kampın diğer tarafından bir çığlık sesi yükseldi, genç bir kızın çığlığı herkesin dikkatini çekti. O yöne baktıklarında yerde kanlar içinde yatan genç bir erkeğin bedenini gördüler, hemen onun önünde de elinde kocaman kana bulanmış bir taşla başka bir genç erkek..
Gözleri boş bir şekilde bakıyordu, titreyen elleri kuvvetten yoksun kalınca elindeki taş yere düştü. Yaptığının cinayet olduğunu anlayıp pişmanlık ve korku içinde ne yapacağını düşünüyordu. Garip çıkan sesiyle kendini savunmaya çalıştı, "O b-benim kızıma sarktı, onu uyardım ama.. ama beni dinlemedi."
Eren mızrağını kapıp hızlıca bu gencin yanına koştu, yerde yatan erkeği kontrol ettikten sonra yüzü iyice kasvetlendi. Genç artık nefes almıyordu, öldüğünü anladı. Söz hakkı bile vermeden mızrağı karşısındaki cinayeti işleyen gencin göğsüne saplayıp tek hamlede işini bitirdi.
Bu kadar sık yaşanan olaylardan sonra insanların böylesine gevşek hareketlerin sonucunun ne olduğunu bilmesini istiyordu. Bunu öğretmekte de gayet başarılı olmuştu ama bir o kadar da kamptaki huzursuzluğu arttırmıştı.
Arden'in yanındaki Zeren ve bir köşede dikilen Klaus ikilisi Arden'e baktı. Bu olaylar olurken yerinden hiç kıpırdamamıştı, onun böyle olaylardan soyutlanması ikisini de şaşırttı. Zeren kısık sesle "Böyle şeyler olacağını biliyor muydun?"
Arden ona şaşkın güzel gözlerle bakan Zeren'e baktı, "Şimdi anladın mı neden kimseyle muhatap olma dediğimi? Şu devin nefesi dedikleri şey gerçekten de bu kadar basit değil.. Daha sonra neler olacağını ben bile bilmiyorum."
O sırada iyi anlaşan bu ikiliyi kampın diğer köşesinden sinsice izleyen bir çift göz vardı. Genç kızın Arden'e her bakışında, her dokunuşunda, sarf ettiği her sözde yüzündeki ifade daha da çirkinleşiyordu. O kalbinde büyüyen öfkeyi bir türlü dizginleyemiyordu.
..
Not: (Yeni-gelenler, bu diyara ilk gelen Ardenle birlikte gelenlerden sonraki ikinci parlama ile beliren yeni üyelerdir.(Mertens gibi) - Arden ve kampın ilk sakinleri eski kamp sakinleri olarak çağrılıyor.)
Yemekten sonra yeni-gelen erkeklerin neredeyse yarısı Arden'in yanında belirdi. Ceyna'nın yanıklarla dolu elinin haline rağmen hala onlar için yemek pişirdiğini gören yeni gelenler kendilerinin boş durmalarını gururlarına yedirememişti.
Ayrıca tekrar bir yaratık saldırısı olursa korkup bir köşeye sinmek istemiyor, Arden ve Mertens gibi gözlerinde büyüttükleri iki insanın arkasında yer almayı istiyorlardı. Yeni-gelenlerin bazılarıysa Arden'den pek hoşlanmıyordu ama duydukları da boş verip geçilecek şeyler olmadığından ondan eğitim almaya karar verdiler.
Arden bu kadar kalabalığı görünce şaşırmıştı, eski kamp sakinleri yeni-gelenlerden 5-6 kat fazla olmasına rağmen savaşmak için gelen gruplar kıyaslanınca sadece biraz fazlaydı. 'Acaba yeni gelenler mi fazla cesur yoksa eski kamp sakinleri mi korkak?' Yerinden hızlıca kalkıp, "Hadi biraz antrenman yapalım." dedi.
Onu gördüğü gibi kalkıp Arden'in kolundan yakalayan Zeren kızgındı. "Daha yeni iyileştin, ne yapmaya çalışıyorsun?"
Arden onun kızgın ifadesini görünce irkildi ama gülümsemesini elden bırakmadı. "Merak etme tamamen iyileştim, benim de biraz hareket etmeye ihtiyacım var. Zaten dövüşmek gibi bir niyetim yok, sadece onlara yol göstereceğim."
Zeren tamamen ikna olmasa da Arden'in onu dinlemeyeceğini biliyordu. "İyi.. ama fazla zorlama kendini."
..
40 kişilik grubu da önüne katarak kampın boş bir bölümüne geçtikten sonra boşta olan mızrakları dağıttı. Zaten yemekten önce o mızrakları el altından toplatmıştı, yoksa Eren fark edip mızrakları alabilirdi.
Mızrakları dağıtırken gözüne onu sevindiren bir detay da ilişmişti. Yeni-gelenlerin sayısına oranla iyi sayıda savaşma isteği olan bu kalabalığın içinde 7-8 kadar genç kız da vardı, bugün her şey Arden'in planlarıyla mükemmel bir şekilde uyuşuyordu. 'Bugün her şey oldukça iyi gidiyor, sırada küçük kuzunun ortaya çıkması kaldı.'
Mızrakları tek tek dağıttıktan sonra temel duruşu açıklamaya başladı. Mızrak tutarken bacakların kıvrımına ve gücü nasıl mızrağa vereceğine kadar detaylı bir anlatımı vardı.
Duruşları ile ilgili konuşması bittiği sırada kalabalığın önünde Eren belirdi, gözlerinden adeta ateş fışkırırken bağırmaya başladı. "Napıyorsun sen?"
Arden zaten bunun olacağını öngörmüştü. Neyi konuşup nasıl davranacağına karar vermiş, çoktan Eren'i küçük oyununa alet etmenin planlarını yapmıştı. Kamptakilerin duyabilmesi için sesini biraz yükseltti ama sakin bir şekilde cevapladı, "Ne yapıyormuşum geçici lider!?"
Eren onun aptalı oynadığını görünce dişlerini gıcırdattı. Dahası Arden'in bu umursamaz sakin duruşu ve onu küçümseyen bakışları sinirlerini hoplatıyordu. Tüm gün kavgaları ayırmakla meşgul olan Eren sabrını çoktan tüketmişti, şimdiyse kendi başka bir kavganın içine kendi atladı.
Kendini öfkesine kaptırdığında artık çok geçti, bağırışları tüm kampta duyuluyordu. "Neden bahsettiğimi biliyorsun. Sana kim insanları eğitebilirsin dedi? Kafana göre insanları eğitebileceğini kim söyledi, kendi muhafızlarını eğitip isyan etmek mi amacın!?"
'Demek devin nefesinden sen de etkilendin ha..' Arden azarlanan insan rolünü üstlenip sesini biraz daha yükseltti. "O şeyler her an bize saldırabilirken senin gibi hiçbir şey yapmadan durmamı mı isterdin.? Ya da tüm gün oradan oraya koşturup insanları tehdit edip durmalı mıyım? İnsanların kendilerini savunmasını öğrenmesini istemiyor musun? Şimdi geçmiş karşıma isyan edeceğimden bahsediyorsun ama sana bir şey söyleyeyim. Bu kamptaki liderliğin sadece geçici.!"
Kavganın başından beri onları izleyen Alvin bıkkın bir nefes bıraktı. "Eren'e acıyorum.. Neyle uğraştığından bihaber."
Alvin'in grubundan olan genç bir anlığına ürperdi. "Evet evet. O bir şeytan.. onunla düşman olmayı kesinlikle istemezdim." Onlar en başından beri, burada uyandıkları ilk zamandan beri Arden'in yanında olan gruptu. Tüm kampı elinde oynatıp zorba ve grubuna nasıl kışkırttığını, hatta zorbanın gizlediği tüm üyeleri eliyle koymuş gibi bulduğunu ve çırılçıplak kamptan attığını hatırlıyorlardı.
Tüm kamp sakinleri ilgilendikleri her şeyi bırakıp bu ikisine odaklanmıştı çünkü onlar şu anda kampın en önemli iki insanı konumundaydılar ve kavga etmeleri de kampın geleceğini etkileyecek kadar büyük bir olay olarak görülüyordu.
Eren şu anda kampın lideri olarak gücü elinde barındıran kişi, Arden ise birçok insanı hayatta tutmuş, kurtarmış ve hala da kampa büyük katkıları olan insandı. Pek çok insan da ona hayranlık besliyordu.
Arden birkaç adım ileri yürüdü ve Eren'in karşısına dikildi, "Yanlış hatırlamıyorsam ki ben kolay kolay unutmam. Sana ben gelene kadar kampı idare etmeni söylemiştim. Şimdi kendi kampımda isyan edeceğimden mi bahsediyorsun.? Hatırlatmama da izin ver, o arkanda duran her bir muhafızı kimin eğittiğini unutmuş olabilir misin? Ben bugün arkamdaki her bir insanı eğiteceğim, istersen bana engel ol. O zaman saldırıya uğradığımızda kendini savunamayıp ölen her insan için kimin suçlanacağını hep birlikte görelim."
Kavgayı meraklı gözlerle izleyen yüzlerce insanı fark ettiğinde Eren, onların önünde köşeye sıkıştırıldığını anladı. Onun söylediklerine karşı söyleyebilecek tek bir kelime bulamıyordu, bunca insanın içinde kendi kendini tuzağa çekmişti sanki.
Şu an fark etti ki önünde iki seçenek vardı, daha doğrusu ona iki seçenek sunuluyordu. Ya onları eğitmesini engelleyecekti ki bu kampta yayılan saldırı haberlerinden sonra korkaklık ve işgüzarlık olarak algılanacaktı. Bu olursa bir saldırı olduğunda her kayıp onun üzerine yüklenecekti.
Ya da onun muhafızları eğitmesine izin verip onu destekleyen insanlar yaratmasına izin verecekti. Kısaca iki seçeneğin ucu da bomboktu, onları kendisinin eğiteceğini söylemek istese de kampta o kadar yetenekli tek kişi de karşısında duruyordu.
Eren'in gözleri bir anlık şokla titredi. 'Hepsini.. hepsini planladı mı!?' Onun tarafından oynatılan bir kukla mıydı yani? Bunu fark ettiğinde artık kendine hakim olamayacağı noktaya gelmişti, mızrağını sıkıca kavradı.
O an mızrağını ani bir hareketle saplayıp sesini kesmek istiyordu ama böyle bir hareketle kamptaki çoğunluğun Arden hayranlığı yüzünden üzerinde kötü bir izlenim bırakırdı. Daha kötüsü Arden'in mızrak becerilerine karşı oldukça handikaptaydı.
Eren'in dişlerini sıkarken ki bakışları, Arden'i artık ona karşı dikkatli olmak için ikna etmeye yetmişti. 'Bu kadar kolay kaybedemezsin, ne yapacaksın bakalım.' Arden içinden bir heyecanın yükseldiğini hissetti.
Şu anda Eren'in önünde başka bir seçenek vardı. Eğer ona saldırıp öldürürse insanların gözünde kötü bir izlenim bırakırdı ki kampta artık onu lider görmeyebilirlerdi. Tabi bu onu öldürebilirse geçerliydi, öldüremezse başı daha büyük bir belada olacaktı. Bu seçenek de onu çok iyi bir yere getirmiyordu.
Bu konuşmada her an daha da aşağıya çekildiğini fark edince kendini dizginledi. Çirkin bir bakış attıktan sonra bir şey demeden ayrılmak zorunda kaldı ve onu geri çekilmeye zorlayan hatta 'yenildim' düşüncesine sokan bu hareketten sonra artık derin bir kin tutuyordu, tabi başka sebepler de vardı.
Eren'in ayrıldığını gören Arden'in yüzünde hayal kırıklığı ortaya çıktı. 'Cık.. saldırır diye düşünüyordum, tüm eğlencesi kaçtı. Neyse bakalım, neler yapabileceğini görelim.'
..
Eren o olayda kendiyle ilgili bir şeyler de fark etmeye başlamıştı, aslında kampı.. hayır tüm insanları yönetmek istiyordu. Her birinin üzerinde olmak, hepsine emir verebilmek, hiçbirine hesap vermeyeceği pozisyonu istemiyordu. Özellikle aklındaki gelen onun güzel sesini, şefkatli bakışlarını kendine istiyordu.
Bunların uğruna insanları umursamadan öldürebileceğini bile fark etmişti. Arden'e karşı savaşacaksa önce liderlik özelliklerinin ve ününün belirli bir seviye gelmesi gerektiğinin farkına varmıştı.
Bu yüzden Arden'in yaptığı gibi bu işe önce bir canavar öldürerek başlayacak, aynı zamanda azalan yiyecek kaynaklarını yenileyerek bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı. Hızlıca hazırlanıp özellikle seçtiği muhafızları toplayarak kamptan ayrıldı, bu muhafızların arasında Klark da bulunuyordu.
Tüm bu kavgalar yaşanırken Klark hiçbir şekilde karışmamış, sadece onları izlemekle yetinmişti.
Arden kamptaki insanların kendine olan güvenini ve gözlerindeki yerini bildiğinden Eren karşısında avantajlı olduğunu biliyordu, ona saldırsaydı da bu eşleşmeyle mızrakta karşısındaki bir çocuktan farksız olacaktı ama böylesi fazla sıkıcı olmaz mıydı?
Eren'in yapabileceği en iyi hamlelerin ya Arden'i sessiz bir şekilde ortadan kaldırmak ya da büyük bir avla kamp sakinlerinin gözüne girmek olacağını düşünmüştü, neyse ki Eren ikinci ihtimali uygun buldu. Onun kamptan ayrılmasıyla birlikte Arden büyük bir özgürlükle beraber kampta kalan muhafızların ve insanların iş gücünü kullanabilme yetkisine erişebilecekti.
Böyle bir fırsatı tabi ki tepmeyecekti Arden. İnsanlara yapılması gereken önemli şeyler olduğunu iyice anlatıp onlardan ormandaki bulabildikleri tüm sarmaşık, büyük yaprak ve işe yarar çomak tarzı ağaç artıklarını toplamalarını istedi.
Kalan muhafızları da bölüp onları koruması için gönderdikten sonra yeni gelenlerden oluşan grubu eğitmeye odaklanabilmişti. Geçmişinin küçük bir kısmını hatırlayan Arden artık mızrağı nasıl kullanacağı hakkında çok daha fazla şey biliyordu.
Anılarını hatırlamaya çalışırken biraz baş ağrısı çekmişti ama faydası bunu telafi ediyordu. Bu yeni gelen grubu öncekilerden daha iyi şekilde eğitmeye karar verdi.
Eğitim sırasında özellikle Mertens'i eğitirken daha yakından ilişki kurmuştu, böylece yeni gelenleri arkasına alma şansını arttırmış oluyordu. Dövüş yeteneklerinin iyi olması sebebiyle Mertens dışında, henüz ismini hatırlayamayan bir genç erkek ve kızların arasından Emila gözüne çarpmıştı.
Arden sıkı bir eğitim sürecinden sonra bir ara verdi ve Emila'nın yanına gitti. "Önceden dövüşüyor muydun?"
Emila yeni-gelen grubunun en çok dikkat çeken üyelerinden biriydi. Boyu diğer kızlara nazaran daha uzundu. Vücudu da oldukça fit görünüyordu, diğer kızlar gibi çıtkırıldım değildi. Sarı saçlarını antremanına engel olmasın diye topuz yapmıştı, yüzü de oldukça orantılıydı.
Güzel olmasının yanı sıra ciddi bir duruşu vardı, onu diğer kızlardan ayıran kendine olan güveni ilk bakışta görülebiliyordu. Güzel mavi gözleri de parıldıyordu, bütün bu özellik ve tavırlarını bir araya getirsek onun kesinlikle halktan biri olmadığı düşünülürdü. Arden'e göre bu kamptaki insanları etrafında toparlayabilecek az kişiden biriydi.
Emila'nın konuştuğu kızlar Arden'i görünce Emila'yı ona doğru itekledi, uzaklaşırken kıkırdıyorlardı. "Eh.. Hayır.. Yani bunu hatırlamıyorum ama açıkçası vurmaktan korkmuyorum. Bu tecrübem olduğu anlamına mı geliyor?"
Arden gülümsedi. "Emin değilim.. Madem soğukkanlısın, o zaman diğer kızların başına geçmeye ne dersin? Ben onların sorunlarını çözmekte biraz sıkıntı yaşıyorum, belki de onları iyi anlayan bir kız onlara yardımcı olabilir." Birkaç adım öne attı. "Ayrıca zor bir anda vurmaktan korkmayan birinin liderliği işleri çok kolaylaştırır."
Konuşurken Emila'nın gözlerini kaçırdığını fark eden Arden birkaç adım geri çekildi, 'Benden korkuyor mu acaba?' diye düşünüyordu. Aslında kızlara öğretmekte zorluk çeken Arden, bu sorunu çözmek için Emila'yı iyi bir fikir olarak gördü.
Hırsı ve sorunu aşma isteği onu kamçıladığından kızın çok yakınına girmişti. "Sen gerçekten de yeteneklisin, açıkçası Klaus gibi kampın direklerinden biri olabilirsin. Bu yüzden seni yanımda tutmak istiyorum, öncelikle kızlara önderlik edebilirsin." Onun bilmediği şey ise neredeyse ilk günlerden beri Emila'nın bir sebepten onu izlediğiydi.
Emila kızaran yüzünü yana çevirdi, her zaman gür olan sesi de inceldi. "Sen öyle diyorsan." diyerek Arden'in isteğini onayladı.
Emila'nın yanından ayrılırken eğittiği milislere seslendi. "İyice dinlenin, birazdan eğitimin 2. kısmı başlayacak." dedikten sonra arkasını döndüğünde kamp sakinlerinden isteği malzemelerin toplandığını gördü.
Arden oldukça fazla toplayın demişti ama yaprak ve sarmaşıklardan oluşan koca bir dağ oluşmasını beklemiyordu, bir anlık şaşkınlıktan sonra hafifçe gülümsedi. "Şu andan itibaren hepinizin yardımına ihtiyacım var."
Kalabalığın tüm dikkatini kendi üzerine çeken Arden, onlara ne yapmaları gerektiğini detaylı şekilde anlattı. Kampa yarım dakikalık yürüme mesafesi kadar uzak 4 farklı noktaya, birer tane derin çukur kazmalarını istemişti. Kazmak için yeterince kullanışlı malzemeleri olmadığından zor olacağını biliyordu ama bugün getirilen su ve vardiyalı sistem ile işlerini oldukça kolaylaştırmıştı.
Kampta şu anda en bol olan şey insan gücüydü, çalışanlar sürekli değiştiğinden kimse fazla yük üstlenmiyordu. Bu yüzden şikayetçi olan kimse de yoktu, herkes daha çok Arden'in nasıl bir şey yaptığı hakkında meraklıydı.
Bunların dışında, kampın çevresindeki hemen bitişiğindeki ağaçlardan başlayarak birkaç metre içe doğru tüm ağaçların gövdelerini sarmaşık ile bağlamalarını istedi. Bir evin çatısını andıran bu görüntünün fikri, örümcek ağlarını gördüğünde aklına gelmişti.
Tüm kampın çevresi bu örülmüş ağ misali sarmaşıklarla kaplanmıştı, daha sonra yaprakları sarmaşıklarla bağlayıp ne yapmaları gerektiğini gösteren Arden, ağaçlara bağlı olan sarmaşıkların üzerini yapraklarla tamamen kaplattı.
Kalanlara bu yapının tam kenarına küçük bir yol kazmalarını istedi. Bu işi bitirdikten sonra da tüm yiyecek, yakacak ve diğer malzemelerin buraya taşınmasını söyledi.
Bu işin bitmesiyle bir gruba son birkaç yapılması gerekeni söylemesinin ardından, milislere döndü. "Hadi milisler, 2. tur başlıyor."
Milisler toplandığında kızlardan biri meraklı gözlerle ona bakıyordu. "Arden- Eh şef.. Biz sana ne demeliyiz?"
Arden genç kızın meraklı gözlerini görünce gülümsedi. "Arden diyebilirsiniz."
"Imm, peki Arden abi. Bize milis dedin, milis ne ki?"
Arden, bir süre düşündükten sonra tam olarak doğru kelimeleri bulamadı. "Hımm. Bizim gibi sıradan insanlardan kurulan düzensiz ordu dersem anlamını karşılıyor sanırım. Şimdi anladığınızı varsaydığıma göre birbirlerinizle karşılaşacaksınız, mızraklarınızın sivri olmayan tarafını kullanarak tabi."
Çukurların kazılmasını beklerken onları eğiten Arden, bir süre onları izleyip zayıf yönleri ve hatalarıyla ilgili tavsiyeler verdi. Daha sonra kendi de bu karşılaşmalara katıldı, karşısındakiler henüz acemi olduklarından birkaç kişiyle birden karşılaşıyordu.
İyi bir eğitim geçirmiş olsalar da aslında Arden bunu kendi için yapıyordu. Ne kadar bilgisi olsa da şu an Eren ona düşmandı ve ne zaman ne yaşanacağı belli olmazdı. Yaraları da tam iyileşmediğinden zor bir durumda kalabilirdi.
Arden'in eğitimi ilk seferden daha uzun sürmüştü, aynı zamanda eğittiği gençler kesinlikle önceki muhafızlardan daha kaliteli savaşçılardı. Birkaç eğitimden sonra önceki muhafızlara fark atacaklardı.
Eğitimden sonra kazılan çukurlardan birinin başına giden Arden burasıyla ilgilenen gençle konuştu. Sadece mızraklarla kazıldığını ve çıkan kumu da ağaç kabuklarıyla dışarı atabildiklerinden zor olduğunu bilse de çok geç olmadan bitmesini istiyordu.
Yanağını hafifçe okşayan, saçlarını dalgalandıran soğuk bir rüzgar esti. Ormandaki ağaçların yapraklarının hışırtıları öncekinden çok daha yüksek bir ses çıkartıyordu, bu rüzgar insanların içini hoş bir şekilde ürpertmişti. Arden kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı, daha önce gördüğü kara bulutlar neredeyse onlara ulaşmıştı.
..
Çukurlar sonunda bitirildiğinde dört çukurdan ikisinin zeminine onlarca ucu sivri mızrak çakıldı. Çukurlarla ilgilenen gence döndü, "Herkesi iyice uyarın, birkaç uyarı da asın buraya. Kimse buraya düşmesin."
İşlerinin neredeyse bittiği zamanlarda Arden'in omzuna bir damla düştü. Arden'in gözleri şiddetle titredi, irkilip kalmıştı.
O kara örümceğin salyasının omzuna düştüğü an hala onun için bir travma sayılırdı. Birkaç saniyelik hafif şokun ardından kafasını gökyüzüne kaldırabildi, kapkara bulutların gökyüzünü sarmalamış halini izlerken bu dünyada gördüğü ilk şimşek parıldamıştı.
16. BÖLÜM SONU
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..